Türkiye'nin kredi notu olması gerekenin altında mı?

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE fatma.melek@akbank.com

Önceki haftalarda Letonya'da artan devalüasyon riskinden sonra gelişmekte olan Avrupa ülkelerinin 1997 yılındaki gibi “Asya stili” bir kriz içine girebileceği ve bu durumun diğer Baltık ülkeleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde zincirleme bir etki oluşturabileceği endişeleri gündemde idi. Ancak IMF ve diğer finansal desteklerin  “Asya stili” bir bölgesel krizi engelleyeceği belirtiliyor.

Baltık ülkelerinde yüksek pozisyon taşıyan İsveç'in Avrupa Merkez Bankası'ndan sağladığı 3 milyar euro'luk swap anlaşması ile birlikte sıkuntılar bir miktar hafiflemiş görülüyor. Letonya'da gecelik faiz oranlarında önemli düşüşler kaydedildi.

Bu gelişmelerle birlikte kredi büyümesi, kredi-mevduat oranı, cari işlemler açığının milli gelire oranı ve yabancı para cinsinden kredilerin payı gibi bazı önemli risk göstergeleri açısından Türkiye ve gelişmekte olan Avrupa ülkelerini değerlendirdik.

Kredi büyümesine baktığımızda, Türkiye ekonomik koşullarındaki iyileşme ile birlikte kriz öncesi son beş yılda, yıllık ortalama %29 düzeyinde hızlı bir reel kredi büyümesi gerçekleştirdi. Ancak bu oran Rusya, Romanya, Ukranya, Kazakistan gibi ülkelerde çok daha yüksek; %35-%50 seviyesinde.

Yüksek kredi büyümesi de bir çok gelişmekte olan Avrupa ülkesinde kredi mevduat oranını %100'lerin -hatta bazı ülkelerde %200- üzerine taşıdı. Örneğin Rusya'da bu oran %130, Macaristan'da %140. Türkiye'de ise kredi mevduat oranı %75 mertebesinde; mevduatımız kullandırdığımız tüm kredileri karşılayabilecek düzeyde. 

Gelişmekte olan Avrupa ülkelerinde ağırlıklı olarak banka kredileri yoluyla artan sermaye girişleri ile birlikte milli gelirin kompozisyonu net ihracattan yurtiçi harcamalara (iç talep) kaydı ve cari işlemler açıkları artış gösterdi.

Bu gelişmelerle birlikte bilançolarda yabancı para cinsinden riskler artarken, verilen kredilerin mevduatların çok üzerinde olmasının getirdiği finansal kırılganlık dış kırılganlığa- yurt dışı finansman ihtiyacına- dönüştü.

Kazakistan, Romanya, Ukrayna, Macaristan'da döviz cinsinden kredilerin toplam krediler içindeki payı %44-%66 arasında değişmekte, Türkiye'de ise %28 seviyesinde. Türkiye'de hanehalkının döviz cinsinden borçluluğu yok.

Özellikle Rusya, Romanya ve Ukrayna'da kredilerin takibe düşme oranlarının hızla arttığı görülmekte. Türkiye'de ise bu oran %4.4 olup artış hızı daha sınırlı kalmıştır.

Bu süreçte bu ülkelerde cari işlemler açığının milli gelire oranı da hızla artış gösterdi. Türkiye için 2009 yılında beklediğimiz cari işlemler açığı, petrol fiyatlarındaki gidişata bağlı olarak,  10 milyar $ düzeyinde bu da beklenen milli gelirin yaklaşık %1 civarında bir büyüklüğe denk geliyor. Bu durum Türkiye'nin riskinin ve dış finansman ihtiyacının azaldığını göstermektedir

IMF tahminlerine göre, gelişmekte olan Avrupa ülkelerinin (Rusya hariç) önemli bir kısmında cari işlemler açığının milli gelire oranının %2.8-%7.5 arasında olması beklenmektedir. Gerçi burada da bazı ülkelerde 2008 yılına göre önemli düzelmeler görülecektir.

Tüm bu gelişmeler Türk bankacılık sektörünün krize hazırlıklı yakalandığını teyit ederken, Türkiye'nin riskini de düşük tutmuştur. Bu durumu zaten CDS primlerinden de görmekteyiz.

Türkiye'nin 5 yıllık CDS primi 279 seviyesinde. Rusya (318), Macaristan'ın (371) CDS primleri halihazırda daha yüksek seviyelerde. Ayrıca, Türkiye'nin CDS primleri Lehman Brothers'ın iflas ettiği dönemin altına da gerilemiş idi; Türkiye bu açıdan birçok gelişmekte olan Avrupa ekonomileri arasındaki tek ülke.

2007 yılı başını 100 (2007=100) kabul ettiğimizde Türkiye'nin CDS primleri 1.7 kat artarken Polonya ve Macaristan'da bu oranlar 15-18 kat, Rusya'da 7 kat arttı.

Bu noktada Türkiye'nin Moody's (Ba3),Standard&Poors(BB-)ve Fitch (BB-)  gibi farklı kredi derecelendirme kuruluşlarının döviz cinsinden vermiş olduğu kredi notlarına baktığımızda ise, notumuzun olması gerekenden düşük kaldığını değerlendirmekteyiz.

Kredi notunu cari açık, kamu borçlarının durumu ve büyüme hızı belirliyor:   Türkiye, bunların hepsinde çok önemli mesafeler kat etti. Kriz öncesi 5 yıllık dönemde yıllık ortalama büyüme hızı %7 oldu. AB tanımlı kamu sektörü borç stoku 2008 yılında GSYİH'nin %40'ının altında; Maastricht kriteri: %60.

Türkiye'nin kredi notu Rusya, Letonya, Macaristan, İzlanda ve Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerden 2-5 seviye daha geride. Türkiye'nin bu ekonomilerden bir kaç seviye aşağıda olmasını gerektirecek şekilde daha yüksek bir kırılganlığa sahip olduğunu düşünmemekteyiz. Kaldı ki krizin en yoğun yaşandığı Lehman sonrası dönemi Türkiye, IMF kaynaklarını kullanmadan geçirdi. IMF'nin bu dönemde Polonya, Macaristan Romanya, Ukrayna, Letonya'ya sağlamış olduğu toplam kredi miktarı 70 milyar $ oldu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016