"Daha az film çekseydim de dörtnala özgürlüğe koşsaydım"

Yeşilçam'ın ünlü oyuncusu Cüneyt Arkın, yoğun çalışma temposundan dolayı mevsim geçişlerini bile farketmediğini belirterek, "Keşke daha az film çekseydim de dörtnala koşsaydım özgürlüğe, baharlara, çiçeklere." dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Üsküdar Belediyesi'nin düzenlediği "Pelin Çift ile Yeşilçam Söyleşileri" programının bu ayki konuğu Cüneyt Arkın oldu.

Filmlerinde hiç dublör kullanmayan Cüneyt Arkın, "Neden kullanayım ki? Ben kendim yaparım. Neden bu güzel halkımı aldatayım? Başkası benim yerime tehlikeye girecek, atlayacak, bana yakışır mı?" dedi.

Arkın, hareketli filmler çekmeye "Karaoğlan"la başladığını belirterek, şunları kaydetti:

"Medrano Sirki geldi İstanbul'a, ben oraya girdim. Benim sanatçı olduğumu bilmiyorlar. Havluları taşıttırıyorlar, yerleri sildiriyorlar, çay kahve getirtiyorlar. O sirkte ne yapılıyorsa yavaş yavaş öğrenmeye başladım. Sonra bir gün onlar Taksim’de dolaşırken benim bir afişimi görüyorlar. Akşam bana bir saygı, benim havlumu onlar taşımaya başladı. Yetmedi Kazak Sirki geldi orada da atlı aksiyon sahnelerini öğrendim. Altı yıl karate çalıştım, siyah kuşak oldum. Bunların hepsini aldım ve sinemaya uyguladım. Yani kolay olmuyor, iki tane güzel laf edeyim, saçlarım bozulmasın derseniz kalıcı olmaz. Türk halkı çok akıllı, bilge ve sağduyulu insanlar. Türk halkı hiçbir zaman yutmuyor, senin değerini anlıyor ve anladığı zaman da yüreğine koyuyor. Büyük bir vefa, yıllar geçiyor ama sevgi ve saygı devam ediyor."

"Kendi kavgacı ekibimi kendim yetiştirdim"

Hareketli filmlerde ilk zamanlarda oyuncu bulmakta güçlük çektiklerine vurgu yapan Arkın, "Gittik, iri yarı, bıyıklı, babayiğit insanları topladık sete getirdik. Düşman kıyafeti giydirdik. Adamlar dayak yemiyor. Ben de darbelerden zor kurtuldum. Bana saldıranlara 'Neden böyle yapıyorsunuz?' dediğimde, 'Bize düşman kıyafeti giydirdiniz' dediler. Baktım olmuyor, kendi kavgacı ekibimi kendim yetiştirdim. Tehlikeli sahneler çekiyoruz, ben onların hayatını kurtarıyorum onlar da benim hayatımı kurtarıyor. Benim evimde çalışırdık, bütün alet edevat vardı. Sete geldiğimizde o kavga sahnesi hazır olurdu, tek seferde çekerdik." ifadelerini kullandı.

Arkın, o dönemlerin imkansızlıklarına dikkati çekerek, "Ben asıl karakter oyuncularına yanarım. Onların çoğu yaşlılar yurdunda, Taksim'de parklarda banklarda kimsesiz bir şekilde öldü. Karakter oyuncuları olmadan Türkiye’de film çekilmezdi. Çünkü onlar filmin kokusu, tadı, her şeyiydi. İsteseler çok büyük paralar kazanırlardı ama karın tokluğuna çalıştılar." değerlendirmesinde bulundu.

Yoğun çalışma temposuna işaret eden Arkın, "Bir gün film çekerken bir kavga sahnesi vardı, çok fazla toz kalktı ben de dışarı çıktım. Çok güzel, tatlı bir rüzgar esiyordu, yüzümü okşadı. Baktım salatalık kokusu geliyor. Adamın biri salatalık soyup satıyor. Baktım ki bahar gelmiş benim haberim yok. Keşke daha az film çekseydim de dörtnala koşsaydım özgürlüğe, baharlara, çiçeklere." yorumunu yaptı.

Bu konularda ilginizi çekebilir