Zırt

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Orta okul ve liseden sınıf arkadaşım elektrik mühendisi Oğuz ODTÜ’yü bitirdikten sonra Güney Afrika’ya oradan da Avustralya’ya taşındı ve oraya yerleşti. Hala kırk altı sene önce gittiği bu ülkede yaşıyor ama aklı fikri ülkesinde. Endişeleniyor. Oğuz her şey tıkırında. Sen o münafık propagandaya bakma dememize rağmen devamlı Türkiye hakkında yazıyor çiziyor.
Okurlarım bilirler ben facebook, twitter, linkedin gibi sosyal medyayı kullanmam ama Oğuz kullanır. Devamlı bir şeyler gönderiyor. Çoğu Türkiye ile ilgili ama bir kısmı günlük gazetelerden benim zaten okuduğum şeyler. Bu sefer de Sn. Mehmet Yılmaz’ın Hürriyet Gazetesi’nde çıkan yazısının ‘Zırtçılarla’ ilgili bölümünü göndermiş. Sn. Yılmaz yazısında bu konuyla ilgili bilgileri Sn. Zafer Algöz’ün kitabından aldığını söylüyor. Ben yazıyı okumuştum ama yine okudum.

Zırtçılar abartılmış yalan söyleyen, yani ‘zırt’ atanlara Doğu bölgelerimizde, özellikle Van yöresinde takılan bir lakap. Zırtçı basit bir yalancı değil. O kadar büyük atıyor ki zırtçıyı dinlerken buna yalan diyemiyorsunuz. Zırtçıların bir diğer önemli özelliği daha var. O da güzel atıyorlar. Yani, hoş sohbet insanlar. Eh! Benim de küçüklüğüm Erciş’te geçti. Az buçuk Vanlı sayılırım. Onun için size bugün biraz zırt yapayım dedim.

Bundan epeyi bir önce herifin biri bana Beyoğlu’nda Fransız Kültür’ün önünde yürürken bir omuz attı. Sinirlendim “biraz dikkatli yürüyün beyefendi” dedim. Özür dileyeceği yerde diklendi. Ben de bir tokat attım. Geri geri gitmeye başladı. Fransız Kültür Merkezi’nin önünden Galatasaray Lisesi’ne doğru geri geri gitti. Geri geri tünele kadar sendeledi. Yokuş aşağı geri geri gitti. Köprüye geldiğinde barikatlara çarpıp durdu. Sonra öğrendim o adamın oğlu olimpiyatlarda 100 metre geri geri şampiyonu olmuş (Rahmetli sanatçı Muzaffer Hepgüler’den).

Erciş kar kış. Babam diz boyu kar içinde evden karargaha gidiyor. Bir bakıyor karşısında dokuz tane kurt. Elini fişek torbasına atıyor. Bir bakıyor boş. Fişek torbasında bir boş kapsül, 10 tane saçma biraz da barut buluyor. Barutu boş kapsüle koyuyor, üstüne de 10 adet saçmayı gazete kağıdıyla sıkıştırıyor. Nişan alıp tetiği çekiyor. Her bir saçma bir kurdu öldürüyor. Dokuz kurt ölüyor onuncu saçma taştan sekip babamın bacağını yaralıyor. Ondan sonra babama Kurtçu diye lakap takıyorlar (Kurtçu Mehmet Ağa’nın bir zırtı).

Mustafa Kemal önüne Yunan ordusunu katmış kovalarken, dedeme haber gönderiyor. “Ben çok yoruldum Sezai, al sen devam et” diyerek elindeki kılıcı dedeme gönderiyor. Dedem de Yunan’ı önüne katıp İzmir Kordon’a kadar kovalıyor. Bizim evde Kordon’da bir fotoğrafçıya girerek çektirdiği resim işte o günlerden kalmadır.” (Ünlü Sökeli Ali Dayı’nın bir zırtı).

Kıbrıs Barış Harekatı var. O zaman daha genciz. Başbakan Bülent Ecevit telefon etti. Osman bu savaşa sen lazımsın diyor. Nasıl gururlandım. Gönüllü yazılıp Kıbrıs’a gittim.

Yunan jetleri tepemizde. Tam birini indireceğim Yunanlı pilot camı açıp “Osman Allah aşkına sen bu işe karışma” demez mi? (Malatyalı Havlucu Mehmet’in bir zırtı).

Büyük babam atçılık yapardı. O kadar çok atı vardı ve bu atları koymak için inşa ettirdiği ahır o kadar uzundu ki ön kapısından (yüklü) hamile giren at arka kapıdan yanında tayı ile çıkardı. Her gün atları bayıra salardı (yılkı). Yılkı o kadar büyüktü ki bazen atlar ahırların arkasındaki dağları aşıp kaçmaya çalışırlardı. Büyük babam yerinden kalkmadan atın burnuna kamçısıyla vurur vaz geçirirdi (bir Çerkez zırtı).

Sene 2007 bir Maliye yetkilisi davet etti. “On yıllık plan yapıyoruz paranın değeri on yıl sonra ne olur abi? Yayınlayacağız da sana bir soralım dedik” dedi. Ben de o sırada Nobel ödülüne aday gösterilmişim. Bana ekonomik tahminlerde en kral tahmin yapan adam ödülü verecekler. Sonra bu herif dinamit imalatından kazandığı paralarla ödül dağıtıyor, onca cana kıydı. İstemem dedim adaylığımı geri aldım. Vallahi her şey tıkırında gözüküyor, 2007 yılında cebinde 100 lira olan adam o parayı saklarsa 2017 yılında 225 liralık adam olur dedim. Onlarda on yılda %125 büyüyeceğiz diye rapor yazdılar. (Belirtilen tarihler arasında enflasyon oranı %125 olarak gerçekleşmiştir. Yani 1 Ocak 2007 tarihindeki 100 lira tutarındaki mal veya hizmetin Şubat 2017 tarihindeki fiyatı 225 lira olmuştu).

Sene 2004. O sıralar Amerika’nın tarım tahminlerini bana soruyorlar. Hani tarım borsası bu tahminlere göre iniyor, çıkıyor ya o işte. Ben düşünürken mmm diyorum. Lügatlerde arıyorlar. Bakıyorlar ki İngilizce banana’nın Türkçesi muz, “Osman muz dedi” diye ağzıma bakıyorlar. Bunu bizimkiler duymuş onlar da tahmin istiyorlar. On sene sonra tarım ne olur abi diye soruyorlar. İyi olur kardeşim dedim. O yıl tarım sektörünün katma değerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYH) payının o yıl %11 olduğunu, ekonomik büyüme tahminlerine göre yılda %5 büyüyeceğimize göre 2010’dan sonra %14 falan olur dedim. Bu hesapları kafadan yapıyorum. Millet şaşıyor. Ondan sonra bana literatürde tahmin Osman demeye başladılar. (Bu oran aslında 2012 de %9’a düştü, tahıl ve diğer bitkisel ürün ekili alanlar da 18 milyon hektardan 16 milyona düştü)

IMF’den aradılar. Eksik olmasınlar hep fikrimi sorarlar. Sene 2000’ler. Başkan arıyormuş. O zamanlar başkan İspanyol Rodrigo de Rato. Ne haber Rodi dedim. İyilik sağlık dedi. Hayrola dedim aramazsın sormazsın ne oldu?. Vallahi abi dedi biz finansman kuruluşuyuz fukara milletlere para veriyoruz. Artık bunlar bizden para istemiyorlar Amerika ve Avrupa durgunluk var diye ha babam de babam para basıp piyasaya düşürüyor. Ülkeler ucuz parayı bizim tıraşımızı dinlemeden istedikleri yerden buluyorlar. Para bol ve ucuz diyerek aldıkça alıyorlar. Frenleri de yok. Bu gidiş iyi değil. Ben de canım bu ülkeler enayi değil meraklanma çok borçlanmazlar dedim. Peki abi dedi. (Türkiye’nin 2002’de 130 milyar dolar olan brüt dış borcu 2106 yılında 410 milyar dolara çıktı. Yani, Türk Lirası cinsinden borç 188 milyardan 1,539 milyar YTL’ye yükseldi).

Makalenin başındaki vesikalık resmimden belli olmuyor ben aslında Brad Pitt’e çok benzerim. Hep karıştırırlar. Hatta geçenlerde bizi Rusya’ya tanıtmak için giden Nicole Kidman beni Moskova Havaalanı’nda görünce Brad ne haber diye bağırdı. Evli, barklı kadın. Mahcubiyetten hava alanlarında bana ayrılan özel odaya kendimi zor attım.

Neyse, telefon çalıyor Aziz Bey yine arıyormuş. Takımın başına geçer misin? Diye senelerdir ısrar ediyor. Kalbini kırmadan bir ‘Hayır’ deyip kapatayım. Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019