Merkez bankaları değişiyor

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

 

 

 
Malum, küresel kriz öncesindeki asude (!) dönemde Merkez Bankaları sadece fiyat  istikrarını (enflasyon) hedefleyen, başka da bir şeye ilgi göstermeyen bir para politikası uygulamakta idiler. 
O dönemde Merkez Bankalarının ilgi göstermedikleri, iş edinmedikleri  şeyler arasında varlık fiyatları da vardı. Varlık fiyatlarının şişmesi ve balon oluşması  para otoritesinin sorumluluk alanı dışında bir olay olarak kabul ediliyordu.Böyle bir fiyat dinamiğinin oluşabileceği, bunun da, sorun haline gelmeden, ilgili  piyasa tarafından halledileceği görüşü de neredeyse inanç haline gelmişti.        
Enflasyonun  görece munis olduğu bu dönemde, gevşek para ve hızlanan uluslar arası sermaye akışının da  katkısıyla, küresel ölçekte bir hızlı büyüme dinamiği ortaya çıkmıştı. Hızlı büyüme- düşük enflasyon konjonktürü  büyük uyum  (great moderation) olarak niteleniyor, piyasa ekonomilerinin adeta altın çağını yaşadıkları düşünülüyordu.     
Bu koşullarda merkez bankalarının tek hedefe kilitli bir para politikasında ısrarlı olmaları  anlaşılabilir bir şeydi. Merkez bankası paraya hakim olup, enflasyonu düşük tutmaktan sorumluydu. Gerisini piyasalar zaten hallediyordu. 
                                                    *                    *                      * 
Gelişmeler böyle olmadı. Küresel kriz  oyunu bozdu. Merkez bankalarının boşladığı varlık fiyatları meselesini piyasalar da halledememiş, süreç karakolda bitmişti.  Merkez bankaları mal ve hizmet fiyatlarına kilitlenmişken, varlık fiyatlarındaki şişmeyi (balon), bir süreliğine  büyüme dinamiğinin arkasına süpürülse bile, piyasalar uzun süre taşıyamamıştı.                                                      
Kriz sürecinde büyüyen  "çıktı açığı"  enflasyonu  iyice dibe itince,  merkez bankaları büyümenin desteklenmesi,  üretimdeki çöküşün tersine  çevrilemesi  görevine konsantre oldular. Küresel ölçekte, büyüme dostu  bir miktar genişlemesi (QE)- düşük faiz   süreci başladı. Gevşeyen maliye politikası ile birlikte parasal gevşemenin etkili olduğunu, ekonomilerin hızla dipten döndürüldüğünü biliyoruz. 
Ulusal ekonomilere ilk büyüme itişi sağlandıktan sonra iktisat politikalarının yeniden nasıl şekilleneceği meselesi geldi gündeme. Bu noktada farklı anlayışlar çıktı ortaya. Kimileri aynen eski günlere dönülmesi gerektiğini savundu. Maliye politikasında kemer sıkılıp, kamu borcu küçültülecek, merkez bankaları eskisi gibi sadece  enflasyon hedefli (muhafazakar) bir para politikasına geri dönecekti.  "Enflasyonu  indirin, gerisini  piyasalar halleder" ideolojisine geri dönülmesi isteniyordu.   
Bu yaklaşımım yanlış olduğunu düşünenler de vardı. Küresel krizden çıkışın hemen ardından, büyüme süreci henüz tam anlamıyla istim tutmadan,  maliye ve para politikalarını yeniden sıkmaya başlamanın ekonomileri "büyüyememe" sendromuna iteceği öngörülüyordu. Oysa, hala belli ölçüde çıktı açığı vardı ve bu enflasyonu baskılıyordu. Bu koşullarda maliye politikasının büyüme dostu bir gevşeklikte sürdürülmesinin, para politikasının da bununla uyumlu biçimde gevşetilmesinin doğru politika tercihi olacağı açıktı.    
                                                 *                   *                      *
Bu arada, küresel krizden gereken dersi  alanlar bir noktaya daha dikkati çekiyordu. Büyüme dostu olarak kurgulanan  düşük  faiz-gevşek para politikası uygulamasının  bir kez daha varlık fiyatları balonu yaratması olasılığı yüksekti. Merkez  bankalarının  tek hedef (enflasyon), tek araç (politika  faizi) anlayışına dayalı  muhafazakar para politikası uygulaması bir kez daha çaresizliğe mahkumdu. Dolayısıyla  merkez bankalarının  muhafazakar duruşu değiştirmeleri ve "fiyat istikrarı" hedefinin yanına "finansal  istikrar" hedefini de koyan, araçlarını da çeşitlendiren  yeni bir politika  anlayışına  yönelmeleri gerekiyordu.  
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası  bu yöne ilk dönenlerden birisi oldu. Makro ihtiyati önlemler söyleminin devreye girmesi, mevduat karşılıklarının aktif bir para politikası aracı olarak kullanılmaya başlaması, tek faizden "faiz koridoru" anlayışına  kayılmasının arka planında bu gelişmeler yatıyor.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018