Ünlü Alman girişimcinin Türkiye'ye yatırım macerası ve Asil Nadir o

Garbis KEŞİŞOĞLU
Garbis KEŞİŞOĞLU DÜNYA'DA MEDYA garbis.kesisoglu@dunya.com

HARP sonu Almanya'sının en önemli girişimcisi Reinhard Mohn, geçenlerde 88 yaşında öldü. Bu vesileyle bugün, onun uzun araştırmalardan sonra 80'li yıllarda Türkiye'ye yaptığı ve içinde Asil Nadir ile birlikte rahmetli Nezih Demirkent ve benim de yer aldığımız bir yatırımın pek bilinmeyen hikayesini anlatmak istiyorum.

Ama önce çok alçak gönüllü, onca servetine inat ise bisikletle gidip gelen ve gösterisi hiç sevmeyen Reinhard Mohn'u bazı temel özellikleriyle tanımaya çalışalım...

Mohn, İkinci Dünya Savaşı'nda, Kuzey Afrika'da, General Rommel'in komutasındaki kuvvetlerde çarpıştıktan sonra, 1943'te Amerikalılar'a esir düştü ve Kansas eyaletindeki bir kampa götürüldü. Burada İngilizce'yi ve Amerikalılar'ın yönetim tarzını öğrenme fırsatını değerlendirdi. 1946'da serbest bırakıldığında 25 yaşındaydı.

Derhal Almanya'ya döndü... İngiliz kuvvetlerinin işgali altında bulunan ve Kuzey Almanya'da yer alan Gütersloh şehrinde ailesi tarafından 1835 yılında kurulmuş olan, Protestan dini kitaplarının yayınlandığı matbaanın yönetimini ele aldı.

Kısa zamanda işi büyüttü. 50'li ve 60'lı yıllarda Batı Almanya'da çok popüler olan kitap kulüplerini kurdu. Bertelsmann kitap kulübü, her ay Almanya'da çok tutulan kitapları, üyeler için ucuz fiyatla piyasaya çıkarıyordu. Her üye ayda bir kitap almak zorundaydı ve istediği kitabi listeden seçebiliyordu. Kitap kulübü sonraları Avrupa'nın diğer ülkelerinde de faaliyete başladı.

Bu arada Stere ve Brigitte gibi çok satılan dergilerin yayıncısı Gruner+Jahr grubunu ele geçirdi. Amerika'da Random House kitap yayınevi ile RCA plak şirketini satın aldı, sonradan BMG müzik grubunu kurdu. Almanya'da RTL televizyon kanalı ile en modern baskı tesislerini kapsayan Mohndruck grubunu kurdu.

Prensiplerine çok sadıktı. Her yöneticinin 60 yaşında emekli olması gerektiğine inanırdı. Bunu kendisine de uyguladı. Emekliliğini aldıktan sonra, 1977'de kurmuş olduğu Bertelsmann Vakfı'nın başına geçti ve hisselerin yüzde 76.9'unu vakfa bıraktı. Geri kalan hisseleri ise ikinci eşi Liz Mohn ile bu evlilikten olan kızı ve oğluna devretti.

Çalışmaktan başka bir "hobi"si bulunmayan Reinhard Mohn, öldüğünde dünyanın üç büyük medya grubundan biri olan ve yılda 16 milyar Euro gelir sağlayan, 50 ülkede 106 bin kişinin çalıştığı medya imparatorluğu Bertelsmann'ın idaresi eşi Liz'e geçti. Liz Mohn böylelikle medya dünyasının en güçlü kadını oldu.

Mohn-Nadir-Türkiye üçgeni

Şimdi gelelim Reinhard Mohn'un Türkiye'deki yatırımının hikayesine...

Bertelsmann grubunun matbaalarının üst kuruluşu olan Mohndruck, 80'li yıllarda, merkezi Brüksel'de olan ITT'nin birçok ülkedeki sari ve beyaz telefon rehberleri baskı işlerini üstlenmiş durumdaydı. ITT; Hollanda, Belçika ve Almanya'daki bazı büyük şehirlerin beyaz ve sarı rehberlerini hazırlayıp telefon şirketlerine veriyordu. Beyaz rehberde ev numaraları, sarı rehberlerde ise ticari firmaların, doktorların, avukatların, lokantaların ilan ve telefon numaraları sunuluyordu. İlanların ebadına göre de ücret alınıyordu.

Merkezi Londra'da bulunan Asil Nadir'in Polly Peck'i de 1987 yılında Türkiye'de medya yatırımlarına karar vermişti. Nadir, işte bu amaçla medya dünyamızın duayen ismi rahmetli Nezih Demirkent ile temas kurmuştu. Asil Nadir ayrıca projelerin hazırlanması ve koordinasyonu için, Londra'da yanında danışmanlık yapan, Hürriyet'in eski Londra muhabiri Nuyan Yiğit ile beni görevlendirmişti.

O günlerde, özellikle hafta sonlarında Polly Peck'in merkezinde buluşup çeşitli gazete projeleri üzerinde görüş alış verisinde bulunuyorduk.

ITT Türkiye'de PTT ile bir anlaşma imzalayarak sari ve beyaz rehberlerin ülkemizde basılması işini üstlenmişti.

Sarı rehberlerdeki ilanların bedeli ITT tarafından tahsil edilecek, buna karşılık da ITT her vilayet için beyaz rehberleri basıp ücretsiz olarak PTT'ye teslim edecekti.

Media Print baskı tesisleri doğuyor

ITT, rehberleri başlangıçta Almanya'da bastırmayı ve süreç içinde de Türkiye'de bu iş için modern bir matbaa kurulmasını arzu ediyordu. Bizler Chicago'daki dünyanın en büyük matbaalar grubu R.R. Donneley'in de bu işe hevesli olduğunu görüp derhal kendileriyle temas kurduk. Asil Nadir mutlaka bu proje ile Türkiye'nin medya piyasasına girmeyi hedefliyordu.

ITT ise ihaleyi, içinde Mohndruck firmasının olacağı bir gruba vermek istiyor ve grubun know-how'undan yararlanılması gerektiğini belirtiyordu.

ITT'nin bu eğilimini görünce, Mohndruck'un o zamanki genel müdürü Manfred Kugel ve teknik müdürü müteveffa Hasko Noack ile şirket merkezinin bulunduğu Gütersloh şehrinde görüşmelere başladık.

Bertelsmann'in Türkiye'de yatırım için ileri sürdüğü şartlar çok ağırdı. Teknik sorumluluğun tamamen kendilerinde olmasında ısrarlıydılar.

Londra'da devam eden uzun görüşmelerden sonra, İstanbul'da Media Print adını alacak baskı tesisinin kurulması için anlaşmaya varıldı ve Manfred Kugel ile Hasko Noack da yönetim kurulu üyesi oldular. Yönetim kurulu başkanlığını alan Asil Nadir, benim de yönetim kurulu üyesi olmamı istedi.

İkitelli semtindeki Basın Ekspres Yolu üzerinde bulunan ve Asil Nadir tarafından satın alınmış olan arsada, modern bir ofset baskı tesisinin kurulması için düğmeye basildi. Çatı kaplama malzemeleri İngiltere'den getirilmiş olduğu için, bina bittikten sonra "Yeşil Bina" olarak anılmaya başladı.

Alman hegemonyasına karşı Türk dengesi

ITT ile baskı mukavelesi imzalanırken, Harris firmasına telefon rehberleri için baskı makinesi ve o günler Türkiye'sinin en modern ciltleme makinesi ısmarlandı.

ITT ise Türkiye'de yayınlanacak sarı ve beyaz rehberlerin dizgi işleri için, Amsterdam'da ayrı bir birim kurmuştu.

Türkiye'de de ayrıca çok büyük bir pazarlama kadrosu oluşturulmuştu. Bununla birlikte, önemli vilayetlerden sari rehberler için reklam alımına başlanmıştı.

1989 yazında Asil Nadir, Media Print'in genel müdürlüğü için güvenilir bir yöneticiye ihtiyaç olduğunu belirterek bizden isim istedi.

Ben de kendisini yakından tanıdığım, bu işin üstesinden hakkıyla gelebilecek kapasiteye sahip Erkan Gürvit'i önerdim. Gürvit, Köşk'teki görevinden yeni emekliye ayrılmıştı. Kendisi ile tanışmasından hemen sonra Asil Nadir. 1989 Ağustos ayında, tam yetkili genel müdür olarak ise başlamasını istedi.

Böylelikle Media Print'teki Alman'lara karşı bir denge sağlanmış olacaktı.

Gürvit, Almanlar'ın teknik konulardaki hegemonyalarına karşı çıkabilmek için, bir teknik müdüre ihtiyacımız olduğunu gördü- Biz de Nezih Bey'in genel müdürlüğü döneminde Hürriyet grubundan eski arkadaşımız, Bab-ı Ali' ye gelmiş geçmiş en başarılı teknik müdür olduğuna inandığımız Güven Toğrul'u önerdik.

ITT, Türkiye'deki enflasyonu hesaplayamadı

Bu arada ITT tarafından "Altın Rehber" adı verilen sarı rehberlerin baskı işine, Gütersloh'daki Mohndruck tesislerinde başlanmıştı. Ve nihayet 15 Kasım 1989'da, Media Print'in makineleri ilk kez döndü.

ITT maalesef o günlerde Türkiye'deki enflasyonun hızını iyi hesaplayamamıştı. Sarı rehberlerin reklam bedellerine karşılık alınan senetlerin bir kısmi geç ödeniyor, bazıları ise protesto ediliyordu. Bu yüzden önceden hesaplanmış kâr marjı, silinip gidiyordu.

ITT bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin her vilayeti için bir Altın Rehber hazırladı. Media Print'te basılan rehberler çok ilgi gördü. O zaman için bu çok ileri bir hamleydi ve düşünelim ki bugün dahi İstanbul'da, herkesin müracaat edebileceği güncel bir sari rehber yok...

Yıllar sonra, Türkiye'de evlere telefon numaralarını içeren, ITT'nin beyaz rehberleri girmiş oldu. ITT'nin Belçika'daki merkezi, Altın Rehberlerden doğan zararın artması ve ilan paralarının tahsilatında karşılaşılan zorluklar nedeniyle, 1990'ın Ekim ayında, Türkiye'deki üretimi durdurma kararı aldı.

Asil Nadir'in batırılışı ve hazin son

Bir süre sonra, İngiliz Ağır Dolandırılıcılık Masası'nın (SFO) yanına televizyon ve gazeteci ordusunu alarak adeta batırmak kastıyla Londra'daki Polly Peck merkezini basması sonucu, hızlı yükselişiyle İngiliz iş dünyasında çok kişiyi ürküten Asil Nadir bir anda iflasla karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine, 1990 Aralık ayında Londra'dan gelen kayyımlar, yönetime el koydular. Kayyımlar daha sonra, ne pahasına olursa olsun kendi masraflarını karşılayacak nakit bulmak için, Media Print tesisleri ile binasını 8.5 milyon dolar gibi çok ucuz fiyata Uzan grubuna sattılar.

Böylelikle Bertelsmann'in Türkiye'deki ilk yatırımı hazin bir şekilde sona erdi.

Halbuki grubun sahibi Reinhard Mohn bile Türkiye pazarından çok ümitliydi ve kitap kulüplerinin ülkeye getirilmesini arzu ediyordu.

Bir toplantı için, Erkan Gürvit ile birlikte Gütersloh'da olduğumuz günlerde, kaldığımız Bertelsmann grubuna ait Park Otel'de, Reinhard Mohn ve eşi Liz ile tanışmış ve Türkiye ile ilgili sorduğu sualleri tek tek, uzun uzun cevaplamıştık. O görüşmede, bu dev girişimcinin Türkiye'ye olan sıcak ilgisini yakından tanımıştım. Simdi düşünüyoruz da, çok yazık olmuş!..

Türkiye ve İngiltere'de rakip gibi görüldü

Aslında Asil Nadir, bütün iyi niyetine rağmen Türkiye'de hiç iyi karşılanmadı. Çok geniş vizyonuyla ve moda deyim yerinde olacaksa "hızlı Balık " tavrıyla İngiltere'de olduğu gibi Türk iş dünyasının zirvelerinde de daima tehlikeli bir rakip olarak algılandı, "yabancı" muamelesi gördü ve benimsenmedi. Özellikle beyaz eşya ve televizyon üretimi dallarında, karsısında daima aşılması güç bir "Çin Seddi" buldu.

Asil Nadir'in Türk medyasına da, bugün herkes tarafından kabul edilmezse bile, çok yararları dokundu. Özellikle 1988 Temmuz ayında Günaydın'ı aldığında, önemli iyileştirmelerde bulundu. Yönetimde ve yazıişlerinde tüm maaşları hak kaybına meydan vermeyecek şekilde legalize etti, tümüyle bordroya bağladı. Yönetim kademeleri dışındaki örneğin makine dairesindeki çalışanların maaşlarına hatırı sayılır zamlar yaptı. Taşeron sistemiyle adeta "Kunta Kinte" usulü çalıştırılan işçilerin hepsini sigortaya ve bordroya bağladı.

Türkiye ne Asil Nadir'in, ne de Polly Peck'in kıymetini bilemedi. Asil Nadir'i kıskananlar ve ondan çekinenler, bir kısım medyayı da etkileyerek onun imajını çarpıtarak yansıtma yoluna saptılar.

Politik oyunlar ve son an darbesi

Asil Nadir, ülkesi Kıbrıs' a olan aşkının da kurbanı oldu:

4 milyar sterlin hisse değeriyle İngiltere'de halka açık bir şirket olan Polly Peck'in yatırımlarını Kıbrıs ve Türkiye'ye kanalize etmesi ve ileri görüşlü olmayan bazı politik danışmanlarının ısrarıyla Kıbrıs politikalarına bulaşması, Amerikan bankaları için bir alarm zili oldu. Kıbrıs'a yönelik dış kaynaklı baskı girişimlerine de itibar etmeyince, süreç aleyhine isletildi.

Aldığı kredilerin çoğu kısa vadeli olduğundan, özellikle Citibank ile bir İskandinav bankasının girişimleri sonucu, iflas etmek durumunda kaldı.

Türkiye'de Özal dönemiydi, iflası durdurabilmek için o günler gerekli olan 70 milyon dolarlık ara krediye, özellikle bir bakanın gayretkeşliğiyle son anda hayır cevabi verildi.

Bir bankanın bu miktar için beş kat teminat istemesi, işleri çığırından çıkardı. Türkiye'den kredi sağlayacağına güvenerek "Gerekirse Polly Peck'i satın alırım" diyen Asil Nadir, son anda hüsrana uğratıldı.

Artık düğmeye basılmıştı ve ilahlara kurban gerekiyordu.

Böylelikle dış dünyada Türkiye için çok gerekli olan 4 milyar sterlin değerindeki Polly Peck, Titanic gibi sulara gömülüp tarihe karışmış oldu.

 Asil Nadir vizyonu ve adım adım çöküş notları

- Asil Nadir'in KKTC'deki ilk yatırımları arasında, Sunzest narenciye ihracat firması ile Uni-Pac ambalaj fabrikası bulunuyordu.

- Nadir, önceleri tekstil dalında kolları sıvadı. ABD, Uzakdoğu ve Birleşik Arap Emirliklerinde tekstil firmalarını satın alarak 1980'de başına geçtiği Polly Peck'i güçlendirdi.

- Niksar'da kurduğu modern şişeleme tesisleri sayesinde, Arap ülkelerinde çok tutulan suyun ihracatını gerçekleştirdi.

- 1984'te elektroniğe girme zamanının geldiğini görerek, Manisa'da o günlerin en modern televizyon fabrikası Vestel'i kurdu. Elektroniğin gelecek için önemini o yıllarda kavramıştı. Bu arada İngiltere'deki beyaz eşya firması Russell Hobbs'u da Polly Peck'e kattı.

- 1989'da Japon elektronik firması Sansui' nin yüzde 51'ini satın aldı. Tokyo borsasında, hisseleri işlem gören bir firma ilk kez yabancılara satılıyordu.

- Yine ayni yıl, Amerika'nın üçüncü büyük yaş meyve ve konserve firması Del Monte'yi 875 milyon dolara satın alarak, özellikle portakal ve muz gibi meyveler yönünden, dünya devleri arasına katildi. Bunun üzerine Polly Peck hisseleri, yüz firmadan oluşan Financial Times'in endeksine girmeye hak kazandı.

- Dönemin ABD Kıbrıs Koordinatörü Nelson Ledsky ile olaylı gecen görüşmesinin akabinde, Asil Nadir'in şahsi servetini yöneten South Audley Management firması ile Citibank arasındaki bağlar koptu. Citibank Kısa vadeli kredi anlaşmalarını iptal etmek istiyordu. Bu olay üzerine Polly Peck'in yüz milyon dolar kısa vadeli kredi aldığı bankalardan biri olan İskandinav Den Norske bankası, borsada hisselerin düşüşünü fırsat bilerek, ekgarantiler talep etti. Polly Peck'in hisseleri Londra borsasında yüksek değerden işlem gördüğü için, hisseleri teminat göstererek, çeşitli bankalardan kısa vadeli krediler alınmıştı.

- İngiliz Ağır Dolandırıcılık Masası "SFO" 20 Eylül 1990'da South Audley'e bir baskın düzenledi. Polly Peck hisseleri korkunç bir şekilde düşmeye başladı. diğer bankalar da harekete geçti. Asil Nadir New York'ta, Peninsula otelinde rahmetli başbakan Turgut Özal'dan 70 milyon dolarlık bir ara kredi talebinde bulunduysa da, bu isteği derhal reddedildi.

- Nadir, 15 Aralık Cumartesi günü kendi uçağı ile Antalya'dan İstanbul'a geldi. Dört ay önce büyük bir törenle açılan Sheraton Voyager Oteli'ni şimdi satma çabasındaydı.

Yeşilköy'de kendisini uğurlarken, Londra'da tutuklanacağını bildiğini hissettik.

- Uçağı Luton Havaalanı'na inecekken, polis rotayı Heathrow alanına çevirdi. Alanda tutuklanan Asil Nadir 17 Aralık 1990 günü Londra'da mahkemeye çıkarıldı. Yargıç, 3 milyon 500 bin sterlin kefaletle serbest bırakılmasına karar verdi.

- SFO, Asil Nadir ile uğraşmayı kan davasına dönüştürmüştü, Her gün gidip, Londra'da olduğunu belgelemek için, karakoldaki defteri imzalamak zorundaydı.

- Sürekli polis takibinde olan Asil Nadir, İngiltere'den kaçış için filmlerdeki gibi bir plan hazırladı. 3 Mayıs 1993'te kendisini Londra'daki mütevazi bürosunda ziyaret ettiğimde, kuşkulu hiçbir şey görmemiştim.

- Hemen ertesi günü, 4 Mayıs sabahı, İngiliz bir pilotun yardımıyla, Güney İngiltere'den küçük bir uçakla Kuzey Fransa'daki Beauvais Havaalanı'na ulaştı. Orada kendisini, daha önce İngiltere'den gelmiş bir Cessna jet uçağı bekliyordu. Bu uçağa geçti ve İstanbul üzerinden Ercan Havaalanı'na ulaştığında derin bir nefes aldı: SFO kıskacından kurtulmuştu.

- Londra'da Asil Nadir'in karsısında iki büklüm duran bir muhabir, Polly Peck'in batışından sonra, açtığı büroda çalışmaya talip olup, en mahrem dokümanların fotokopilerini çalarak, sonradan kitap haline getirip Asil Nadir ile yakın çalışma arkadaşlarına baştan aşağı yalan ve zırvalarla dolu iddialarda bulunmuştu.

Bu olaya da, başarılı herkesin çevresinde bulunabilecek iyi gün dostları ve kötü gün fırsatçıları konusunda ilgi çekici bir örnek olması nedeniyle değiniyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar