Sıkıntı veren meseleler

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

 

Bir başka bakış açısıyla yazının başlığını “kabak tadı veren meseleler” olarak da ifade etmek mümkün. Son birkaç aya bir bakın. Ne yerli gündemimiz öyle büyük boyutlu bir değişme gösterdi ne de uluslararası gündemde ciddi bir kıpırdanma var. Birkaç konu etrafında dönüp duruyoruz. İnsana fena halde sıkıntı basıyor. Sıkıntı söz konusu meselelerin önemsiz olmasından kaynaklanmıyor. Hepsinin kendine göre önemi var kuşkusuz. Sorun bunların görece yavaş hareket ediyor olmasından kaynaklanıyor. Hareket yavaş olunca hep aynı meseleler gündemde salınıp duruyor. 

Görece uzun zamandır gündemde olan ve tadı bozulan üç mesele var aklımda. ABD Merkez Bankasının faiz yükseltme meselesi bunlardan birisi. Avrupa Birliği’nin büyüyememesi meselesini ikinci sıraya koymak mümkün. Yunanistan ekonomisinin tıkanmış olması meselesi de tadının bozulmasına ramak kalmış bir sorun. Bunların her gün tartışma konusu olan ve bu nedenle kabak tadı vermeye başlayan meseleler listesinin ilk sıralarında yer aldığını düşünüyorum. Listeyi daha da uzatmak mümkün kuşkusuz. 

ABD Merkez Bankası’nın (FED) parasal daralmayı ne zaman başlatıp, nasıl yürüteceği konusu 2013 yılının mayıs ayından bu yana ekonomi gündeminin tepesinde oturuyor. Neresinden baksanız iki seneye yaklaşan bir gerilim konusu bu yani. Malum, önce ağır aksak adımlarla likiditenin genişlemesi yavaşlatılmaya başlandı. Sonunda likidite pompalanması durdurulup, genişeme sıfırlandı. 2014 yılının ekim ayını buldu bu. O tarihten bu yana fiilen likiditenin daraltılmasının ne zaman başlayacağı konuşuluyor. Likiditenin daraltılması yavaşlatılmasından daha önemli. Zira bu sürecin başlamasıyla birlikte ABD faizi de yükseltecek. Bunun peşinden bir çok finansal değişim gelecek. En önemlisi de küresel fon akışının hem hacim hem de yön olarak etkilenecek olması. Likiditenin daraltılıp, faizin yükseltilmesinin 2015’in haziran ayında başlatılması olasılığının yüksek olduğu söyleniyor. Ama ağızlar torba olmadığı için büzüp, söylentileri kesmek mümkün olmuyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Biz de iki senedir hop oturup hop kalkarak bu süreci izliyoruz. 

Avrupa’nın büyüyememesi meselesinin ömrü biraz daha uzun. Bu meselenin su üstüne çıkması neredeyse küresel krizin başlama vuruşuyla yaşıt. Sorunun altında yatan çok sayıda neden var. Avrupa’da yapısal sorunların uzun süre biriktirilmiş olması nedenlerin ilk sırasında yer alıyor. Avrupa Birliği’nin kuruluş kurgusundaki zafiyetler sanırım ikinci sırada yer alıyor. Kriz sürecinde izlenen makro ekonomik politikalardaki hatalar da devreye en son giren etken olarak nitelenebilir. Bütün bunlar senelerdir konuşulur. Şimdilerde bir çok Avrupa ülkesinin deflasyon sınırına dayanmış olması bu meselede pek bir mesafe alınmadığına işaret ediyor. Kim bilir bu meseleyi daha ne kadar konuşacağız. 

Yunanistan meselesini de bu bağlamda değerlendirmek doğru olur. Yunanistan’ı Avrupa Birliği’nin genel sorunlar zincirinin en zayıf halkası olarak tanımlamak mümkün. Bir çokları bu meselenin daha yeni gündeme geldiğini düşünebilir. Ama geri dönüp bakılınca Yunanistan sorununun Birliğin kuruluşu kadar eski bir mesele olduğu görülür. Temel sorun Yunanistan ekonomisinin kendi içsel dinamiği için gerekli olan kaynakları yaratamıyor (ya da yaratmıyor) olması. Ekonominin dış kaynakla büyümeye zorlandığı anlamına geliyor bu. Başlangıçta Avrupa Birliği hibeleri gerekli finansman işlevini yerine getirdi, kaynak yetersizliğinin büyük bir mesele haline gelmesi engellendi. Küresel krizle birlikte söz konusu yetersizliği fiili borçlanmayla karşılamak zorunluluğu doğunca işin rengi değişti. Borç bini geçince de borcu verenlerin müdahalesi geldi. Büyüyememe sorununu akut ölçüde yaşayan Yunanistan bir de kemer sıkmaya zorlanınca ip koptu. Yunan siyasi yelpazesinin radikal sol kanadı iktidara taşındı. Yeni iktidarın ilk işi de kemer sıkmayı sonlandırıp, borçların ödenmesini Birliğin sırtına yüklemeye çalışmak oldu. Şimdilerde kemer sıkma ile borçları ödeme ikilemi arasında sıkışmış ve neredeyse çözümsüz hale gelmiş olan Yunan meselesinin adeta bir oyun şeklinde sürüp gitmesine tanık oluyoruz. Bir tarafta Avrupa Birliği var ve kaynak akışını durdurarak Yunanistan’ı iflasa sürükleme kozunu oynuyor. Bir tarafta da Yunanistan var ve borçları ödememek, Euro alanından çıkmak gibi tehditleri koz olarak kullanıyor. Bu mesele de daha uzun süre gündemimizde kalacak gibi görünüyor. 

Çoğu zaman kendimizi sorunları aşamamakla suçlarız. Dünya ahvaline bir göz atınca kabak tadı veren mesele üretmekte çok sayıda ortağımız olduğu görülüyor. 
 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018