“Cimri”nin parası, çok pahalı!

Dünyayı 348 yıldır güldüren Moliere klasiği, bu sezon Semaver Kumpanya’da perde açıyor. Oyunun “Harpagon”u Serkan Keskin...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-019.jpg

Bir oyun düşünün ki prömiyeri 1668’de yapılsın da hâlâ komedi oynayan tiyatroların baştacı olsun. Yazanın adı Moliere, oyunun adı “Cimri” yse şaşılacak bir şey yok! Hatta piyesin tarihini 1668’den alıp Moliere’in esinlediği Plautus’un “Altın Çömlek” komedyasına götürecek olursak Milattan Önce’ye kadar uzanacak hikâyenin vazgeçilmezliği... Moliere’in kendinden sonra gelen bütün komedi yazarlarının ufk unu açan yazma zekâsı bir yana, “Cimri” nin daima yaşayacak olmasının en önemli sebebi, cimriliğin kesintisiz devam ediyor oluşu. Paradan, maldan, duygudan, insaniyetten yana cimriler oldukça, bizim Harpagon’un ömrü de uzadıkça uzayacak. 

“Cimri”yi bu sezon Semaver Kumpanya yorumuyla izliyoruz. Kısa bir süre önce perdelerini açan oyun 2002'de hayatımıza giren topluluğun “çekirdekten yetişme” iki aktörünün farklı kuşaklardan Semavercilerle el ele vererek yarattığı sahici bir ekip işi... İlk kez rejiyi deneyen Tansu Biçer ve Harpagon’la kendisinden 20 küsur yaş büyük bir karakteri başarıyla taşıyan Serkan Keskin’den söz ediyorum. İnsan Semaver Kumpanya’da bir oyun izleyince, tiyatronun geleceği için umut doluyor. Ekip; yönetmeninden figüranına, başrolünden tasarımcısına o kadar severek yapıyor ki işini, seyircinin bu duyguyu hissetmemesi; o sevgiyi paylaşmaması için ancak kalben cimri olması lâzım. “Cimri” de de, pek çoğu Serkan Keskin’in “İsmail Abi” fanları olan genç bir seyirci topluğunu bu sevgi sarmalıyla karşılayıp onunla salıveriyor salondan Semaver Kumpanya... Salonu dolduran genç seyircinin bir kısmının yolu ilk kez tiyatroyla kesişiyor belki amason olmayacağı kesin! Tansu Biçer, “Cimri”yi Sabahattin Eyüboğlu’nun şiirsel Türkçesinden sahneye koymayı tercih etmiş. Özellikle Elise veValere’in açılış sahnesinde bu şiirsellik biraz yabancılaştırsa da seyirciyi, hikâye akınca, hele hele pintiliği dillere destan Harpagon sahneye arz-ı endam edince, hiçbir çekincemiz kalmadan dahil oluyoruz bu neşeli yolculuğa. Tansu Biçer, dekorlarını da kendi yapmayı tercih etmiş oyunun... Ortaya çıkan neticeyse adetâ bir oyun kişisi kadar işlevsel ve “rolü olan” dekorlar. Hayat şiarı “Biriktir ve harcama” olan Harpagon’un evi; eski görünümlü sandıklar, kutular ve valizlerle yaratılmış. Üst üste konup merdiven olmuşlar, evin mobilyaları da onlar. Hatta bazıları, kapı... Çok sevdim dekoru... “Cimri”nin enerjisine çok yakışmış. Kostümlerdeyse Moliere dönemi es geçilmiş, bugüne gelinmiş. Ama küçük anıştırmalar var. Örneğin Harpagon’un süsünden vazgeçemediği için tefecilerden borç alan oğlu Cleante’ın peruğu yok ama, minik bir saç örgüsü ve zincirleri var. Harpagon’a fitilli kadife, zerafet timsali Mariane’e kadife giydirilmiş. Yani hem zamansız, hem bugün olmuş oyun, Bade Yavuz’un kostümleriyle... Saç tasarımı kimin bilmiyorum, ama, çöpçatan Frosine’nin yani Sezin Bozacı’nın topuzuna bayıldım! Zaman zaman aktristen rol çalacak kadar “kişilikli” bir topuz, çok yakışmıştı Frosine’e.

“İsmail Abi”cileri “Harpagon”la tanıştırıyor!

Arthur Conan Doyle, zamanında kendi adının önüne geçtiği ve başka kahramanlar yaratmasına imkân vermediği için Sherlock Holmes’a gıcık olurmuş. Hatta bilirsiniz, öldürmüştür de onu bir macerasında, ama o kadar çok tepki görmüş ki, dirilivermiş Sherlock çaresiz! Serkan Keskin de sonra sonra “İsmail Abi”ye bu duyguları besler mi bilinmez, ama bugün “İsmail Abi çok iyiydi ya” diyen çok genç bir kitleye Harpagon’u tanıştırıyor. Peki nasıl bir Harpagon bu? Yıllardır birlikte çalıştığı ve birbirlerinin sahne dilini gayet iyi bildikleri yönetmeni Tansu Biçer’le birlikte hasis mi hasis bir karakter yaratmışlar. Kötü huylarının düşürdüğü bütün komik durumların altını çizmişler Harpagon’un, hani yani neredeyse çevresinde onun gibi biri olmadığına şükreder hale getirmişler seyirciyi... Rol ayrıntı dolu, Keskin de bunları ıskalar mı, giyindikçe giyinmiş üstüne... Paralarının çalındığı sahne zirve, oyununa kapılmamak mümkün değil... 

Moliere’in her şeyi bağlayan finaliyle de nabzını sayarak hafiften dalga geçiyor, bayıldım... Kahkahalarla yolluyor seyirciyi eve. Neşemizin diğer sahibiyse çöpçatanlığı meslek edinmiş Frosine’i oynayan Sezin Bozacı. Meşhur topuzundan çıkan saçının telinden topuklular yüzünden ağrıyan ayaklarının ucuna kadar çöpçatan! Aynı zamanda duygusal da! Harpagon’a dil döktüğü sahne unutulmazlar arasına girecek. Bir de portakal sahnesi! Rojhat Özsoy, Ezgi Ulusoy, Gözde Şencan, Hakan Atalay, İbrahim Barulay, Murat Kılıç, Mustafa Kırantepe, Saniye Samra, Selen Şenay ve Uğur Senkeri de “Cimri”ye yüreğini koymuş diğer isimler...

Bu konularda ilginizi çekebilir