Yüksek sermaye yeterliliği ve faiz riski

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçen hafta bankaların sermaye yeterliliğine yönelik getirilmek istenen Basel III koşullarının gerekçesini ve Basel düzenlemeleri sürecini tartışmıştık ve tartışmayı şöyle sonuçlandırmıştık: Bankacılık sektöründe önemli olan bankacılık kurallarına bağlı bankacılık yapmaktır, kısacası bankalar verilmemesi gereken krediyi plase etmemelidir.

Kaldığımız yerden devam edelim. Küreselleşme sürecinin ana özelliği nedir, diye bana sorsanız, sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kalkmasıdır derim. Bu yapılanma nedeni ile bankalar artık tasarrufları mevduat olarak toplayıp sonra da bunları reel sektörü kredi plase eden kurumlar olmaktan çıktılar.

Bankalar pasiflerinde kaynak bulmak için mevduat toplamaya mahkum değiller. Türev ürünler, menkul kıymetleştirme artık mevduat toplamaksızın da bankaların kaynak yaratmasını olanaklı kıldı.

Her ne kadar bu tür ürünler finansal sistem için, özünde yeni ürünler olmasa da ilk "forward" işlemin (ileriye yönelik işlem) Thales tarafından Ayvalık'ta yapıldığını biliyoruz. Bu konuyu bize Aristoteles, "Politika" adlı kitabında anlatır. (Hiç şüphesiz Thales bunu yaparken "forward işlem yapıyorum" demedi.) Sermaye hareketlerin önündeki engellerin kalkması, bu ürünlerin çeşitliliğini ve hacmini artırdı. 2008 yılında bu hacim o kadar büyüdü ki, Japonya bankaların yarattıkları türev ürünlerin hacmini tam olarak bilmediğini itiraf etmek zorunda kaldı.

Bankaların aktiflerindeki ve pasiflerindeki faize duyarlı kalemlerin artması, bu kalemlerin vadelerini kısaltır, bilançoda faiz oranlarındaki dalgalanmalardan kaynaklı faiz riskini artırır. Örneğin bir bankacı olarak, banka bilançonuzun aktifinde plase etmiş olduğunuz "mortgage" kredileri karşılığında çıkardığınız menkul kıymetler, piyasa faiz oranlarının yükselmesi halinde değer yitirir. Bu da likidite sıkışıklığına düştüğünüzde bu menkul kıymetleri sattığınızda zarar etmenize neden olur.

Hele ki siz krediye dayalı olarak plase ettiğiniz menkul kıymetleri aktife atıp, sonra tekrar menkul kıymetleştirmeye tabi tuttu iseniz, ve bunu defalarca yaptı iseniz bilançonuzun kontrolü elden gider. Bilançonuzu böyle yönettiğinizde elbette banka olarak yüksek kârlar elde edersiniz, siz de kişisel olarak yönetici kimliğinizle yüksek primler alırsınız. Ancak bankanız artık çıplaktır ve dışsal şoklara örneğin makro ekonomik politikalardaki değişmelere karşı savunmasızdır.

Bu noktada şunu söylemekte fayda var: Faiz oranını bankalar belirlemez. Bankalar fon arz ve talepleri ile faiz oranlarının belirlenmesinde etkili olurlar. Ancak faiz oranı fon piyasasında (para piyasasında) belirlenir. Bu piyasada bankalar piyasa aktörlerinden birisidir. Özellikle kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksek olduğu ülkelerde faiz oranını, kamunun piyasadan borçlanma talebi belirler. Dolayısıyla faiz oranı bankalar için dışsaldır ve oluşan faiz oranını kabul etmek durumundalar. Bazı bankaların kredi plase ederken ya da mevduat toplarken yaptıkları küçük faiz oynamaları bu olguyu değiştirmez.

Bu anlattığımız süreçten çıkarmamız gereken sonuçlar:

·Faiz oranındaki değişmelerden doğan faiz riskine karşı bankaları koruyacak olan, aktif ve pasif kalitesidir. Sermaye yeterliliği ne kadar yüksek olursa olsun, bilanço kalitesi düşük olan bankayı, sahip olduğu sermaye kurtarmaz. Bundan dolayı ABD ve AB bankalarının düzelmeleri zaman alacak.

Basel III ile gelecek olan sermaye artışları tek başına bu olumsuz tabloyu değiştirmez. Bu nokta da Türkiye'de bankacılık sektörünün durumunun iyi olması, tek başına sermaye yeterliliğinin yüksek olmasından kaynaklanmıyor. Aktif kalitesi düzgün olduğu için bizim bankalar rahat. Burada kutlanmayı sadece bankalar değil, reel sektör ve hanehalkları da hak ediyor.

·Faiz oranını, kamu borçlanma gereksinimi yüksek ise, bir anlamda kamu belirler. Hazine isterse, Merkez Bankası ile birlikte faiz oranı üzerinde istedikleri gibi oynarlar. Örnek mi? ABD'de FED ve Hazine'ye bakınız. Demek ki serbest görünse de, ekonomide kolay kolay hiçbir fiyat serbest değilmiş. Hele ki bu paranın fiyatı ise. hükümran bu fiyatı tümü ile başkalarının eline bırakmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019