Ticaret savaşı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega, 9 Ocak'ta Financial Times gazetesine verdiği mülakatta küresel ekonomideki mevcut durumu 'ticaret savaşına dönüşen bir kur savaşı' olarak nitelendirdi.

Eski gerilla Dilma Rousseff'in  yeni Brezilya Devlet Başkanı olarak göreve başlamasının ardından Maliye Bakanı Mantega,  oldukça radikal bir çıkış yaparak 'süre giden ticaret savaşı' konusunu Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve G20'ye tartışılmak üzere götüreceğini söyledi.

Mantega'nın bu söylemi beni kapitalizmin pek aşama kaydedemediği, hatta yöntemlerinin bile değişmediği, sadece görüntüsünün değişmiş olduğu düşüncesine götürdü.

Ticaret savaşının geçmişi İsa'dan önceki döneme kadar götürülebilir. Ancak bu savaşın sistematik hale gelmesi hatta bir iktisat öğretisine dönüşmesi çok daha yakın dönemde olmuştur. Amerika kıtasının keşfi ile birlikte 16. ve 17. yüzyılda Yaşlı Kıta Avrupası'nın emperyalist ülkeleri  özellikle İspanya, Portekiz ve İngiltere arasında kıyasıya bir ticaret savaşı başlamıştı. Bu dönemde İngiltere kaynaklı Merkantilist düşünce (merkantilizm ya da ticari kapitalizm dönemi) zenginliğin kaynağını sahip olunan değerli maden stokuna indirgemişti. Ülkeler için dış ticaret fazlası vermek birincil amaç olmuştu. Bundan dolayı mümkün olduğunca daha fazla ihracat yapmak iktisat politikasının temel çıkış noktası olmuştu. Bu uygulama Kıta Avrupa'sında ihraç mallarının tüketiminin kısıtlanmasına kadar varmıştı.  Katı bir devletçi politika o dönemin iktisat politikasının vazgeçilmezi oldu. Çünkü ancak bu şekilde dış ticaret fazlası verileceği düşüncesi egemendi.

Günümüzün serbest dış ticaret savunucusu ülkeleri o dönemde ülkede büyümeyi, istihdamı ve dış ticaret fazlasını artırmak için devlet müdahalesine dayanan bir sistemin uygulanmasını istiyorlardı, öyle de yaptılar. Ancak 17. yüzyılın sonundan itibaren sanayi devriminin etkisinin ekonomiye egemen olması, sanayi üretiminin artması ile birlikte artık, serbest dış ticareti, karşılaştırmalı üstünlükler teorisini savunmaya başladılar. Artık bu düşünceye göre, hangi ürünü kim düşük maliyetli üretiyorsa o ülke o üründe uzmanlaşmalı ve ihracatı yapmalıydı.

Tekstil endüstrisi devriminin mimarı İngiltere ve İngiltere'li tekstil ihracatçısı, iktisatçı David Ricardo bu düşünceyi her yerde egemen kılmaya çalıştılar. Çünkü İngiltere tekstil ürünlerini diğer ülkelere göre daha düşük maliyetle üretiyordu. İngiltere tekstil ürünü ihraç etmeliydi. Bundan dolayı diğer ülkeler tekstil üzerindeki koruyucu gümrük duvarlarını yıkmalıydılar. Yıkmazlar ise bir şekilde yola getiriliyordu. Nitekim İngiltere o dönemki sömürgesi, bugünkü ABD'ye şapka üretmesini yasaklamıştı. Çünkü şapkayı Amerika'ya İngiltere satacaktı.

Bu savaş yeni değil. Dolayısıyla Brezilya maliye bakanı bu yapılanmadan şikayet eden ne ilk ne de son kişi. Ancak küresel kriz tüm dünyada dış ticareti vurdu. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre 2009 yılında dünya dış ticaret hacmi 2008'e göre yüzde 12 daraldı. 2010'da ise yüzde 10 arttı. Yani dış ticaret hacmindeki yükselme henüz 2009'daki daralmayı telafi edemedi.

Dış ticaret hacmi daralınca, yani pasta küçülünce, pastadan pay kapma savaşı da doğal olarak başlıyor. Ticaret savaşı gerçekte bu paylaşımın savaşıdır. Pastadaki payını artırmak için ülkeler her yola başvuruyorlar. Örneğin Çin, ulusal parasının değerini (Renbinmi) düşük tutuyor. ABD bunu bahane edip, Kongre'de Çin mallarının ABD'ye girişini engelleyici kararlar çıkarıyor. Dolayısıyla cari fazla verirken, cari açık vermeye başlayan Brezilya'nın maliye bakanının sızlanması boşuna değil.

Yazının sonunda bir de Türkiye için bir cümle koyalım. Dünya ticaret hacminden daha fazla pay almaya çalışan ülkeler ciddi para ve kur politikaları uygularken, ülkemiz soruna büyük bir vakar ile yaklaşmakta. Bol, bol "Büyük Türkiye" hatta "Büyük Osmanlı" demeçleri verilmekte.

Sonuçta da ne oldu? Ocak-Kasım 2010 döneminde  cari açık, geçen yıla göre yüzde 277 arttı ve 11 milyar 38 milyon dolardan 41 milyar 630 milyon dolara yükseldi. (Bu arada en muhteşem döneminde bile Osmanlı para ve kur politikasına tümüyle hakim değildi. Bunu isterseniz siz araştırın, isterseniz bir ara ben yazarım). 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019