Kendisini gerçekleştiren kriz mi?

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Gelişmiş ekonomiler henüz potansiyel büyümelerinin altında bir hızda yol alıyorlar. Gelişmekte olan ekonomiler bunun bir adım gerisindeler. Hızlanmış olan büyümelerinden biraz geriye düştüler. Bu iki ülke grubunun yavaşlamış olması dünya ekonomisinde de etkisini gösteriyor. Dünya ticareti yavaşlıyor. Ticaretin yavaşlaması ülkelerin dış pazarlarının daraldığı anlamına geliyor. Pazarların daralması tekil ülke üretiminin yavaşlamasını da beraberinde getiriyor. Kısacası, ülke ekonomilerinin yavaşlaması ticaret üzerinden daralmayı daha da koyulaştıracak etki yaratıyor. Böyle olunca ticaretin daralması da daha vurgulu hale geliyor. 

Ulusal ekonomilerin kendi potansiyellerinin altında bir büyümeye takılı kalmaları, ekonomilerin yeniden canlandırılması sorununu da gündeme getiriyor. Ekonomi yönetimleri bu sorunu iktisat politikalarını gevşeterek aşmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda esas ödev para politikasına veriliyor. Birçok ülkede küresel krizin hemen ardından başlayan parasal gevşeme belli bir dozda hala devam ettiriliyor. Parasal gevşeme faizin yere serilmesi anlamına geliyor. Birçok merkez bankası faiz oranlarını negatif düzeylere indirmiş durumda. Faizin bu denli düşük düzeye inmesi iktisatta pek iyi bilinen bir soruna kapı açıyor. Likidite tuzağı dediğimiz bu konum, para politikasının etkisini yitirdiği bir durumu tarif ediyor. Bu bir yönüyle ekonomilerin canlandırılması gayretini zedeliyor, bir yönüyle de döviz kurlarını hareket ettiriyor, ulusal paraları kararsızlaştırıyor. Kurlar arasındaki gerginlik belirsizlik üretiyor. Döviz piyasalarında oynaklık artıyor. Rakibinin parası değer kaybetmiş olan ülkeler, kendi rekabetçi güçlerini koruma güdüsü ile paralarının değerini düşürüyorlar. Oynaklık artıyor ve yaygınlaşıyor. Bu süreç risk algısını besliyor, riskten kaçma güdüsünü pekiştiriyor. Yüksek riskli olarak algılanan bazı piyasalar boşaltılıyor. Fonlar yer değiştiriyor. Durgunlaşma pekişiyor. 

Dilim döndüğünce size dünya ekonomisinin fevkalade kısa ve basitleştirilmiş bir panoramasını çizdim. Gördüğünüz gibi durum pek parlak sayılmaz. Buradan kolayca bir kriz senaryosu üretmek mümkün. Böyle bir senaryonun peşine düşenler olduğunu geçenlerde yazdım. Aslında yaşanan sürecin parlak olmamasına karşılık, ulusal ekonomilerin makroekonomik büyüklüklerinde yeni bir krizi çağrıştıracak ölçüde bir bozulma olmadığına işaret ettim. Şimdilerde bu görüşü teyit eden yazılar, araştırma raporları çoğaldı. Hemen hepsi ulusal ekonomilerin kendi potansiyellerini altına inmekle beraber, pozitif bir büyüme rayında olduğunu, bu görünümden de bir kriz çıkmayacağını söylüyor. Tamam, makroekonomik veriler ve görünüm kriz sinyali vermiyor anladık ama, finansal piyasalardaki türbülans da sürüp gidiyor. Nasıl oluyor? 

Küresel piyasalar iktisat yazınında “kendisini gerçekleştiren kriz” (self- fulfilling crisis) olarak tanımlanan bir açmazın içine savrulmuş gibi görünüyor. Kendisini gerçekleştiren krizler çoğu kez krizi uyaracak ve sürükleyecek reel bir bozulma olmadan ortaya çıkan türde krizler. Reel bir nedeni olmamakla beraber süreç ateşlendiğinde neredeyse reel krizler kadar hasar yaratabiliyorlar. 

Peki, süreç nasıl ateşleniyor? Beklenti bozulması ve bunun risk tablosuna yansıması çoğu kez süreci tetikleyen ana faktör işlevini görüyor. Finansal piyasalar riskin üretildiği ve taşındığı ortamlar. Taşınan risk nedeniyle de hep ikircikliler. Adeta her esintiden nem kapıyorlar. Normalde ekonomide herhangi bir zafiyet işareti belirince nem kapılması gerekiyor. Finansal piyasalar böyle değil. Herhangi bir söylenti, bir korku ya da benzeri bir gelişme de benzer süreçleri tetikleyebiliyor. 

Bir süredir küresel piyasalarda girişte yazdığım türden gelişmeler var. Bunların çoğundan güçlü korkular ve söylentiler üretiliyor. Üstelik bunları güçlendirici Çin etkisi, ABD’de faiz yükseltme süreci vb gibi ekonomik etkiler ya da tavan yapan jeopolitik riskler de var. Düşünsenize yeni bir dünya savaşından bile rahatça söz edilir oldu. Bütün bunların yarattığı karanlık atmosferde yeni bir kriz tezi döküldü ortalığa. Bu koşullarda örneğin ABD ekonomisinin nasıl toparlandığına dair yazılanların ikinci plana atılıp, riske karşı koruyucu pozisyonlara, güvenli limanlara kaçılması doğal. Korku ve panikle de beslenen bu kaçışın daha da yoğunlaşarak bir krizi tetiklemesi olası. Kuşkusuz bu bir “kendini gerçekleştiren kriz” olacak. Aktörler tersine ikna olana kadar bu olasılık gündemde kalacak gibi görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018