Şimşek gidiyor mu, Babacan geliyor mu?

Atılım MURAT
Atılım MURAT AYKIRI FİNANS amurat@etu.edu.tr

Merkez bankalarının, piyasaların birkaç adım önünde olduğu düşünülür. Bu kurumların her şeye hakim olduğu havası vardır. Algılama böyledir ama ülkelerdeki müesses nizam yani kurulu düzen her daim merkez bankalarına alternatif arar. Karışıklık durumunda finansal sisteme müdahale edecek gizli bir el istenir. Bu durum sadece Türkiye gibi gelişen ülkelerde gözlenmez. Görünmez el, gelişmiş ülkelerde de bir politika aracı olarak kullanılır. Aslında global finans sistemindeki bu değişim 1980'lerin sonunda başladı. Merkez bankalarının dışındaki kurumların çalışmalarına önem veriliyor.

Türkiye'de ekonominin dümeni her daim ağır isimlere emanet edilir. 2001 krizinden sonra ekonomi yönetiminin başına büyük yetkilerle ABD'den Kemal Derviş gelmişti. Derviş, ilk önlem paketini açıkladıktan sonra televizyonda anlı şanlı iktisatçılar değerlendirme yapıyordu. Tedbir paketi için, ‘‘Dağ fare doğurdu'' gibi ifadeler kullanıyorlardı. Açıklananları yetersiz buluyorlardı. Sanki kriz öncesinde bürokrasi ve medya köşelerinde kendileri yer almamış gibi eleştiri yapıyorlardı.

Sonrasında Derviş dönemi bitti. AKP döneminin başlamasıyla Babacan geldi. İki yıllık dış işleri bakanlığı dönemi dışında, 2015'in sonuna kadar ekonominin başında kaldı. Bakanlığı döneminde yabancı yatırımcılara güven verdiği söyleniyordu. Babacan ayrıldıktan sonra, yerine yatırım bankacılığı ve Maliye Bakanlığı tecrübesi olan Mehmet Şimşek geldi. Son 1.5 yıldır ekonomi yönetiminin en önemli figürü olan Şimşek'in de dış yatırımcılara güven telkin ettiği söylenir. Şimşek'in ayrılması durumunda ekonomide taşların yerinden oynayacağı haberleri çıkar.

Kabine revizyonu sonrasında Babacan'ın göreve başlayacağı spekülasyonu da son günlerde yapılıyor. Geçmişte Dünya'da bu konuyla ilgili yazılar yazdım. Aktif olarak fon yöneticiliği yapan yakın arkadaşlarım inanın bir gün bile, ‘‘Türk finansal varlıklarında yatırımlarımız var. Ama şu kişi görevinden ayrılırsa ne yaparız?'' demediler. Buna benzer yorumları, Türkiye'de kala kala, bir kurumdan diğerine transfer ola ola sisteme iyice adapte olmuş yabancı analistler yapar. Londra ve New York gibi finans merkezlerinde çalışan iyi finansçıların gündeminde bunlar olmaz. Bu finansçıların ajandasında ekonominin temelinin sağlam olup olmadığı vardır.

Bu arada sadece Türkiye'de değil, dünyada da işler değişti. Örneğin ABD'de çöküşü önleme komitesi gerektiği zaman finansal piyasalara müdahale ediyor. ABD'de son dönemde politik riskler arttığı halde, borsa endeksleri zirve seviyeleri zorluyor. Piyasalardaki bu iyimserliğin arkasında komitenin aksiyonlarının olduğunu savunanlar var. Türkiye Varlık Fonu (TVF) kurulduğundan beri eleştiri oklarına hedef oluyor da, yukarıda belirttiğim gibi buna benzer yapılar hemen her ülkede var. TVF geçtiğimiz günlerde dört alt fon oluşturdu. Bunlar ticaret sicil gazetesinde yayımlandı. Piyasa istikrar ve denge fonu, kobi ve finansman fonu, lisans ve imtiyaz fonu, maden alt fonu olarak adlandırılan fonlarla kuvvetle muhtemel para ve sermaye piyasaları desteklenecek.

TVF'na; ister gölge Merkez Bankası, ister alternatif Hazine deyin. Fark etmez. Ekonominin ön planında merkez bankaları olsa da, piyasaya müdahil kurumlar var. Tabii bu tarz yapıların etkinliği ve başarısı tartışmaya açıktır. TVF henüz yeni sayılır. Somut bir çalışması yok. Menkul kıymetleştirme ve borçlanma operasyonlarını, faizleri, vadeleri, talebi gördükten sonra sağlıklı bir değerlendirme yapılır.

Amerika'da tarihin en büyük düşüş piyasalarından ikisi son 15 yılda yaşandı. Çöküşü önleme komitesi her şeyin çaresi olsaydı, bu ayı piyasalarını engellerdi. Ama ABD'de, ama Türkiye'de, kamu sektörü, özel sektörün yanında çok küçüktür. Makro temeller güçlü değilse, kamu kurumları istese de çöküşleri engelleyemez. Kısacası, ekonominin başına geçecek insanlara da, piyasaya müdahale etmesi için oluşturulan kurumlara da fazla önem atfetmenin bir manası yoktur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar yükselir düşer 28 Ağustos 2019