İstanbul ses kültürlerinin sentezlendiği bir şehir

Melih Duygulu , 110 yıllık bir süreçte İstanbul Belediyesi’nin, şehir emanetinden itibaren günümüze kadar, kamu ve üniversitelerin yapması gereken işleri üstlendiğini ifade ediyor. Atatürk'ün emri ile 1926 yılında Tasnif ve Tespit Heyeti’nin kurulduğunu ve bu görevin İstanbul’a verildiğini belirtiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

Melih Duygulu , en son İstanbul’un ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) müzikal tarihinde bir yolculuğa çıkaracak olan arşivlik eser “İstanbul’un Sesleri-İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Müzik Tarihi” kitabını yazdı. Kitabında, İBB’nin bir belediye olmanın çok ötesine geçip, ülke kültürüne ve sanatına katkı sunan bir kurum olduğunu; müziğe nasıl yön verdiğini, diğer şehirlere ve belediyelere nasıl ilham kaynağı olduğunu bulacak ve müzik tarihinde bir yolculuk yapılacağını belirtiyor.

Duygulu ile hem kitabını hem de İstanbul Belediyesi’nin müzik tarihinin gelişimi ve korunmasının önemi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Devlet Konservatuarı Etnomüzikoloji ve Folklor Ana Bilim Dalında öğretim görevlisi olarak otuz yıldır çalışan Melih Duygulu ile İstanbul’un 110 yıllık müzik geçmişini konuştuk.

Etnomüzikoloji nedir açıklar mısınız?

Etnomüzikoloji, bir müzik kültürünün tarihsel, sosyolojik, antropolojik, dinsel birçok ayrıntısını inceler. Müzikoloji ise daha çok tarihsel perspektiften ele alır. Uzmanlık alanım Türkiye. Türkiye ve çevresindeki etnik ve dini topluluklar üzerine çalışıyorum. Özellikle Orta Doğu müzik kültürleri ve Doğu Hristiyan müziklerini araştırıyorum.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Müzik Tarihi adlı bir kitap yazdınız İstanbul Belediyesinin kentin müzik çalışmaları ile ilgili yaptığı çalışmaları açıklar mısınız?

 110 yıllık bir süreçte İstanbul Belediyesi, şehir emanetinden itibaren günümüze kadar, kamunun ve üniversitelerin yapması gereken işleri üstlenmiştir. 1940'lı ve 50'li yıllara kadar İstanbul Belediyesi, şehir orkestrası, şehir operası, şehir bandosu, folklor tatbikat topluluğu, icra heyeti gibi toplulukları kurmuş ve bu grupların uygulamalarını teşvik etmiştir. Üstelik bu faaliyetler akademik düzeyde yürütülmüş ve adeta bir enstitü gibi çalışmıştır İstanbul Belediyesi.

İstanbul’da müziğin geleneksel yanı ön plana çıktı

 1923’ten itibaren Ankara Hükümeti Türk müziğinin geleneksel kısmını İstanbul'daki konunun uzmanlarına bıraktı. Mesela Ankara Devlet Konservatuvarı, Musiki Muallim Mektebi, Ankara'da açıldı. İstanbul'da ise müziğin geleneksel yanını daha fazla ön plana çıkarmayı tercih etti.

Bu adım, Türkiye'nin müzik kültürünün şekillenmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Ankara, Türkiye’nin modern bir kimlik oluşturma çabalarının bir parçası olarak gerçekleştirildi tüm bunları. İstanbul Belediyesi ise o dönemde, İstanbul'un şehir mirasına ve geleneklerine daha çok odaklanmıştı. 1930'lardan itibaren İstanbul Belediyesi, doğuyla batıyı sentezleyerek bu dengeyi sağlamış gibi görünüyor.

Tüm bunların yanında İstanbul Belediyesi 1926 yılında çok önemli bir iş yapıyor. Tasnif ve tespit heyeti diye bir heyet kuruyor. Bu gerçi Atatürk'ün emriyle olan bir şey ama neticede İstanbul'a veriyor görevi. Bakın Ankara'ya bu görevi vermiyor. Osmanlı'dan kalan tüm müzik verilerini bu heyet inceliyor ve modern notaya yani batı notasına geçirerek yayınlıyordu. Bugün biz radyoda devlet korosunda klasik eser deyince o yüz seksen parça eseri anlıyoruz.

“Müzik müzesi denilince hep çalgı müzesi anlıyoruz”

Eski müziğin sergilendiği bir müzik müzemiz var mı?

 Bir müzik müzemiz yok Türkiye'de. Ankara'da, İstanbul'da hatta İzmir'de çeşitli müze girişimleri oldu. Biz müzik müzesi deyince hep çalgı müzesi anlıyoruz. Halbuki müzik müzesi başka bir şey. İstanbul'un tarihi ve elimizdeki veriler buna uygun. Anadolu'da yapılacak çalışmaların bile merkez üssü İstanbul olmalı. Çünkü İstanbul yüzyıllardır bu işin aklı. Mesela Avrupalıların Türkiye'ye gelip, 1902'den itibaren yapmış olduğu ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinden kayıtlar var.

Gomidas'ın yine 1900'lerin başında, Macarların yine aynı tarihlerde yapmış olduğu çalışmalar var. Ignác Kúnos mesela yaklaşık 100 yıl önce gelmiş derlemeler yapmış, elimizde muazzam bir malzeme birikimimiz var. Ondan önce Leh kökenli asıl adı Albert Bobowski olan Ali Ufki Bey'in, Dimitri Kantemir’in nota koleksiyonları müzelerde sergilenecek müthiş koleksiyonlar. Eski müziği meşk usulünün kapsamı içinde çeşitli okullardaki birimlerden öğrenmek mümkünse de bunun ne kadar eski olduğu aslında tartışılmalıdır.

Şehrin ilk müzik çalışmaları

Dâr’ül-Elhân ile başlıyor Kitabınızda kronoloji haricinde ele aldığınız idari yapılanmalardan bahseder misiniz?

 Kitapta kronolojik akış ve paralelinde idari yapılanma üç dönemde ele alınıyor. Bir şehir emaneti dönemi var. Bir İstanbul Belediyesi bir de İstanbul Büyükşehir Belediyesi dönemi var.

İlk müzik çalışmaları Dâr’ül-Elhân adı verilen müzik okuluyla başlar 1917 yılında. Ancak o yıllarda İstanbul şehreminliğine bağlı değildi. 1927’den itibaren belediyeye bağlandı. Aslında 1924 -1925'den başlayan bu dönemde sanat toplulukları İstanbul Belediye Konservatuarı bünyesinde ve bağlı kuruluşlar biçiminde örgütlenir. Bir taraftan da Tasnif ve Tesbit heyeti ve derleme toplulukları oluşturarak müzik Enstitüsü gibi çalışmalarını yürütür.

Şehir Orkestrası, Şehir Operası, Şehir Cazbandı, Şehir Bandosu, Türk Musikisi İcra heyeti, Folklor Tatbikat Topluluğu bunlar arasında yer alır. 1986'da Büyükşehir Belediyesi statüsüne geçip İstanbul Üniversitesi'ne devredildiği günden itibaren İstanbul Belediyesi, CRR Orkestrası, Oda Orkestrası gibi icra kurumlarını bünyesine alır. Daha sonra da geleneksel müzik toplulukları kurar.

Halbuki bir önceki dönemde sadece icra ile yetinmez veya tasnif ile yetinmez yayınlar yapar, eğitim verir. Konservatuarda Türk müziğinin teorisi, yine Atatürk'ün emriyle yazılmaya başlanır. Aslında bunların tamamı merkezi hükümet tarafından yapılmalıydı. Bu işleri İstanbul Belediyesi kendi imkânlarıyla sürdürmeye çalıştı. Bunu başardı da…

Müzik kültürümüzün temelleri nerelere veya hangi medeniyetlere dayanıyor?

 Burada köklü bir Bizans ve tabi Roma kültürü var. Pazar günü gidin Fener Patrikhanesi'nde hâlâ 5. Yüzyıldan itibaren geliştirilen notalarla Bizans müziği yapılır. Oradan elimizde köklü bir müzik verisi var. Ve bu müzik verisi bugünkü sanat müziği ya da bizim Mevlüt, İlahi, Osmanlı Türk müziğinin çeşitli formlarıyla neredeyse aynı. Doğu Hristiyan Kiliselerinin müzik kültürü de öyle. Demek ki karşımızda bir Bizans müziği var. Ve bu Bizans müziği tabii ki değişerek, dönüşerek bugüne kadar da geldi. Hem müzik tekniği hem de icra tarzı bakımından çevremizdeki kültürlerle iç içe geçmiş durumdayız

Var olan müzik formlarını Osmanlı nasıl sentezliyor?

 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı sarayından ciddi bir müzik meşk sistemi oluşuyor. Biz buna Meşk Zinciri diyoruz hatta. Onun da kökenleri Doğulu bir anlayıştan kaynaklanıyor. Bizans'tan alınan müzikler ve Mevleviler başta olmak üzere tarikatların müzikler ve daha çok Doğu Anadolu’nun ezoterik müzikleri var. 16. yüzyıl artık Osmanlı İmparatorluğu'nun en üst düzeydeki şaşalı dönemi. Tüm bunlar ve diğer halkların müziklerinin bir sentezi gibidir Osmanlı müziği.

Bugünkü klasik Türk müziğinin temeli böyle atılmıştır ve hepsi birleşip dönüşerek günümüzdeki hale geliyor. 16. yüz yılla 19. yüzyıl arasında müzik yazı üzerinden yani nota ile değil de meşk usulü ile aktarılıyor ve icra ediliyordu. Dolayısıyla o döneme ait çok belge yok elimizde. 19. yüzyıldan itibaren, yani 1826'dan itibaren Tanzimat dönemi ile her şey değişmeye başladı. Tanzimat'la birlikte II. Mahmut İmparatorluktaki en önemli müzik merkezlerinden bir tanesini Yeniçeri Ocağı'nı kapattı. Bu kurumun bünyesindeki Mehterhane'yi de kaldırınca eski sistem sarsılmaya başladı.

Çünkü sivil ve askeri müzisyenler onun içerisinden yetişiyordu. Yeniçeriler askeri müzik işlerini yürüttükleri kadar ordudan ayrıldıktan sonra sivil müzisyenlik işlevini de sürdürüyorlardı. 1826'da İtalya'dan Donizetti Paşa’yı getirip burada Bando'yu kurduğunuz zaman değişimin önünü de açmış oluyorsunuz. İşte bu değişimle birlikte Osmanlı'nın müziğinde de köklü değişimlerin olduğunu biliyoruz. Dede Efendi bile Batı müziğine yakın bazı makamlar kullanıyor eserlerinde.

“Cumhuriyet ile İstanbul’un ses kültürü hızla çeşitleniyor"

 Cumhuriyet'e geldiğimizde itibaren plak sektörü devreye giriyor. İstanbul’un ses kültürü hızla çeşitleniyor, dönüşüyor. Bugün o döneme ait İstanbul'un geleneksel ses kültüründen çok fazla veri yok. Bulduğunuz veriler dini müziklere aittir çoğunlukla. Bu gruplar ses kültürlerini korumasalardı bunlar günümüze gelmeyecekti. İstanbul Bektaşilerinin eski ses kültürü hala yaşıyor mesela. İstanbul Ermenilerinde de eski gelenek yaşatılıyor. Örneğin İstanbul Ermenileri arasında Anadolu Ermenilerinden bambaşka bir müzik yaşıyor. Nişan Çalgıcıyan adında Üç Horan Kilisesi'nde bir hocamız var. Şu anda sağlık durumu iyi değil. Bundan beş, altı yıl önce Muganni adında onun belgeselini çektim.

İstanbul'un kendine özgü bir çalgısı var mı?

 İstanbul çalgısı diyebileceğimiz klasik müzikte kullanılan Tanbur var. Bunun dışında İstanbul kemençesi diye bilinen bir çalgı var. Ama o doğru bir terim değil. Çünkü o Girit yani Ege adalarında çalınan lira denilen bir çalgıyla Anadolu'da çalınan tırnak kemanenin İstanbul'da sentezlenmiş halidir. Çalgının yapısı aynı ama çalım tekniği hayli farklıdır. İstanbul ses kültürlerinin sentezlendiği bir şehir olarak bazı çalgıları kendi bünyesine alıp, kendine özgü çalım tekniklerinin gelişmesine imkân veren bir şehir.

“Artık, yeni üst kimlik pop kültürüdür”

 Müzik konusunda çalışmalar yapılmazsa Türkiye ne kaybeder?

Gittikçe kimliksizleşen bir toplum var. Popüler kültürün kıskacına takılmış kopamıyor. Türkiye böyle bir toplum yapısına dönüştü. Daha dejenere bir kimliğe popülist eğilimlere iltifat ederek, kimliğinizi tespit etmenize şekillendirmenize hatta yaşamanıza imkân yok. Eğer bağlı kimliklerinizi ve ortak kimliklerinizi ihmal ederseniz, popüler kültür üst kimliği belirler. Üst kimliği belirleyen unsur inanç kimliğidir yani dindir. Çünkü diğerleri aşiret, aile, soy kimlikleri çok karışıktır. Kimse etnik özellikleri esas almaz. Müzikal kimlik de bunlardan bağımsız değildir. Artık teknolojiye karşı bu sıraladığım kimlikler alaşağı edilmiştir. Şimdi yeni üst kimlik pop kültürüdür.