Merve Dizdar, Daphnis ve Khloe’nin Aşkı’nı anlatacak

28 Mart’ta Lütfi Kırdar Sergi Salonu’nda çok farklı bir konser izleyicileri bekliyor. Yunan yazar Longos’un dünya edebiyatına kazandırdığı Daphnis ve Khloe’sunun, Ravel’in bestesiyle bale müziği olarak Tekfen Filarmoni ve MAGMA Filarmoni Korosu tarafından Türkiye prömiyeri gerçekleştirilecek.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

Daphnis ve Khloe’nin iki bin yıllık aşkı, Utopia & Reality Chamber Choir üyelerini misafir eden Şef Masis Aram Gözbek yönetimindeki MAGMA Filarmoni Korosu ve daimi şefi Aziz Shokhakimov’un yönetiminde Tekfen Filarmoni orkestrası tarafından 28 Mart’ta sahneye konulacak. Ayrıca Rebul’un katkılarıyla, aşkın yaşandığı Midilli’nin baharda açan çiçeklerinin kokusu salona tatlı bir esinti olarak taşınacak. Ülkemizde bale müziğinin ilk kez seslendirileceği Daphnis ve Khloe’nin ayrıntılarını Tekfen Vakfı Genel Müdürü Dori Kiss Kalafat ve MAGMA Filarmoni Korosu şefi Masis Aram Gözbek’ten dinledik.

Daphnis ve Khloe’nin aşkından kısaca bahseder misiniz? Bale müziği konseri düzenlemeye nasıl karar verdiniz?

Dori Kiss Kalafat: Daphnis ve Khloe’nin Aşkı, 90 sayfalık kısacık bir hikâye fakat asırlar boyu neredeyse tüm sanat dallarına ilham olmuş bir cevher aslında. Antik Yunan yazar Longos’un M.S. II-III. yy.’larda yazdığı tahmin edilen hikâye, Midilli adasında geçiyor. Dünya edebiyatında pastoral anlatının ilk örneği olarak kabul edilen hikâye, birbirine âşık iki çobanın hayatını tasvir eden, bunu da son derece düz, dürüst ve saf bir şekilde yapan bir akımın ilk örneği.

Salonda, bahar çiçeklerinin kokusu olacak

Longos’un orijinal hikâyesi Daphnis ve Khloe’nin Aşkı, Türkçe’ye Zeynep Avcı tarafından Fransızca’dan çevirildi. Bu kitabı okurken ben çok eğlendim. Bebekken terk edilen ve biri koyun, diğeri keçi çobanlığı yapan aileler tarafından büyütülen Daphnis ile Khloe’nin aşkını anlatan hikâyede saf ve insanı tebessüm ettiren bir yaşantıya tanıklık ediyorsunuz. Doğayla, hayvanlarla o kadar iç içe ki bu hikâye. Maestro Aziz de, bu pastoral atmosferi dinleyicilere daha yoğun yaşatıp canlandırabilmek için “salona güzel bir koku yayma” önerisinde bulundu. İşitme ve görme duyumuza ek olarak koku alma duyumuza da hitap edecek bir yenilik sunacağız. Hikâyenin geçtiği Midilli adasının baharla açan çiçeklerin hafif esintisini, Rebul iş birliğinde salona taşıyoruz. Kokunun, insanı bir saniyede nasıl zaman ve mekânda bir yolculuğa çıkartabildiğini biliyoruz. O akşam, hem Lütfü Kırdar'da hem de güzel Ege'de bulacağız kendimizi.

“Sözler yok, ses duyguları ifade ediyor”

Kitap, 16. yüzyılda Fransız din adamı ve yazar Jacques-Amyot’un Fransızca’ya çevrilmesiyle tekrar bilinir hale geliyor ve asırlar boyu birçok yazar, ozan, heykeltıraş, ressam ve müzisyene ilham kaynağı oluyor. Fransız besteci Maurice Ravel ise 1909 yılında hikâyeyi, Rus emprezaryo Sergei Diaghilev’in siparişi üzerine Ballets Russes adlı bale topluluğu için, orkestra ve sözsüz koro tarafından seslendirilmek üzere besteliyor. Bale müziğinin bölümleri, her bir sahnesi orijinal hikâyeden kesit alınmış olarak sahneleniyor. Müzik olarak son derece kompleks bir müzik. Kalabalık bir orkestra, iki arpın, celestanın, rüzgâr makinesinin, çokça perküsyonun olduğu zengin bir enstrümantasyona sahip bir eser. Buna ilaveten sözsüz koro, orijinal versiyonda koro sahne arkasından duyuluyor. Sözler yok, ses duyguları ifade ediyor. Hikâye içinde anlık tehlikeler, heyecan, korku ifade ediliyor insan sesiyle. Zengin armonilerin olduğu ama aynı zamanda hikâyenin kahramanların kendilerinin de müzik çalması sebebiyle tek tek soloların da olduğu bir yapıt. Genç Daphnis çok güzel flüt çalıyor, sürüsünü müziğiyle güdüyor, eserde doğal olarak flüt en ön planda. Çobanların tanrısı Pan da var. O da yine flütüyle meşhur. Onun hikâye içinde ayrı bir hikâyesi var. Hikâye içerisinde korsanlar geçiyor. Korsanların trompet sesini uzaktan duyuyoruz. Dolayısıyla hem bir bütün olarak derin, çok boyutlu bir eser, hem de tek tek solo pasajlar çok değerli.

Eserin 55 dakikasının tamamı seslendirilecek

Daphnis ve Khloe’yi sahneye taşımaya ne zaman karar verdiniz ve niçin bu eseri seçtiniz?

Kararı geçen yaz aldık. Eserin tamamının Türkiye’de ilk kez seslendirilecek olması aslında bir tesadüf. Daimî Şefimiz ve Sanat Direktörümüz Aziz Shokhakimov ile orkestramız, 2017 yılından bu yana bir gelişim içerisinde. Orkestramız son 7 yılda önemli oranda yenilendi ve yapılandı. Hâlâ kuruluş zamanımızdan bu yana bizimle olan müzisyenler var ama büyük ölçüde eğitimlerini Avrupa’nın önemli müzik okullarında tamamlayan yetkin gençlerle yola devam ediyoruz. Böyle bir gelişim yaşayan ve her konserde çıtayı biraz daha yükselten bir orkestra olarak bu eseri seslendirmenin zamanı geldi diye düşündük.

Ravel’in bu eseri, ülkemizde daha önce süit olarak seslendirilmiş olsa da biz yaklaşık 55 dakikalık tamamını seslendireceğiz. Bu esere baş koymamızın hikâyesi ve gerekçeleri bunlar.

Maurice Ravel eseri “koreografili senfoni” olarak tarif ediyor. Bale müziği de deniliyor ama bir senfoninin içinde barındırması gereken öğeleri taşıyor. Yanı sıra koreografi de var. Dolayısıyla çokça bale olmadan da seslendirilen bir eser. Eser, 3 bölümden oluşan bir bütündür.

Masis Aram Gözbek ile yollarınız nasıl kesişti?

Ekim ayındaki 100. Yıl konserinde Tekfen Filarmoni ve MAGMA Filarmoni Korosu birlikte sahne aldı. Cumhuriyet kurulmadan önceki milli istiklal marşı yarışmasına katılan besteleri seslendirmek için bir partner aradık ve bu bestelerden 4 tanesini MAGMA Filarmoni ile seslendirdik. Bu konserle çok özel ve güzel bir sınav verdik.

MAGMA Filarmoni Korosu'nu Şef Masis Aram Gözbek yönetecek

Daphnis ve Khloe’nin Aşkı’nı Tekfen Filarmoni ile birlikte sahneye koyan MAGMA Filarmoni Korosu Şefi Masis Aram Gözbek’e kendisini ve çalışmalarını tanımak amacıyla sorularımızı yönelttik.

Öncelikle DÜNYA Gazetesi okuyucularına sizi tanıtmak isteriz. Müzik yaşantınızın nasıl başladığını kısaca anlatır mısınız?

Müzik aslında hep hayatımdaydı ama çok daha sonra profesyonel olarak yapmak istediğim şey olarak ortaya çıktı. Üç yaşlarındayken, oyuncak melodikamla duyduğum her şeyi çalarak başladım. 7 yıl kadar kilise korosunda söyledim. Burada kendi kendime nota okumayı öğrendim. Okul hayatımda hep modern dans, halk oyunları gibi birçok farklı alanla ilgilendim ve hepsinden de birçok şey kaldı bana. Müzikle ilgilenmeye devam ediyordum okul yıllarında. Lisede bir müzik grubumuz vardı. Hem klavye ve gitar çalıyor, hem de şarkı söylüyordum. Ama müzikten daha çok, tiyatroyla ilgiliydim. Üniversitede Boğaziçi Matematik’i seçtim. Aynı zamanda TRT İstanbul Radyosu Çok Sesli Gençlik Korosu’nda söylemeye başladım. Birçok grupta çalıyordum, Yasemin Mori gibi profesyonel şarkıcılarla da sahneye çıkıyordum. Üniversitenin müzik kulübünde koroların olduğunu öğrendim ve Caz korosuna dahil oldum. İki sene hem koroda söyledim hem de o zamanki şefimiz Cihan’ın asistanlığını yaptım.

2007 yılında koronun şefliğini devralmam ile hayatım tamamen müzik oldu. Tiyatro da yavaş yavaş çekildi, bir tek müzik kaldı geriye. Uzunca bir süre düşündükten sonra, Boğaziçi Matematik’i bırakmaya ve müzik okumaya karar verdim. Önce Yıldız Teknik Üniversitesinde kompozisyon okumaya başladım. Ertesi yıl ise MSGSÜ Devlet Konservatuarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği. Bir yıl da orada okuduktan sonra biraz durdum. Bu arada koro devam ediyor. Herkese yeni baştan bir seçme yaparak başladık. Daha yüksek bir seviyemiz oldu, performanslarımızı sosyal medyada paylaşmaya başladık. İlgi her geçen gün arttı, okul dışından insanlar koroya katılmak istedi. Birçok farklı şehirdeki üniversitelerden davetler almaya başladık. İlk yılımızdan itibaren uluslararası çok önemli festivallere Türkiye'yi temsilen katıldık. Koro müziğinde iyice derinleşerek ilerlediğim bu yolculuk beni buralara getirdi. Yaklaşık 7-8 yıldır birçok önemli festivalde, yarışmada jüri üyesi olarak Türkiye'yi temsil ediyorum. Konuk şef olarak dünyanın birçok yerine davet ediliyorum. Gerek yurt içi gerekse yurt dışında korolarla çalışıyor, atölyeler, konserler yapıyorum.

Boğaziçi Caz Korosu, 3 kıtada 17 ülkede Türkiye’yi temsil etti

En üst düzey festivallerde Türkiye'den ilk ve genelde tek temsilci olarak yer aldık, ülkemizi 3 kıtada 17 ülkede temsil ettik. Bugün geldiğimiz noktada; yaşları 14 ile 65 arası değişen 5 bine yakın amatör koro şarkıcısı ile yollarımız kesişti. Türkiye'nin dört bir yanına koro müziği mucizesini yaymayı kendine ilke edinmiş, Anadolu topraklarının müziğini, kültürümüzü tüm dünyada başarıyla temsil etmeye, yurt içi ve yurt dışında milyonlarca kişiye ilham olmaya devam eden çok büyük bir aile olduk. Adına da MAGMA ve Boğaziçi Caz Korosu Ailesi dedik. MAGMA Filarmoni Korosu da 2017’de hayata geçen, ailemiz çatısı altındaki korolarımızdan biri. Bugüne kadar çok değerli müzisyenlerle ve topluluklarla birlikte çok gurur duyacağımız işlere imza attık. Bu nedenle çok mutluyuz ve umarım daha da güzel işlerle yolumuza devam ederiz.

Ülkemizde MAGMA ve Boğaziçi Caz Korosu Ailesi gibi başka bir örnek var mı?

Türkiye'de tabii ki çok değerli korolar var. Çok önemli işler yapan dostlarımız, arkadaşlarımız var. Uluslararası alanda Türkiye’yi temsil etmeye başladılar, özellikle de son 5-6 yılda. Elbette bizlerden çok daha önce de ülkemizi başarıyla temsil eden korolar vardı, çok değerli hocalarımızla birlikte. Aslında biz onların bıraktığı mirası devam ettiriyor, daha da ileriye taşımak için çalışıyoruz. Ama sorunuza gelecek olursak, bizim organizasyon yapımıza benzer ve bu hacimde iş yapan bir başka topluluk daha yok Türkiye’de. Bununla birlikte, koro müziğinin topluma yayılması, halkla buluşması anlamında da çok önemli bir öncülüğümüz var. Eğitim bu işin zaten çok önemli bir parçası, merkezi. Bu konuya da ekstra özen göstermeye gayret ediyoruz. Birçok çalışmamızı, daha önce hiç koro müziği deneyimi olmamış insanlarla da yapabiliyoruz. Bu daha da değerli.

“Korodaki herkes sistematik bir süreçten geçiyor”

Birkaç gün sonra Tekfen Filarmoni ile sahneye çıkacak insanların çoğunun büyük bir konser deneyimi yok mesela. Daha önce senfonik bir konserde sahneye çıkmamış veya onu da burada bizlerle deneyimlemiş olan çok kişi var koroda. Aslında buraya gelen herkes çok sıkı ve sistematik bir süreçten geçiyor. Onun sonucunda bu düzeyde performanslara ve bütün süreçlere hazır olabiliyorlar. O da artık yılların getirdiği ve sadece Türkiye'den değil, belki daha da çok yurt dışından edindiğimiz, topladığımız deneyim ve bilgi ile gerçekleşiyor.

MAGMA Korosu içerisinde eğitimle ilgili nasıl bir yapı kurdunuz?

Bir sanat komitemiz var. Birçok şeyi orda beraber konuşuyoruz. Ses eğitmenimiz herkesle tek tek ilgileniyor. Mesela bu proje özelinde konuşacak olursak, prova devam ederken yaparken herkes sırayla bireysel ses çalışmasına gidip geliyor. Özellikle amatör koro şarkıcıları için prova sürecinde çok dikkat gösterilmesi, çok hassas olunması gerekiyor. Eğer hiç dikkat etmeyip sesinizi harcarsanız daha konser gününe gelmeden sesinizde hasara bile yol açabilirsiniz. Çünkü çok tiz notalar var, çok uzun soluklu pasajlar var. Dolayısıyla doğru ses kullanımı çok önemli. Bunun yanı sıra hazırlık sınıflarımız var, zaman zaman farklı konularda da birlikte olduğumuz eğitmenlerimiz var. Buradan da duyuralım; bize katılmak isteyenler, bizimle çalışmak isteyenlere kapımız açık. Aslında üniversite öğrencileri itibarıyla burada herkese yer var. Bizim için önemli olan gerçekten severek ve isteyerek çalışmak.

En önemlisi ise, bu kültürü en sağlıklı ve en tutkulu şekilde yaymak, her zaman en iyisini hedeflemek ve hiçbir zaman “tamam, ben oldum” dememek. Kendimizi geliştirmeye, eleştiriye, yeniliğe açık olmak ve her zaman daha iyisi için daha da çok çalışmaya hazır olmak bizim öncelikli şartımız. Müzik bölümü, müzik eğitimi ya da konservatuvar mezunu ya da öğrencisi olmayabilir ama çok yetenekli olabilir, burası için yapabileceği şeyler vardır ve bu saydığım özelliklere sahiptir. Kesinlikle burada yeri var.

“İmza attığımız her başarıyı ‘sıfır’ imkânla yaptık”

MAGMA Korosunu gelecekte nerede görüyorsunuz? Bu konudaki hedefleriniz nelerdir?

Öncelikle yapımızı daha da kurumsallaştırmaya çalışıyoruz. Kaynak eksikliğiyle bu çok kolay bir süreç değil. Bugüne kadar kendi çabalarımızla geldik. Bir kurumun aslında başarısını test edebileceğimiz en temel şey, başladığı tarihten bugüne kadar göstermiş olduğu istikrar ve süreklilik.

Dünyadaki çok önemli koroları geçip dünya şampiyonu olabilmemizin ya da koro müziğinin zirvesi olarak gösterilen bir festivale davet edilen sayılı korolardan biri olabilmemizin arkasında büyük bir emek ve özveri var. Bu başarı sadece çok istekli, çok hevesli ve aynı zamanda da ne yaptığını bilen gençler sayesinde geliyor. Şu ana kadar başardıklarımızın çoğunu sıfır imkânla yaptık. Sıradaki adım ise biraz daha profesyonelleşebilmek, kurumsallaşabilmek. Daha iyisini yapabilmek için aslında en önemli hedefimiz maddi anlamda bir rahatlığa kavuşmak.

Tekfen’le yollarınız nasıl kesişti?

Tekfen’in “Filarmini” diye bir projesi vardı. İletişimimiz yıllar önce öyle başladı diyebilirim. Onu takvimimiz, koşullarımız uymadığı için gerçekleştirememiştik. Ancak iletişimimiz hep devam etti ve ekim ayında 100. Yıl konseri için bir araya geldik.

“Merve Dizdar, bu role yakışacak bir isim”

Anlatımı yapacak olan tiyatro sanatçısı Merve Dizdar ile nasıl bir araya geldiniz?

Dori Kiss Kalafat: Anlatımın bir kadın tarafından yapılmasını istedik. Aklımızdaki isimlerden biri de Merve Dizdar’dı. Sağ olsun çok da severek çalışmayı kabul etti. Rejide yıllardır iş birliği yaptığımız Yiğit Sertdemir var. Temsilin kostümü ve dekoru ise Candan Seda Balaban tarafından tasarlandı. Antik Yunan tragedyasında aslında anlatıcı korodur ama burada koro konuşmuyor! Bale, anlatımın çok önemli bir öğesi ancak biz bu görevi bir anlatıcıya, tüm eser boyu sahnede kalacak olan tiyatrocu Merve Dizdar’a emanet ediyoruz. Hikaye, Merve’nin kendi fiziksel özellikleri, karakteri, yapısı ve davranış biçimiyle buluşuyor. Yani kendi sadeliği, saflığı, duruluğuyla pastoral bir hikâyenin anlatıcısı kimliği ile bence doğru bir eşleşme oldu. Bu role çok yakışacak bir isim. Dizdar, Khloe’yi nasıl hayal ediyorsak, o da öyle giyinecek. O da, sanki hikâyeye tanıklık eden biri gibi olacak.

Daphnis ve Khloe’de sahnede 85 kişilik koro olacak

Bu konser için 65 kişilik kadromuzla haftada iki bazen üç gün yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Ayrıca Finlandiya, Fransa, İtalya, İrlanda, Norveç, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye’den üyeleri bulunan, benim de bir parçası olduğum uluslararası Utopia & Reality Chamber Choir da bize eşlik edecek ve sahne üzerinde 85 kişilik bir koro olacağız. Çok iyi hazırlanıyoruz, çok da heyecanlıyız. 28 Mart akşamı hem koro hem orkestra ve tabii ki Merve Dizdar’la unutulmaz bir deneyim yaşanacak. Bu buluşma için sabırsızlanıyoruz. Aynı zamanda 30 Mart’ta, Utopia & Reality Chamber Choir’ın kendi solo konseri olacak. Onları İstanbul’da ağırlıyor olmanın heyecanını yaşıyoruz.