Petrol ve doğal gaz: Stratejik mallar

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Petrolün stratejik bir emtia olduğu yüzyılın başlarından beri bilinmektedir. 1916 tarihli Sykes-Picot (ve Sazonov) Anlaşması Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap vilayetlerinin İngiltere, Fransa ve Rusya arasında nasıl paylaşılacağını gösteriyordu. 1895-96'dan 1914'e kadar İstanbul'u işgal amaçlı askeri planlarını sürekli yenilemiş olan Çarlık Rusya'sı Orta Doğu'ya da el atmıştı. Resmi olarak bir anlaşma (treaty) olmayıp, bir karşılıklı anlayış belgesi (agreement) olan bu belge asla kamuoyuna açıklanmayacaktı. Ancak 23-24 Kasım 1917'de Bolşevik Devrimi'nden 15 gün sonra gizli anlaşmaların kamuoyuna açıklanması kararı gereği anlaşma Pravda ve İzvestiya'da yayınlandı. Bu "anlaşma" daha sonra yapılacak çeşitli paylaşım görüşmelerinin temelini oluşturmuştur. Anlaşmanın öneminin ciddi biçimde petrol kaynaklarını kontrol etmeye yönelik bir uzlaşı içermesinden dolayı olduğu söylenebilir. Bu olayların önemi o kadar fazlaydı ki, Emir Hüseyin ve McMahon arasındaki 1915 yazışmalarını ve Balfour Anlaşması'nı adeta geçersiz kıldı. Meşhur D.T. Lawrence (Lawrence of Arabia veya El Orrance) Arabistan'da Osmanlı karşıtı faaliyetlerini bir askeri strateji klasiği olarak da okunan Seven Pillars of Wisdom isimli kitabında günlüklerine dayanarak kamuya açıkladı.
Petrolün önemi aşikar iken son 25 yılda doğalgazın da petrole yakın önem kazandığı unutulmamalıdır. Bu stratejik önem aynı zamanda doğalgaz boru hatlarının hem Ortadoğu'da, dolayısıyla İsrail için, hem de trans-Kafkasya'da ve Kafkasya-Avrupa ve Kafkasya-Akdeniz hatlarıyla batı-doğu ve kuzey-güney güzergahlarında jeostratejik oyunun bir parçası olduğu gerçeğiyle kamuoyunun gözü önünde tartışılmaktadır. Tartışmalar Batı basınında ve yerel medyada her seviyede yankı bulmaktadır. Ekonomik önem açısından bakıldığında, Orta Doğu'da doğalgaz tüketiminin hızla arttığını görüyoruz. EIA (Energy Information Administration) öngörülerine göre doğalgaz tüketiminin 1990-2025 arası yaklaşık 4 katına yükselerek 2025 yılında yaklaşık 453 milyar metreküp olması bekleniyor. 2010 itibariyle bu rakam yaklaşık 283 milyar metreküp seviyesinde düşünülebilir. Türkiye'nin 2006 yılında 31.15 milyar metreküp olan doğalgaz tüketimi 2007 yılında 35 milyar metreküp, 2008 yılındaysa 36 milyar metreküp civarında gerçekleşti. 1990 yılında Türkiye'de doğalgaz tüketimi 3.5 milyar metreküp dolayındaydı. Yılda yaklaşık 0.9 milyar metreküp doğalgaz üreten ve üretiminin çoğunu petrol alanlarının rehabilite edilmesi programına aktaran Türkiye'de yaklaşık 8,5 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunuyor. 
Orta Doğu'nun toplam tüketiminin %12'si Türkiye'ye ait iken, İran ve Katar'ın rezervleri 26,6 trilyon metreküp ve 25,8 trilyon metreküp seviyesinde bulunuyor. İran dünyanın ikinci en büyük doğalgaz rezervlerine sahip. Kendi üretimi tüketiminin ancak yüzde 3'üne yetebilen Türkiye bir doğalgaz ülkesi değil; ancak 1980'lerin ortasından bu yana imzaladığı uzun süreli ithalat anlaşmalarıyla ve post-Sovyet dönemde öne çıkan trans-Kafkasya kökenli doğalgaz boru hattı anlaşmalarıyla uzun dönemli ve önemli bir oyuncu olma noktasında bulunuyor. Gerek bölgenin doğalgaz kullanımında öngörülen hızlı artış, gerek Türkiye'nin iç tüketiminde yaşanmış olan ve ekonomik büyümenin potansiyel hıza yaklaşmasıyla yeniden yılda %10-15 aralığında büyümeye geçebilecek olan doğalgaz talebi sadece ekonomik açıdan bile doğalgazın önümüzdeki 10 yılın önemli konularının üst sıralarında yer aldığını gösteriyor.
Böyle bir emtiaya normal bir mal muamelesi yapılamaz. Dolayısıyla, doğalgaz toptan satışı, doğalgaz dağıtımı ve elektrik dağıtımının bölgesel hakim durum veya tekel oluşturmasına standart liberal veya neoklasik ekonomi kuramı argümanlarıyla karşı çıkılamaz. Doğalgaz dağıtımının AB ülkelerinde de dikey bütünleşme içinde işleyen bir piyasa yapısına tabi olduğu unutulmamalıdır. Türkiye'nin gerek Kafkasya ve Orta Doğu, gerekse Güney ve Orta Avrupa açısından önem taşıyan projelerde jeostratejik konumundan dolayı aktif bir oyuncu olmaya doğru gittiği görülmektedir.
Her siyasi senaryonun altında mutlaka bir ekonomik olgu yatar. Ekonomi siyaseti tümden kapsayarak tüketmez: Yani başka hesaplar ve ideoloji de rol oynar. Fakat ekonomik boyutu yoksa kurulan bir siyasi oyunun (game theory manasında) fazla ilgilisi çıkmaz. Orta Doğu'da olabilecekleri ekonomik ve politik gelişmeleri bir bütün olarak görmek gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019