Adaletin ince çizgisinde yürümek

Tiyatro Pera, Shakespeare’in 450. yaşı kutlamalarına “Kısasa Kısas” yorumuyla katılıyor. Hem de son derece iddialı bir yorumla...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-033.jpg

Son ayına girdiğimiz 2014, tiyatro dünyasının gelmiş geçmiş en büyük yazarı Shakespeare’in 450. yaşı kutlamalarına sahne oldu, bildiğiniz gibi. Ülkemizin Shakespeare’severliğini usta yazarın sahneye koyduğu yapıtlarıyla taçlandırmış topluluklarından Tiyatro Pera’nın da bu kutlamalara kayıtsız kalması beklenemezdi tabii... Nitekim kalmadılar da... Yazarın 1603 tarihli, uzun zamandır İstanbul sahnelerinde izlemediğimiz yapıtı “Kısasa Kısas”ı yetiştirdiler işte bu muhteşem kalemin doğumgününe... 

Oyunun konusunu kısaca hatırlatmakla başlayalım dilerseniz: Şehrinde adi suçların ve ahlâki çöküşün arttığını düşünen Dük, vekili Angelo’ya “ortalığı toplaması” görevini verip kendisi bir süreliğine kayboluyor. Angelo’nun zaten sert bir tabiatı var, buna iktidarın gücü de eklenince olaylar yavaş yavaş çığrından çıkıyor. Angelo, evlenmeden sevgilisini hamile bırakan Claudio’yu diğerlerine örnek olması için ölüme mahkum ediyor fakat, Claudio’nun kız kardeşi Isabella’ya âşık oluyor. İşte bu dakikadan itibaren kendi uyguladığı yasalarla duyguları arasında büyük bir sınav bekliyor Angelo’yu. 

Sonrası oyunda deyip Tiyatro Pera’nın yorumuna geçelim. Doğrusu “Kısasa Kısas”, tam bir kutlama oyunu olmuş diyeceğim öncelikle... Bir kere pırıl pırıl: Sarkan, sıkan, yoran hiçbir sahnesi yok. İkincisi, tam da Shakespeare’in dehasına yakıştığı gibi, oyunun 400’ü aşkın yıldır hiç eskimemiş olduğunu -dolayısıyla insan tabiatının pek de değişken olmadığını- iliklerine kadar hissettiriyor seyirciye; yazara bir kez daha şapka çıkartıp “ne deha” dedirtiyor yeniden ve yeniden... Üçüncü ve benim en sevdiğim yönüyse şu: “Kısasa Kısas”, “trajik ögelerle örülmüş, gerek ahlâk, gerekse psikolojik açıdan derinlik taşıyan bir komedya” sı alarak kabul ediliyor William Shakespeare’in. Fakat, rejisör Nesrin Kazankaya ve dramaturg Şafak Eruyar, oyuna öyle bir yeniden okuma yapmışlar ki “Kısasa Kısas” hakkında bildiğiniz her şeyi silip atıyor âdeta. Özellikle final! Daha önce izlediyseniz ya da okuduysanız bilirsiniz, mutlu sondur kahramanları bekleyen bu oyunda. Fakat -özellikle de kadınsanız- bu mutlu sonun mutluluğu sizi pek kesmez. İşte Kazankaya ve Eruyar’ı da kesmemiş ve son yıllarda izlediğim en iyi finale evirmişler o sahneyi... Alkışlamak da özleniyor, doya doya alkışladım bu kez... 

“Kısasa Kısas”ı 12, 13, 14 ve 16 Aralık’ta Tiyatro Pera Eren Uluergüven Sahnesi’nde izlemek mümkün. Ayrıca grup, yılı Shakespeare’le uğurlamak için “Venedik Taciri”ni de aldı Aralık programına. Tacirlerin tacirinin öyküsünü 26, 27 ve 28 Aralık’ta yeniden izleyebilirsiniz.

Nesrin Kazankaya, Uğur Aslan ve Tiyatro Pera’nın genç kuşağı... 

Nesrin Kazankaya’nın çevirisinden oynanan “Kısasa Kısas”, Tiyatro Pera’nın yetenekli gençlerini buluşturuyor yine sahnede. Öncelikle Hüseyin Çamur ve Tolga Gündoğdu’nun dünle bugünü, denizle karayı, özgürlükle tutsaklığı hep bir demde yoğuran dekorunu çok sevdiğimi söylemeliyim. Oyunculara gelirsek... Dük’ü televizyona yaptığı işlerle tanınan Uğur Aslan oynuyor. Ben ilk kez sahnede izledim aktörü ve yumuşaklığın içinde sakladığı gaddarlığı taşıyışını çok beğendim. Pek çok sahnede iki duygu var Dük’ün üzerinde. Kılık değiştirdiği için gerçek beniyle kılığına girdiği kişinin duyguları karmakarışık oluyor oyun boyunca. Uğur Aslan hem bu karmakarışıklığı, hem de Dük’ün bunu saklama çabasını yalın, süsleme gayretinden uzak, telaşsız bir oyunculukla verebiliyor doğrusu ve bu da hiç az şey değil. Benzer bir yük Dük’ün sadık yardımcısını canlandıran Nesrin Kazankaya’da da var. Kazankaya rejisör olarak insanın karmaşıklığı üzerine gitmiş ve karakterlerde bunu yakalamayı denemiş sürekli. Kendi rolünde de öyle. Bir yandan inanmadığı yasaları uygularken, diğer yandan da bunun sonu ne olacak diye düşündüğünü hissedebiliyorsunuz. Angelo’da genç bir aktör var: Emre Çakman. Buz gibi donuk, duygusuz, sert, kalpsiz bir kişiliği var Angelo’nun. Çakman da bunu doğru yansıtma çabası içinde, bütün oyun boyunca son derece kontrollü. Isabella’yı canlandıran Gamze İpek sahneye yakışan bir isim. Karakterinin iff etliliğiyle içine düştüğü cendereyi seyirciye bütün boyutlarıyla geçirme çabasında. Fakat minik bir sorun var: Sesiyle daha iyi oynamalı, Isabella’nın düştüğü duygu denizini fırtınasından kuytusuna vermeye gayret etmeli. Bu haliyle kuytular biraz güme gidiyor ama -kumaşında var- eminim oyun ısındıkça bunu toparlayacaktır. Başak Meşe, her zamanki sahne enerjisi ve sahnede olmaktan duyduğu keyifl e sahnenin en iyilerinden. Erdinç Anaz da öyle. Yine ilk kez izlediğim Can Yılmaz da Lucio rolünde dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.