Kölelik dönemi bitmeli

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan katıldığı bir toplantıda “kölelik dönemi bitmeli, efendilik dönemi başlamalı” demiş. Sayın Bakanın söylediklerini duyar duymaz ne demek istediğini anladım. Bize pek de yabancı olan bir şeyden bahsetmiyordu. Yine de sorumlu bir siyasetçinin ağzından dünya ekonomisindeki aktörlerin köle ve efendi olarak ayrılmasına ilk kez tanık oluyorum. Bunu bir akademisyen söylese garip gelmez. Yabancı siyasetçilerin de bazen böyle açık konuştuğu olur. Bu bizde çok ender bir durumdur diye düşünüyorum. O nedenle sayın Babacan’ın bu çıkışını cesur ve gerçekçi bir adım olarak değerlendirmek eğilimindeyim. 

“Efendilik döneminden kastettiğimiz kendi markanızı, kendi ürününüzü, kendi teknolojinizi, kendi katma değerinizi yansıttığınız ürünleri üretiyor olmak”. Sayın Bakan dünya ekonomisinde efendi olmayı böyle tanımlıyor. 

Tabii bir de bunun tersi, yani köle olmak durumu var. Köle olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamak için, efendi tanımlamasını tersine çevirmek yeter. Örneğin, üretim bileşiminiz içinde kendi markanızı taşıyan ürünler olmayacak. Başkalarının markalarını üreteceksiniz. Mal sahibi de siz olmayacaksınız. Yabancı ürünleri üreteceksiniz. Kullandığınız teknoloji de kendi teknolojiniz olmayacak. Yani, kendi teknolojiniz ile üretilmeyen ürünler üretiyor olacaksınız. Bu durumda üretim süreçlerinde yaratılan katma değerin de büyük kısmı sizin olmayacak tabii. Katma değeri paylaşacaksınız. Kısacası, çalışıp üretiyorsunuz ama ne üretimin organizasyonuna ne temel bileşenlerine ne de nihai ürüne sahip değilsiniz. Kölelik böyle bir şey.
Peki bu tür üretim size bir yerlerden tanıdık geliyor mu. Gelir tabii. Taşeronluğun bir başka türü olan fason üretimi bu. Ürün tasarımı, teknolojisi, ara girdilerinin büyük kısmı dışarıdan (efendilerden) gelen, burada ucuz işçi kullanarak işlenip üretilen, nihai ürün haline gelince de tekrar dış pazara götürülüp marka sahibinin (efendinin) ürünü olarak satılan bir üretim sürecinden söz ediyoruz. Dikkat ederseniz bu tür ürünleri fason olarak üreten ülkelerde düşük ücret dışında pek fazla bir şey kalmıyor. İyi kötü uğraşıp didiniyorsunuz, elinizde dışarıdaki ücretin üçte biri kadar bir şey kalıyor. Bu tür bir katma değerle zenginleşmek mümkün değil kuşkusuz. Dolayısıyla sonsuza kadar düşük gelirli, fakir bir ülke olarak yaşıyorsunuz. Fason işinin fıtratında bu var. 

Biz, özellikle dışa dönük üretim açısından, bu fasonculuğun pirlerinden sayılırız. Yani “ağır köle” durumundayız. Taşeronluk, montajcılık, fasonculuk falan, bunların hepsi geri kalmış ülkelerin dünya yüzüne (efendilerin pazarlarına) çıkmak için tav oldukları üretim tuzaklarıdır. Bizde de geçmişte yaşadığımız yoğun ithal ikamesi dönemlerinde başladı bu fasonculuk. Bir kez bünyeye girince yerleşip kalıyor, gelişip serpiliyor. 1980’lerde ithal ikameciliğini terk edip, kendimizi dışarıya açtığımızda aynen böyle oldu. Fasonculuk daha da serpildi, alanı genişledi. Fasonculuk serbest ticaret, ihracata dayalı kalkınma vs. diye tanımladığımız süreçlerin de esas dinamosu oldu. Bu gün bile, tekstil ve hazır giyim başta olmak üzere, dünya pazarlarındaki trendlere uyma zorunda olan bir çok üretim dalında köle türü üretim yapıldığı, bunun da büyük parçasının fason niteliğinde olduğunu, düşünüyorum. Şimdilerde üretimde kullanılan ara girdilerin önemli bir kısmını kendimiz üretiyoruz ama katma değerin görece büyük kısmını hala efendilere kaptırıyoruz. 

Efendiliğe terfi etmenin kuralı belli. Ürün tasarımı aşamasından başlayıp, üretimin bütün evrelerini siz tasarlayacaksınız. Bunu teknolojisi sizin güdümünüzde olan bir üretim sürecinde üreteceksiniz. Marka haline getireceksiniz. Yükselen katma değeri kendi avucunuza alacaksınız ve tercihen yeniden üretime yönlendireceksiniz. Zenginleşeceksiniz. Ülke zenginliği artıkça bütün bunları yapmak daha kolaylaşacak. Daha fazlasını yapacaksınız. Kölelikten sıyrılıp, efendi haline gelmek öyle biz şey. 

Bu süreç bizim için biraz zor gibi görünüyor. Kapalı bir ekonomide, ithal edilen tüketim mallarının yerine yerli üretimi ikame edelim derken montaja, fasona falan tutsak olmuş bir gelişme maceramız var. Dolayısı ile efendi olmak için gerekli olanın tersinde adeta ustalaşmış durumdayız. Ustaların yön değiştirmesi zor olur. Ama olur. Yani, yapılmayacak işler değil bunlar. Huy canın altındadır. Candan olmadan huyu değiştirmek için de ısrarlı ve hedefe kilitlenmiş bir süreci planlayıp, uygulamaya taşımak gerekir. Sayın Ali Babacan ilk adımı attı diye düşünüyorum. Umarım gerisi gelir.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018