Kurtulmuş ve “turizm”

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Öncelikle böyle bir başlık atmamızın iki nedeni var.

Birincisi; haftalardan beri anlamsız bir şekilde gündemde kalan ve nihayet sonuçlanan, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Ekonomi Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, turizmciler, ihracatçılar, sanayiciler tarafından tartışılan “10 günlük bayram tatili” konusu oldu. 10 günlük tatilin temel gerekçesi, son derece palyatif, perakendeci ve ucuz yaklaşımla iç turizmin canlanması ihtiyacı olarak ortaya konuldu. Düşünebiliyor musunuz, Türk turizmini neredeyse bu 10 günlük suni teneffüs kurtarır hale geldi ya da getirildi. İkincisi de; sektörün yeni Kültür ve Turizm Bakanı ile hemen bir araya gelmesi oldu.

Dilerseniz birinci gerekçeye kısaca değinelim.

Kim ne derse desin turizm iyiye gitmiyor!

Turizm sektörünün hali ortada ve özellikle son 2 yıldır sektör adeta yerlerde sürünüyor. Otellerin dolulukları çok kötü, fiyatları berbat!...

İstanbul gibi dünya başkentinde Boğaz’ın etrafındaki yüzük kaşı gibi otellerde bile hem doluluklar ve hem de fiyatlar olağanüstü düşük. Bunların çoğunda 1 ay ramazan boyunca bir tek iftar yemeği verilmemiş. Sadece bazı bölge otellerinde özellikle Arap ülkelerinden gelen turistler var.

Ankara’yı hiç anlatmayalım. Hem şehirde değişen yönetim lokasyonu ve hem de Hükümet ve bürokrasinin tüm uluslararası ilişkilerini İstanbul’a kaydırması nedeniyle oteller adeta bomboş. Kapadokya hayranı Japonlar da artık yok.

Antalya’nın hali pürmelali malum. Alman, Fransız, Hollandalı ve benzeri Avrupalılar ayağını kesmiş durumda. Öyle ki kış aylarını Antalya otellerinde geçiren üçüncü kuşak Almanlar bile adeta yok. Ruslar zaten ilk darbeyi vurmuş, Kazakistan ve Ukrayna gibi ülkelerin ekonomik koşulları bu ülkelerin vatandaşlarının Antalya hayallerini suya düşürmüş.

Bodrum, İstanbul’un arka bahçesi ve sosyetenin uğrak yeri haline gelmiş. Özellikle zengin yabancılar büyük ölçüde çekilmiş.

Her şeye rağmen iç turizmde bir hareket söz konusu Bunda da insanımızın değişen tüketim ve yaşam anlayışı çok etkili olmuş durumda. Artık insanımız borç para alarak tatile gidiyor veya taksitle borçlanarak tatilini yapıyor.

Bu arada turizmin temel sorunları adeta hasıraltı ediliyor. Turizmin; planlama, yatırım, tanıtım, pazarlama, örgütlenme, çeşitlilik gibi sorunları aynen duruyor. Turizmci bile bu gerçeği göremiyor.

Bu iddialı ifadeleri niçin kullandığımızı sorabilirsiniz. Söylediklerimiz, kulaktan dolma veya naklen ısmarlama ifadeler değil.

Geçmişte 1999-2000 yıllarında Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı yapmış olmamızdan ve uzun yıllardan beri hem 5 yıldızlı uluslararası marka taşıyan şehir oteli ve hem de Antalya’da deniz otelleri işleten büyük şirketler grubunun içinde bulunmamızdan dolayı bu iddialı söylemleri ortaya koyuyoruz. Uzun yıllardan beri sektörün içinde olmak, ister istemez düşünen ve gören insana işin şifrelerini çözme imkanı veriyor.

İşte böyle bir ortamda veya bu koşullarda bulunan turizm sektöründe, umudu 10 günlük tatillere bağlamak işin, önemini veya vahametini gizliyor. Hatta Hükümetleri bile daha köklü turizm konularına ve sorunlarına eğilmekten alıkoyuyor.

Şimdi gelelim ikinci konuya veya yaklaşıma…

Turizm Bakanı Kurtulmuş’un da işi zor…

Yanlış hatırlamıyorsak; 19 Temmuz’da Bakanların bir kısmı değişti, bu arada Kültür ve Turizm Bakanı da Başbakan Eski Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Prof. Dr. Numan Kurtulmuş oldu. Buraya kadar normal, zira nöbet değişimi…

Ancak daha koltuğa oturmasının üzerinden 10 gün geçmeden 30 Temmuz’da sektör ile Bakan Kurtulmuş Antalya’da buluşarak sektörün sorunlarını masaya yatırdılar(!)…

Düşünebiliyor musunuz Bakan; daha Bakanlık birimlerinden brifing almadan, bürokrasiyi tanımadan, Bakanlık ve özellikle sektör hakkında genel bilgi sahibi olmadan kendini farklı tellerden çalanların (!) arasında buldu. Hatta bazı mesajlar ve hatta resimler basında yerini aldı.

Hazırlıksız, aceleye getirilmiş, konuların birbirine karıştırıldığı, her telden çalınan mesajların yer aldığı bir toplantı…

Ne yazık ki sektörün kendisi zaten tek sesli ve güçlü değil. Otelcisi, acente veya turcusu, uçakçısı, rehberi, eğlencecisi, yatırımcısının sadece kendisini turizmin temsilcisi sandığı bir yapı var. Hatta otelcilerin arasında bile yıldız kategorileri ve şehir ve resort otel ayrışması söz konusu.

Sesini daha fazla çıkarabilenler veya o dönemin siyasetine daha yakın olanlar için küçük fırsatların kullanıldığı bir durum.

Zaten Bakanlığın icra gücü yok. Bakanlık artık turizm alan ve merkezlerini belirleme yetkisine sahip değil. Bu noktada son sözü söyleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var. Tahsislere ilişkin irtifak bedelleri, hasılat payları gibi üst hakları ile ecri misil gibi konularda Maliye Bakanlığı söz sahibi. Turizmin olmazsa olmazlarından birisi tanıtım konusu çok düşük bütçelerle ve acemice yürütülüyor.

Böyle bir bozuk zeminde gerçekten Türk turizmi ayağa kaldırılmak isteniyorsa farklı şeyler yapmak, bugüne kadar yapılanların dışında daha stratejik ve köklü yaklaşımlar sergilemek lazım.

İşte o zaman umarız ki Kurtulmuş Bakan ile sektör kurtulmuş olur. Yoksa öncekiler gibi gelip giden son dönemlerdeki bakanlar arasına girer.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar