Tadilat vakti geçiyor

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Belli ki sadece filmlerde ya da sporda değil, ekonomide ve iş hayatında da başarı ve liderlik gibi hedefl eri konuşmayı çok seviyoruz ama bunu slogan düzeyinde bırakıyor, gereğini yapmayı, plan program yapmayı, yapsak da uygulamayı beceremiyor ya da istemiyoruz. Son yıllarda bir ilerleme kaydettik, sık sık programlar ya da eylem planları hatta stratejik planlar yapmaya başladık, ama bunları hayata geçirme noktasında hâlâ tekliyoruz. Ya koyduğumuz hedefl ere samimi olarak inanmıyor veya kendiliğinden gerçekleşmesini bekliyor ya da uygulamanın getireceği maliyetleri göze alamıyoruz. Üstelik küresel konjonktür uzunca bir süredir, hatta 2008 krizinden sonra da ihtiyaç duyduğumuz dış kaynağı uygun koşullarda sağlamaya devam etmesine rağmen evimizin tadilatını tamamlamayı gündemin önüne taşıyamıyoruz. Baksanıza dünyadaki gerginlikler arttıkça ve büyüme yavaşladıkça likidite daralması yeniden öteleniyor, fakat bunu değerlendirebilecek bir pozisyon alabilecek durumda görünmüyoruz. 

Zamana dayanıklı reform iradesi şart 

Geçenlerde yazmıştık, yeni hükümetin 2002’deki istikrar programındaki başarısından sonra sıranın şimdi sıçrama programına ve yapısal reformlara geldiği açıklaması yeni değildi. Daha önce orta vadeli programlarda da, son olarak 10’uncu planda da, hükümet yetkililerinin çeşitli açıklamalarında sıranın bu hamlede olduğu defalarca belirtilmişti. Kısaca yenilik programda değil, uygulamada olmalıdır. Hedef koyma aşaması geride kalmıştır. Umarız bu kez uygulamaya ilişkin bir performans görme şansımız olur. Ancak 2015 Haziran’ında da genel seçim olduğundan, özelikle siyasal maliyeti olabilecek konuların seçim sonrasına kalması kuvvetle muhtemel. 

Aslında konu eğitim, vergi, Ar-Ge, inovasyon gibi yapısal reformlar oldu mu bugünden yarına sonuçlanacak bir dönüşüm değil, zihniyet, vizyon ve en önemlisi vites değişikliği gerektiren zorlu bir süreçten söz ediliyor demektir. Böyle bir süreç de toplumun içselleştirdiği, bu nedenle siyasal iktidar değişmesinden bile etkilenmeyecek bir stratejik doğrultunun varlığını zorunlu kılar. Yeni hükümetin muhtemelen önündeki en önemli sınav, bu doğrultuyu oluşturmak olacaktır. Yani yapısal gündemin her alanında reform niteliğinde adımlar atılmak, sözgelişi vergi alanında sürekli afl arla ahlaki risk yaratma ya da kayıtlı mükellefl erin yükünü artırma gibi palyatif tedbirleri aşan ve vergi dışı kalmış potansiyeli yakalamayı hedefl eyen, eğitimde hem süre gibi niceliksel, hem de niteliksel kaliteyi artırmayı öngören kapsamlı tasarımlar uygulamaya konmak durumundadır. Sağladığı siyasal destekle bugünkü iktidarın bunu sağlayacak gücü de vardır. 

Yapısallar geleceğin sigortası 

Bir de şunu eklemek gerekir ki konjonktürel programlar bugünün nüfusunu ilgilendiren yararlar üretirken, yapısal programların yararı daha çok gelecek kuşaklar için ortaya çıkar. Ne var ki Türkiye’de bu tür programlar böyle bir perspektifl e hazırlanmaz, çoğunlukla mevcut paradigma ve makro dengeler sürdürülemez hale gelip tıkandığında, yani mecburiyetten gündeme gelir. Bu nedenle de sağlayacağı yarar, potansiyelinin altında kalır. Bugünkü yönetimin şansı, mali disiplin ve küresel konjonktür sayesinde henüz bu noktaya gelmeden yeni bir reform inisiyatifini alabilecek durumda olmasıdır. 
Sözgelişi eğitim alanında sürenin hâlâ 6.5 yıl gibi yetersiz bir düzeyde olmakla birlikte iki katına çıkmasına ve ailelerin çocukları için olağanüstü fedakarlık yapmasına rağmen yapılan araştırmalar, eğitilen kuşakların sadece yüzde 10’unun ebeveyninin eğitim düzeyini aşabildiğini, yüzde 60’ının da ancak aynı düzeyi yakalayabildiğini gösteriyor. Gelişmiş ülkelerdeki durumun tam tersi. Üstelik bu oranlar, eğitimin kalitesini göz ardı ediyor. Bu bakımdan en iyi ölçüm sayılan Pisa test sonuçlarına bakınca halimiz içler acısı. Hadi matematik ve fen bilimlerinde çok geride olmamıza alıştık diyelim, ama “okuduğunu anlama” konusunda bile sadece gelişmişlerin değil yükselen ülkelerin bile çok gerisindeyiz. Sadece bugünkü durumumuzda değil, ondan da fazla geleceğimizdeki refahımız ve gelir dağılımı eşitsizliği yönünden oldukça umut kırıcı. 

Kalabalık hedef olmamalı 

Daha kısa vadede sonuç alınabilecek yapısal zaaflar , örneğin kamu ve özel kesimde saydamlık, kurumsal yönetim ve yatırım ortamında öngörülebilirlik konusunda da yıllardır ayak sürüdüğümüz bir gerçek. Bu bakımdan umut verici söylemleri olan ekonomi yönetiminin kapsamlı bir dönüşüm ve reform programı hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Ancak üzerinde çalışılan listenin bin 200’ün üzerinde reform inisiyatifini içerdiği de söyleniyor ki bu da reform ile eylem kavramlarının birbirine karıştırıldığı kuşkusunu uyandırıyor. Doğrusu bu kadar deneyimli bir yönetimden çok daha sınırlı bir temel program çerçevesi beklemek hakkımız diye düşünüyorum. 

Halihazırdaki performansımız, yani düşük de olsa büyümeye devam etmemiz bizi yanıltmasın. Konjonktür tıkanmayı geciktirebilir ve gemiyi yüzdürmemizi sağlayabilir, ama bu, gövdenin fırtınalara dayanıklı olduğu anlamına gelmez. Onarımı ötelememeliyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019