Kırmızı ette kırılma noktasının ekonomi politiği

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Prof. Dr. Havva TUNÇ

Türkiye, 1960’lı yıllarda temel tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri iken 2000’lerde birçok tarım ürününde arz yetersizliği ile karşı karşıya olup ithalatçı olmuştur. Ve arz yetersizliği artan talep dönemlerinde fiyat artışı olarak piyasada yansıma bulmaktadır. Kırmızı ette her Ramazan ayında ve Kurban Bayramı öncesinde fiyat artışları yaşanmaktadır. Kırmızı ette kırılma noktası başlıklı bu yazıda ette arzın garanti edilmesi ve güvenliğin sağlanması yanı sıra ette kendi kendine yeterlilik ve rekabet avantajı nasıl elde edileceği açıklanmaya çalışılacaktır. Diğer taraftan tarımda çalışanların toplam aktif nüfusun %29 oluşturduğu Türkiye ekonomisinde, et fiyatındaki artışı önlemek et ithalatı ile olası olmadığı gibi katma değeri yüksek bir ürünün iç piyasada üretimi teşvik edilmesi hem istihdam yaratıcı hem de ithalata bağımlılığı yok edici olması itibarıyla önemlidir

2010 Mayısı'ndan beri tartışmaların odak noktasını et ithalatı oluşturmaktadır. Et fiyatındaki olağan üstü artış, tüketicilerin et tüketimlerinin azalmasına yol açmaktadır. Ve bu durumun sosyo-ekonomik sonuçlarını minimize etmek için kırmızı ette ithalat gündeme gelmektedir. Ve et ithalatına zaman zaman başvurulmaktadır. Hayvancılığı, hayvan sayısı olarak değerlendirdiğimizde, 1990’lı yıllarda büyük baş hayvan sayısı 5-12 milyon iken 2010’lu yıllarda bu sayı 8-10 milyon adet olduğu tespit edilmiştir. Gene benzer biçimde 1990’lı yıllarda küçükbaş hayvan sayısı 60 milyon adet iken, 2010’da bu sayı 30 milyon adede inmiştir. Koyun sayısı 1980’de 48 milyon 630 bin adet iken, 2011’de 25 milyon 431 bin adede inmiştir. Keçi sayısı itibariyle değerlendirdiğimizde 15 milyon 40 bin adet iken, bu sayı 2011’de 6 milyon 772 bine inmiştir. Keza sığır sayısı itibariyle bir değerlendirme yaparsak, 1985’de 12 milyon adet iken 2011’de 10 milyon 851 bin adet olduğu tespit edilmiştir. Kısacası hayvan sayısının azalış seyrinde olması et arzının yetersiz olduğu ve arzda sürekliliğin sağlanamayacağıdır. Bu veriler ışığında toplam tüketimin 1 milyon 200 bin ton olduğu bir ekonomide mevcut hayvan sayısı yetersizdir. Arz- talepteki dengesizliğin yol açtığı fiyat artışını ithalat önleyemediği gibi fiyat artışı daha şiddetli olduğundan sorunun çözümü ithalat değildir. Genel olarak gıda stratejik bir sektör olup tarımda dışa bağımlı bir ülke ekonomisinin, iktisadi büyüme ve gelişimi tartışmaların odak noktasıdır.

Türkiye ekonomisinde etin birim fiyatındaki artışı belirleyen etmenleri altı başlıkta özetlenebilir. Bunlardan ilki ve en önemlisi girdi maliyetindeki artış olup diğerleri sırasıyla, spekülatif eğilimler, piyasanın monopolleşmesi, arz-talep dengesizliği, üreticilerinin örgütlenememesi, yapısal ve coğrafik koşullar sayılabilir. Ve durum böyle olunca yapılan ithalatın olumsuz etkisi yanı sıra hayvan üreticinin kurumsal kimliğinin olmayışı, gelir düzeyinin düşüklüğü etin pazarlanmasında aracının-tüccarın devreye girmesi olup ve bu durumun kurumsallaşmasıdır.
Kuramsal olarak ifade edersek, et üretiminde girdi fiyatındaki artış üretimin birim maliyetini artırır. Yem, ulaşım emek ve enerji (elektrik) temel girdiler olup yem dışında diğer girdi fiyatında artışın olmadığı varsayımı altında, dolarize olan bir ekonomide kurda meydana gelecek her bir sıçrama yemin birim maliyetinde artışa yol açacaktır. Yani yem fiyatındaki artış üretim maliyetini ve nihayetinde et satış fiyatı artmaktadır. Diğer taraftan sektördeki arz yetersizliğini ve diğer sorunları analize dahil ettiğimizde fiyatlardaki dengesizliğin(artış yönünde) nedeni netleşir. Bütün bunların yanı sıra, piyasa denetim ve kontrolünde piyasa içi dinamikler değil de aracı sınıf/tüccar gibi piyasa dışı dinamikler belirleyici olduğundan, fiyat artışı kat be kat olur ve olmaktadır.

Diğer taraftan, kırmızı et üreticilerinin kurumsal bir yapı içinde olmadıklar, küçük işletme niteliğinde oldukları ve gelir düzeyleri itibarıyla düşük gelir grubu içinde olduklarından et satış fiyatı üzerinde etkileri yoktur. Üreticilerin artan girdi maliyetleri nedeniyle içinde bulundukları finansal sıkıntı, üreticileri tüccarın kıskacı altına sokmaktadır. Ve tüccar et piyasasındaki bu kaostan faydalanarak piyasaya sunulan ve/veya sunulacak et miktarını kontrol ettiği ve amacı karını maksimize etmek olduğundan et fiyatındaki artış kaçınılmaz olmaktadır.

Kamu kuruluşların ekonomide kâr getirmediği imajına rağmen aslında öyle olmadığı tam tersi, bazen elde edilen karın doğrudan kurumun ürettiği üründen değil de bu ürünün bağlantılı olduğu diğer kurum ve kuruluşların ürettiği üründe gerçekleşmektedir. Ve bu kuruluşların özelleştirilmesiyle hem özelleştirilen kurumun istihdam yaratıcı etkisinin bozulmasına hem de bu ürünü girdi olarak kullanan kuruluşun maliyetinde artışa yol açmasına ve hatta ithalata bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır. Ve sorunların çözümü çok kolay olmayıp söz konusu üründe ithalatçı olmak iyi bir çözümmüş gibi sunulmaktadır. Keza özelleştirmeye söz konusu olan kuruluşların gözden kaçan bir diğer özelliği de bu kuruluşların hem toplumsal faydası yüksek hem de ulusal ekonomi içinde monopol durumunda olmalarıdır. Yani, bu kurumların özelleştirilmesi fiyat artışını beraberinde getirdiği gibi istihdam üzerinde olumsuz etkinin görülecek olmasıdır. Ve daha da önemlisi kamu kuruluşların özelleştirilmesi ile elde edilmesi beklenen faydanın ne oranda gerçekleşeceği ve bu fayda gerçekleşirken ne kadar zarara yol açacağını tespit etmek oldukça zordur ama imkansız değildir. Siyasetçilerin bunu yapacak ne zamanları ne de cesaretleri vardır.
Devlet et üretiminde sistematik bir biçimde piyasayı düzenleyici ve denetleyici bir hayvancılık politikası izlerse, fiyat artışı önleneceğinden fiyatlarda istikrar sağlanır.

Et fiyatlarında istikrar nasıl sağlanacaktır?

Hayvancılığın temel girdisi olan soya, mısır, saman gibi yemleri ithal ederek sektörün gelişimi sağlanamadığı gibi dolarize olmuş bir ekonomide ithalata bağımlı hayvancılığın ilerleme gösterebilmesi olası olmadığından destek adı altında verilen fiyat ve para desteği Türk üreticisinden ziyade ithalatın yapıldığı ülke üreticisine gider ve zaten gitmektedir.
Et fiyatındaki artışı önlemek, tüketicinin uygun fiyatlardan et tüketmesini sağlamak, et üreticisinin gelir ve refah artışını sağlayabilmek, tarımda özellikle hayvancılıkta, izlenmekte olan politikaların yeniden yapılanmasını sağlamakla olasıdır. Et fiyatındaki artış ister spekülatif, ister arz-talep dengesizliğinden ister her ikisinden kaynaklanmış olsun, fiyat artışını elimine etmek et üreticisini destekleyici teşvik edici ve koruyucu politikaların belirlenmesi ve de bunların uygulanmasıyla olası olup hayvancılıkta kendi kendine yeterliliği sağlayacak yemde, örneğin, saman, yonca, arpa ve özellikle şeker pancarı küspesi gibi, yeniden yapılanmanın olması bir zorunluluktur.

İthalatta ısrarcı olunmamalı

Kırmızı et fiyatındaki artışı önlemek et ithalatı ile olası olmadığı gibi et ithalatı üretimi teşvik etmediğinden küçük işletme niteliğinde olan et üreticilerini cezalandırır ve hatta uzun vadede hayvancılık dışa bağımlı hale gelir, daha da acısı sektör gelişim gösteremez. Bütün bunlara rağmen politika yapıcıları et ithalatında ısrarcı olmaları hem üreticinin hem hane halklarının hem de Türkiye ekonomisinin zararınadır.

Et ithalatında, geçici bile olsa, ısrarcı olunmamalıdır. Aksi takdirde et fiyatındaki artışı önlemek, tüketicinin uygun fiyatlardan et tüketmesini sağlamak, et üreticisinin gelir ve refah artışını sağlayabilmek tarımda, özellikle hayvancılıkta, izlenmekte olan politikaların yeniden yapılanmasıyla olasıdır. Ancak hayvancılıkta ithalat, çözüm olmadığı gibi sektörde haksız rekabet ve kazançların oluşumuna imkan verir.

Tartışmaların odak noktası ekonomide kâr getiren, toplumsal faydası yüksek olan ve ulusal ekonomi içinde monopol durumunda olan kamu kuruluşların özelleştirilmesi ile elde edilmesi beklenen faydanın ne oranda gerçekleştiğidir. Diğer taraftan hayvancılık sektöründe bıçak sırtı dengenin kamu kuruluşların satılmasıyla bozulmakta ve ulusal ekonomi dışa bağımlı hale gelmesinin yanı sıra ek işsizler yaratılmaktadır.
Hayvancılık sektöründe üreticiler girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla her ne olursa olsun sektöre koruma ve müdahale kaçınılmazdır. Diğer taraftan ithal edilen ürünlerle yapılan et üretimin katma değeri daha küçük olmakla beraber ekonomi stratejik bir sektör olan gıdada dışa bağımlı hale gelmektedir.

Sonuçta, pancar üretimini teşvik edecek şeker fabrikaların özelleştirmesini durduracak bir tarım politikasıyla kırmızı et üretiminde, pancar küspesinin yem olarak kullanılmasıyla et üretiminde bıçak sırtı denge tekrar elde edilebilinir. Bıçak sırtı dengenin gerçekleşmesiyle fiyat istikrarı, gıda arzı ve güvenliği sağlanır. Diğer taraftan hane halklarının sağlıklı kırmızı ete ulaştıkları bir düzen içinde, pancar üretimi ve yan sektörleri itibarıyla tarım kendi içinde gelişim ve ilerleme gösterecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ufuk çizgisi 03 Nisan 2024