Kriz dibe vurdu mu?

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE fatma.melek@akbank.com

Son aylarda global hisse senedi piyasaları mart başında gördüğü dip seviyelerine göre en az yüzde 30 değer kazandılar. Bu iyimserliğin arkasında "en kötüsünün geride kaldığına" işaret eden, beklentilerden olumlu gelen bazı ekonomik veriler ile Çin'in mali teşvik paketinin emtia talebini artırabileceği beklentisi öne çıktı.

Ayrıca, bu yükselişte ABD başta olmak üzere merkez bankalarının kredi akışını iyileştirmek için almış oldukları önlemler sonucunda ekonomiye verilen destekler ve bunun getirdiği güven ortamı etkili oldu. Dolayısıyla alınan mali ve parasal önlemler resesyonu yatıştırmakta; diğer bir deyişle resesyon devam etmekte ancak hızı yavaşlamakta...

Örneğin ABD'de taahhüt edilen parasal teşvik paketlerinin tutarı, garantiler dahil olmak üzere yaklaşık 12 trilyon dolar civarında. Bu da esas itibariyle kamunun FED'in bilançosunu büyütmesi yoluyla finansal sisteme garanti vermesini ve sermaye vermesini içermekte.

ABD'de Lehman Brothers'ın iflasından sonra ABD kredi piyasalarında tansiyonu azaltmak için uygulanan bir yöntem de ticari bono piyasasında oldu. FED, krizi takip eden ilk aylarda toplam ticari bono piyasasının yüzde20'sine tekabül eden 350 milyar dolar tutarında bono satın alarak bu piyasalara destek oldu ve kredi akışının normale dönmesine yardım etti.

Dolayısıyla, geleneksel olmayan para politikası uygulamalarıyla, deflasyon önlenmeye çalışılmakta ve para arzı hızla artmakta. Gelişmiş ülkelerdeki çok düşük faiz oranları göz önüne alındığında, son dönemde iyileşen güven ortamı ve olumlu gelen ilk çeyrek şirket bilançoları ile birlikte, fonlar daha iyi getiri sağlayabilecek alanlara, dolayısıyla, hisse senedi piyasalarına yöneldi. Burada da gelişmekte olan ekonomiler öne çıktı. Buradaki getiriler dip seviyelerine göre yüzde 50'nin üzerinde.

Halihazırda, ekonomideki genel kredi riskini gösteren; üç aylık dolar libor ile üç aylık ABD Hazine bonosu arasındaki farkı gösteren Ted spread uzun dönemli ortalamasına geriledi. Vix volatilite endeksi de Eylül 2008 ortasından beri ilk defa 30'un altına geriledi. Endeksin uzun dönemli ortalaması 20.

ABD tüketici güvenini gösteren endekslerde de bir düzelme var. Endeksler Şubat diplerinin üzerinde olmalarına rağmen Lehman öncesi seviyelerinden önemli ölçüde uzak. ABD tüketici kredileri Lehman sonrası 30 milyar dolar düştü ve hanehalkı servetindeki kayıp ise 2007 3.çeyreğinden itibaren 11 trilyon dolar oldu. Dolayısıyla IMF'nin belirttiği gibi "doğru politika önlemleri uygulansa bile", hanehalkının eski harcama alışkanlıklarına dönmesi zaman alacak zira "borçsuzlaşma" (deleveraging)süreci devam edecek.

IMF global büyümenin 2009 yılında yüzde 1.3 düşeceğini 2010 yılında ise sadece kısmen düzeleceğini öngörmekte. Toparlanmanın belirleyici faktörü ise finansal sektördeki iyileşmenin hızı olacak.

Toparlanma ekseni nereden başlayabilir?

ABD, AB'ye nazaran krize karşı mali, parasal ve diğer geleneksel olmayan yöntemlerle daha pro-aktif. AB'de ise ülkeler arası gelişmişlik farkları ve krizden etkilenme düzeyleri AB'nin ABD'ye nazaran eş anlı bir şekilde toparlanmasını geciktirebilir. Örneğin; Doğu-Avrupa finansal kırılganlık açısından sistemik risk yaratabilecek riskleri barındırmakta, bu da dolaylı olarak Avrupa finansal sistemini etkilemekte.

Ayrıca, Avrupa Birliği'nin 2009'da ABD'ye nazaran daha fazla daralması bekleniyor. IMF 2009 yılında dünya dış ticaret hacminin yüzde 11 daralacağını öngörmekte; ticaret hacmindeki gerileme büyüme performansını ihracatla sağlayan AB ve özellikle Almanya'yı daha fazla etkileyecek. Türkiye'nin iyileşmesi de ihracat pazarlarındaki toparlanmaya bağlı olacak.

Asya bölgesi ise krize en son giren ve ilk önce çıkacak bölge olarak görülmekte; bunda Asya'da iç talep kaynaklı büyümenin giderek artması ve 1997-1998 krizinde olduğu gibi bölgede düşük bir harcama eğilimi olmadığı değerlendirilmekte...

Global ölçekte "borçsuzlaşmanın" sürmesi ile sermaye girişlerinde yaşanan "ani duraklamalar" ve dünyadaki daralmaya bağlı olarak yaşanan ihracat talebindeki düşüş Türkiye'yi yurtiçi kredi piyasasında sıkışıklık ve toplam talepteki azalma olarak etkiledi. İhracat ve sanayi üretimi ilk çeyrekte çift haneli düşüşler gösterirken, beklentimiz ekonominin ilk çeyrekte yüzde 12 oranında bir daralma göstereceği ancak düşüş hızının yılın ikinci çeyreğinde yavaşlayacağı yönünde. Bankacılık sektörünün sağlam yapısı da Türkiye'nin risk göstergelerindeki bozulmayı -CDS primleri, döviz ve hisse senedi oynaklıkları gibi- birçok gelişmekte olan Avrupa ekonomilerine göre, daha sınırlı tuttu.

Sermaye akımlarının politika faiz oranlarına duyarlılığı da eskisine göre daha düşük. Zira gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışları, o ülkeye has faktörler yerine, krizin merkezindeki ülkelerin sermaye ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu nedenle politika faizi indirimlerinin, sermaye çıkışlarının hızlanmasına ve döviz kurunun sıçramasına sebep olma riski eskisine göre daha düşük.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016