Kur yükseliyor … Ne yapabiliriz?

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Türk Lirası değer kaybediyor. Döviz kuru adeta sınır tanımaz bir şekilde yükseliyor. Kimi zaman bir iki günlük ara verip, nefeslense de dolar kurundaki eğilim yukarı yönlü. Bu eğilimin ne zaman tersine dönebileceğini de şu sıralarda kestirmek pek mümkün değil. Bu durumda tabii ne yapılabileceği konusu önem kazanıyor. 

Ne yapılabileceği büyük ölçüde dolar kurundaki yükselişin arkasındaki nedenlere bağlı. Bu bağlamda esas ağırlık bizim dışımızda. Dolar uluslararası piyasalarda yükseliyor, ulusal paralar dolar karşısında değer kaybediyor. Doların on etkili para karşısındaki hareket eğilimini ölçen dolar endeksinin son günlerde hızla yükselmesi bu eğilimi gösteriyor. Mart ortasına doğru 100.39 düzeyine yükselen endeks son günlerde 99.9 seviyesine gerilemiş olsa da hala güçlü bir yükseliş eğilimine işaret ediyor. Kısacası TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi sürecinde başlangıç ivmesi ve sürükleyici güç bizim dışımızdaki etkenlerden geliyor. Bu eğilim bizim durumumuzdan çok ABD ekonomisinin küresel ölçekteki konumuyla ilgili nedenler tarafından belirleniyor. 

Bu bağlamda iki ana neden olduğunu biliyoruz. Birisi ABD ekonomisinin son bir yılda sergilediği canlanma, yeniden dengelenme eğilimi. Son günlerde biraz bozuluyor gibi görünse de uzun bir süredir ABD ekonomisine ilişkin veriler yerleşik bir büyümeye işaret ediyor. Bunun ne kadar yeterli olduğu önemli değil. Rakiplerin büyüyemediği ortamda ABD ekonomisinde büyümenin hızlanıp yerleşik hale gelmesi risk algısı üzerinde olumlu etki yaratıyor. Bu süreç doları görece daha güçlü bir para haline getiriyor. Benzer etki yaratan ikinci neden ABD Merkez Bankası’nın (FED) küresel ölçekte doların arzını kısacak, dolar likiditesini daraltacak bir uygulamaya geçeceğini ilan etmiş olması. Henüz fiilen başlamamış olsa da beklenti düzeyinde dahi bu uygulama doların fiyatını yükselten önemli bir ivme doğuruyor. FED’in bu süreci henüz net olarak tanımlamamış olması doların olası değerini güçlü bir spekülasyon öznesi haline getirmiş durumda. Bu iki eğilim dolar değerindeki yukarı yönlü eğilimi başlatıp sürdüren etkenler olarak öne çıkıyor. 

Doların değerlenmesi öteki ulusal paraların değer kaybetmesine neden oluyor. Bu sürecin ulusal paralar üzerindeki etkisi kuşkusuz dengeli ve eşit dozlarda dağılmıyor. Ulusal ekonomilere dönük sistemik ve güncel risk algılarının farklılaşması paraların bu süreçten farklı dozlarda etkilenmesi sonucunu doğuruyor. Türk lirası süreçten en fazla etkilenen para birimi gibi görünüyor. Küresel ölçekte negatif ayrıştığımız gibi bir görüntü veriyoruz son günlerde. Türk ekonomisine dönük risk algısının en yüksek düzeyde olduğu anlamına geliyoruz bu. Sanırım bu algının nedenleri hakkında artık yeterince bilgimiz var. Ekonominin temel denge bozuklukları sistemik risk üretiyor. Buna ek olarak, ufukta bir genel seçim olması ve bu süreçte ekonominin yönetimine ilişkin tavır ve söylemlerde bozulma görülmesi gibi güncel risk unsurları da söz konusu. Ayrışmamızın nedenleri de bunlar.

Bu koşullarda ne yapabileceğimiz tartışılıyor. Merkez Bankası’nın hareketsiz kaldığı şeklinde bir eleştiri var. Bu görüşe katılmıyorum. Tersine, mevcut koşulların para otoritesinin oyun alanını daralttığını ve etkili bir müdahale yapma imkanını büyük ölçüde kısıtladığını düşünüyorum. Ulusal paranın baskı altında kaldığı durumlarda iki politika imkanının var olduğu düşünülür. Birisi TL den kaçış nedeniyle daralan döviz arzını dengeleyecek şekilde ekonomiye döviz verilmesidir. Baskının içeride üretildiği durumlarda, tabii Merkez'in döviz rezerv yeterliliğine bağlı olarak, böyle bir imkan kullanılabilir. Ama döviz kurunu yükselten esas baskının dışarıdan geldiği durumlarda bu imkan yok denecek kadar azdır. Döviz satarak döviz kurunu dizginleme çabası rezerv kanaması dışında fazla bir etki yaratmaz. Bu nedenle dışarıdan gelen kur baskılarına karşı Merkez Bankaları genellikle hareketsiz kalır. 

İkinci imkan döviz kurunun yükselmesine karşı para politikası önlemlerini devreye sokmak olabilir. Bu önlemlerin başında faiz oranlarının yükseltilmesi gelir. Bu gün itibariyle bu imkandan yosun olduğumuzu düşünüyorum. Merkez Bankası’nın bu politika imkanının içeride yürütülen faiz tartışmaları sürecinde kaybedildiği kanısındayım. Risk algısının yükselmeye başladığı, döviz kurunun baskı altına girdiği dönemde faizin düşürülmesi yönündeki siyasi baskı Merkez Bankası’nın elindeki en etkili politika aracının kullanılmasını imkansız hale getirmiştir. Bu aymazlığın TL’nin değer kaybının hızlandığı günümüzde Merkez Bankası’nın hareketsiz kalmasının temel nedeni olduğu kanısındayım. Şimdi “kendi düşen ağlamaz” durumundayız anlayacağınız.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018