Küresel kriz açlığı artıyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

1980 sonrası birçokları için kriz denilince döviz kuru, enflasyon oranı ve faiz oranındaki dalgalanmalar anlaşılıyordu. Ancak 1929 krizi gibi 2008 de krizi bu algılamayı kısmen bozdu. Artık çoğu kesim için kriz sadece fiyat göstergelerindeki istenilmeyen değişmeler olarak algılanmıyor. Krizin aynı zaman da işsizlik demek olduğu görüldü. Fakat bu algılama da yeterli değil. Çünkü kriz aynı zaman da açlık demek, yetersiz beslenmek demek.

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) yayın organı Finance Development dergisinin mart sayısında yayınlanan verilere göre, dünya ölçeğinde aç insan sayısı 2008'den 2009'a bir yıl içinde 100 milyon arttı ve açlık sınırında yaşayanların sayısı 1,020 milyar kişiye ulaştı. Diğer yandan yetersiz beslenenlerin toplam nüfusa oranı da yüzde 15'ten yüzde 20'ye yükseldi. Açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni elbette tek başına yaşanan kriz değil. Dünya gıda fiyatlarındaki yükseliş açlığı tetikledi. Fakat asıl sorunu ağırlaştıran olgu açlık ve yetersiz beslenme sorunu ile karşı karşıya bulunan bu ülkelerin uzun bir zamandır, sorunu aşma konusunda yeterli çaba göstermemesidir. Açıkçası diğer ülkeler ve Birleşmiş Milletler'de bu soruna yeterince eğilmedi, sorunu çözücü politikalar üretmediler, hatta üretmek istemediler. Çünkü bu ülkeler aç ve yoksul kaldıkça diğer ülkelerin istediklerini yapmak zorunda kaldılar.

Önemli bir kısım Asya Pasifik ve Afrika'da

Açlık çekenlerin ve yetersiz beslenenlerin önemli bir kısmı Asya-Pasifik ülkeleri ile Sahra -Altı Afrika ülkeleri. Bu ülkeler grubunda yetersiz beslenenlerin sayısı 907 milyona ulaştı. Asya-Pasifik ülkeleri ile Sahra Altı Afrika ülkeleri aynı zaman da siyasi olarak çalkantılı ve farklı nedenlerle de olsa silahlı çatışmaların içinde olan ülkeler. Tüm bu çatışmaların özünde işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımının bozukluğu yatıyor.

Bu ülkelerin ortak bir noktası da üretim biçimlerini oturtamamaları. Küreselleşme olgusu (Küreselleşme sadece yirminci yüzyılın bir olgusu değildir. Sömürgecilik geç dönem küreselleşmesidir. Kastettiğimiz kavram budur.) bu ülkelerde geleneksel üretim biçimini çökertirken, yerine kapitalist üretim biçimini koyamadı. Sonuçta söz ettiğimiz ülkeler üretim yapamaz oldu. Kapitalist ülkeler sorunu çözmek yerine bu ülkeleri yardımlarla geçinen ülkeler konumuna soktu. Yani onların 'yardım tuzağına' girmesine neden oldular.

Yardım tuzağı sadece Asya-Pasifik ve Afrika ülkeleri için söz konusu değil. Göreli olarak kapitalist üretim biçimine geçmiş olan ülkelerde de kuruldu. Gelir dağılımının bozulması, işsizlik oranın artması ile ortaya çıkan yoksul kitlelerin, olası politik direnişlerinin daha baştan kırılması için yardım programları uygulamaya koyuldu. Böylece bu kitleler kontrol edile bildi. Halbuki yoksullukla mücadele programları uygulamaya sokulmalıydı. Olmadı. Bunun sonucunda hükümet programlarında yardım bütçesi tutarları sürekli büyüdü. Ancak yoksulluk azalmadı, ortadan kalkmadı.

Kriz, bu yapılanmanın üzerine adeta tuz biber ekti. İşsizlik oranı arttı. Dünyada kriz ile birlikte işsiz sayısı 200 milyonu geçti. Bu ise yoksulluk ve açlığın daha da artmasına neden oldu. Sonuçta yoksulluk bunlar için adeta kader oldu. Gelinen bu nokta kimilerini ve kimi ülkeleri memnun edebilir. Ancak bu mutluluk kısa dönem için geçerlidir. Uzun dönemde sorun ağırlaşmakta. Dolayısıyla çözümün maliyeti de artmaktadır. Umarız çözümü üretecek olan başta hükümetler olmak üzere kısa vadeli kazançlardan vazgeçip, uzun vadeli yararlara yönelirler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019