Kapitalizmin türleri

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye ekonomisinin büyüme oranı konusunda yaşadığı sıkıntı bu hafta tavan yaptı diyebiliriz. Yılın üçüncü çeyreğinde ekonomi ancak yüzde 1,6 büyüyebildi.Bu gerçekleşme kimileri için şaşırtıcı geldi. Fakat iktisatçılar için sürpriz olmadı. Çünkü Türkiye küresel ekonominin bir parçası ve dışa açık bir ülke. Bugün ekonominin dışa açıklık oranı yüzde 50 dolayında. Bundan dolayı küresel ekonomi büyüme sorunu yaşarken, Türkiye'nin sürdürülebilir yüksek bir büyüme oranı yakalaması mucize olurdu.   

Türkiye büyüme oranı ile kişi başına düşen geliri  son zamanlarda çok önemser oldu. Bir arkadaşım anlattı, gerçek mi, değil mi, bilmiyorum, fakat iyi bir anekdot: Televizyonun birinde yorumcu Türkiye'de kişi başına düşen 10 bin dolar diye vurgu yapmış. Bir süre sonra seyircinin biri kanalı arayıp, "benim 10 bin doları hangi bankadan alabilirim" diye sormuş. Bu soru aslında vatandaşın ekonomideki büyümeden pay arayışı ifade ediyor. Vatandaş aranıyor. Ancak bu arayış ile ilgili asıl yazması, konuşması gerekenler konuya yeterince duyarlı değil.  O zaman biz de yıllarca  John Kenneth Galbraith'ın yazdığı kitabın başlığını burada tekrar yazmak durumundayız. "Ekonomi kimden yana?"
Bu soru kriz ile birlikte düşen büyüme oranları nedeni ile iktisat yazınında daha çok sorulur oldu. Üç seçkin iktisatçının Daron Acemoglu, James A Robinson, Thierry Verdier'in  vox.eu.org web sitesinde 21 Kasım 2012'de  yazdıkları "küreselleşen dünyada kapitalisminizi seçin"  başlıklı yazı  bu konuyu gündeme taşıdı. Yazarlar kapitalizmi ikiye ayırıyorlar: sevimli, güler yüzlü kapitalizm (cuddly capitalism) ve acımasız kapitalizm (cut-throat capitalism).

Yazarlar güler yüzlü kapitalizm için Norveç'teki uygulamayı (Nordic-style), acımasız kapitalizm için ABD'deki uygulamayı örnek gösteriyorlar. Norveç'teki kapitalizm refah devleti odaklı ve gelir dağılımında eşitliği öne çıkartırken,  acımasız kapitalizmde daha yenilikçi, rekabetçi bundan dolayı da, hem kapitalistin, hem de işçinin daha çok çalışması gerektiriyor. Buna rağmen bu tür kapitalizm uygulamasında yurttaşlar daha düşük sosyal güvenliği sahipler ve ekonomide gelir dağılımı eşitsizliği yüksek. 

Bu ayırıma rağmen ülkelerin kendilerine ayrı bir kapitalizm yaratması zor. Bunun nedeni de teknolojik gelişmeler ve uzmanlaşma ülkeleri biri birine bağlamakta.Bu da eşitsizliğin kaynağı. Çünkü teknolojik gelişme ülkeler arasında eşitsizliğe neden olmakta. Yazarlara göre ancak kurumsal yapılanmaların güçlenmesi ülkeler arasında benzeşik olmayan bu yapılanmayı benzeşik hale getirebilir. Bunun için her alanda (eğitimden, piyasa yapılanmasına, işgücü piyasasından, reel sektöre ve finansal sektöre kadar) yapılacak olan düzenlemeler bu benzeşik olmayan yapının çözülmesini  sağlayabilir. Acemoğlu ve arkadaşlarının bunun için  ülkelerin kurumsal yapılarının  "kapsayıcı (inclusive) olması gerektiğini söylüyorlar. Bunun tam aksi bir yapılanma olan iktidarın ve her türlü olanağın küçük bir grubun (zümrenin) elinde toplandığı, dışlayıcı (extractive) örgütlenmenin var olan sistemi çökerteceğini ileri sürüyorlar.

Bundan dolayı onlara göre rekabetçi ve yenilik yaratıcı ekonomi olmak yetmiyor, kapsayıcı ve kurumcu bir ekonomik yapı kurmak gerekiyor.  Ben bu unsurlara bir de eskimiş gibi duran kuralcılığı ekliyorum. Sonuç olarak kurumsal yapının güçlü olduğu ve kurallara dayalı ekonomiler bu krizi de aşacaklar ve bundan sonra küresel ekonomide kendilerine yer bulacaklar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019