Yüzde 0.99 faizli krediye bir de bu gözle bakalım

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Kamu bankalarının konut kredisinde aylık faizi yüzde 0.99’a düşürdüklerini biliyoruz. Uygulamanın başladığı ilk iki günde 13 bin başvuru yapıldığı ve 2.1 milyar lira kredi talebinde bulunulduğu da geçenlerde açıklandı.

Önce gelin şu gerçekte anlaşalım. Aylık yüzde 0.99 faizin kamu bankalarının kendi kararları olduğunu kimse söyleyemez. Bu bankaların yöneticileri çok daha yüksek faizle topladıkları parayı böylesine düşük faizle krediye elbette dönüştürmek istemezler. Hiçbir bankacı bunu yapmaz. Ama belli ki emir demiri kesiyor ve faiz bu düzeye indiriliyor.

Düşük faizli konut kredisinin sektörde ne ölçüde bir etki doğurabileceği konusunu önceki gün işledik. Bugün yüzde 0.99’a uzman bir finansçının nasıl baktığını aktarmak istiyoruz.

Bu değerlendirmenin sahibi Dr. Can Pamir. ODTÜ İşletme Öğretim Görevlisi olan Dr. Can Pamir’in yüzde 0.99’luk krediye ilişkin ders niteliğindeki değerlendirmesini aynen aktarıyoruz:

Veri 1: Ağustos 2019 itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin 10 yıllık tahvilinin bileşik getirisi (faizi) yüzde 15.5’tir.

Veri 2: Ağustos 2019 itibarıyla kamu bankalarının konut kredilerinin bileşik maliyeti (faizi) yüzde 12.6’dır.

Fiyatlamadaki değerlendirmeler:

1-Ödememe riski: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki en düşük ödememe riski Türkiye Cumhuriyeti tahvili için söz konusudur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün finansal araçların getirisinin (faizinin) Türkiye Cumhuriyeti devlet tahvilinin getirisinden (faizinden) daha yüksek olması gerekir.

Yani basit bir dille anlatırsak, aylık maaş alan bir çalışanın bankadan aldığı konut kredisini ödeyememe riski, Türkiye Cumhuriyeti'nin borcunu (tahvilini) ödeyememe riskinden kat be kat fazladır.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti içinde verilen herhangi bir kredinin (konut kredisi de dahil olmak üzere) maliyeti (faizi) Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet tahvilinin getirisinden (faizinden) daha yüksek olmalıdır.

2-Likidite riski: Bir finansal araç nakde ne kadar kolay çevrilebiliyorsa, o finansal aracın likiditesi o kadar yüksektir.

Nakde çevrilmesi daha kolay (likiditesi yüksek) olan bir finansal aracın, nakde çevrilmesi daha zor (likiditesi daha az) olan bir finansal araca göre getirisi (faizi) daha düşük olmalıdır.

Devlet tahvilleri hem sermaye piyasalarında, hem de bankalar arası piyasalarda devamlı işlem gördüğü için hızla nakde çevrilebilir varlıklar olup yüksek likiditeye sahiptir.

Bankaların verdiği kredilerin ise nakde çevrilmesi çok zor olup ancak seküritizasyon gibi uzun süreçlerde gerçekleştirilebilir.

Yani devlet tahvili, herhangi bir banka kredisine göre çok daha yüksek likiditeye sahiptir.

Basit bir dille anlatırsak, herhangi bir banka kredisi (konut kredileri de dahil olmak üzere) Türkiye Cumhuriyeti devlet tahvilinden çok daha zor nakde çevrilebildiğinden (satılabildiğinden) banka kredisinin getirisinin (faizinin) çok daha yüksek olması gerekir.

3-Süre: Bir finansal aracın süresi ne kadar uzunsa, ödenmeme, vade süresi boyunca faiz değişikliği, enflasyon oynamaları vb. (enflasyon ve faiz düşürme beklentisi gibi özel durumlar hariç) belirsizlikler nedeniyle riski de o kadar artar.

Dolayısıyla bir finansal aracın vadesi uzadıkça, riski ve dolayısıyla getirisi (faizi) artış gösterir.

Bu yüzden de 15 yıllık bir banka kredisinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10 yıllık devlet tahvilinin getirisinden kat be kat fazla getirisi (faizi) olmalıdır.

Toparlarsak...

Seçenek 1: 10 yıl sonra yatırdığınız paranızı ve üstüne yıllık yüzde 15.5 faizi ödeyecek olan ve 10 yıl içinde eğer "sıkışırsanız" satabileceğiniz devlet tahviline yatırım mı?

Seçenek 2: 15 yıl sonra yatırdığınız paranızı ve üstüne yıllık yüzde 12.6 fazla ödeyeceğini iddia eden arkadaşınıza 15 yıl boyunca paranızı geri istememek şartıyla borç vermek mi?

Özetle:

-Ödenememe riski devlet tahvilinin ödenememe riskinden çok daha fazla olan;

-Devlet tahvilinden çok daha zor nakde çevrilebilen;

-En uzun vadeli devlet tahvilinden çok daha uzun vadeli olan konut kredisinde daha düşük getiriye razı olmak (faiz istemek) evrensel finans biliminin bütün çıkarımlarıyla terstir, finans bilimiyle inatlaşmak demektir.

Son söz: Bilimle inatlaşan, bilimin altında kalır.

Bu da doğalgaz zammına farklı bir bakış...

Bu köşede dün doğalgaz zammının ağustos ayında yapılmasını manidar bulduğumuzu yazmıştık. Özetle söylediğimiz şuydu:

Doğalgaz zammı, vatandaşın kullanımının en düşük olduğu ayda yapıldı, kullanımın artacağı kış aylarında fiyat endeksine herhangi bir yansıma olmayacak ama vatandaş zammı asıl o zaman hissedecek.

Bir okurumuz görüşümüze katılmakla birlikte zammın ağustosta yapılmasına yeni bir bakış açısı getirdi. Okurumuz, geçen yıl ağustos, eylül ve ekim aylarında sırasıyla yüzde 7.45, yüzde 7.95 ve yüzde 8.92 zam yapılmış olduğunu hatırlatarak, bu ağustosta yapılanın da zam serisinin ilk ayağı olabileceğini söyledi.

Doğrusu bu hiç de yabana atılacak bir yaklaşım değil. İster misiniz önümüzdeki aylarda da doğalgaz zamları devam etsin. Tamam belki yüzde 15, yüzde 15 değil ama oran biraz aşağı çekilerek zamlar sürdürülebilir.

Geçen yıl üç aydaki zamların toplamı yüzde 26’yı bulmuştu. Bu yıl ağustostaki yüzde 14.97 ile “yetinilir” mi, pek emin değiliz...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar