Pera Müzesi'nde kırk yıl hatırı olan sergi

Müzede açılan “Kahve Molası, Kütahya Çini veSeramiklerinde Kahvenin Serüveni” sergisi,ziyaretçilerini hem kahvenin hem de çininin tarihinde yolculuğa çıkarıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-013.jpg

Malum, mübarek günlerdeyiz. Ramazan’ın gülü nasıl güllaçsa, iftarın gülü de şöyle okkalı bir kahve. Ee n’apalım ki bu da bizim milli tutkumuz, hem de taa Kanuni Sultan Süleyman devrinden beri. Bir fincanı için 40 yıl hatır sayan bizler için bu mis kokulu, esmer tenli güzelin tarihine mini bir yolculuk edebileceğimiz bir sergi var şu günlerde İstanbul’da: “Kahve Molası, Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni.” Suna-İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin tek bir salonunda açılan sergi, Pera Müzesi’nin Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyon sergisinin, kahve ana teması odağında yenilenmiş hali. Müdavimlerinin bildiği gibi, 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan dönemde Osmanlı sanatının en önemli bölümlerinden Kütahya Çini ve Seramikleri, müzenin üç büyük koleksiyonundan birini de oluşturuyor. “Kahve Molası, Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni” sergisi, işte bu koleksiyondan derlenen 105 parça eserden oluşuyor. 
Peki, Zeynep Ögel ve Ulya Soley’in koordinatörlüğünde hazırlanan sergide neler var: Etiyopya’da keşfedilmesinin ardından 15. yüzyılda İstanbul’a teşrif eden, kısa sürede yaygınlaşan ve bir ritüeli oluşan kahveyi hem sunum araçlarıyla, hem de çevresinde şekillenen kahvehane kültürüyle ele almış sergi. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı demlerinden, farklı sosyal konumlarından insanların kahve -ve yanında illa nargile ya da çubuk- keyfi yaparkenki fotoğrafl arı serginin ana malzemesi olan çinileri süslemiş, desteklemiş. Dijital ekranda ya da camekân içindeki panolarda gülümseyen yüzyıllar öncesinin İstabulluları arasında Melling’in hayalgücünün ürünü olanlar da var, Fransız Okulu’na ait tablolardan parıldayan güzel hanım sultanlar da, Tophaneli bıçkınlar da, Freres Biraderlerin ölümsüzleştirdiği seyyar kahvelerin kahvecileri ve müşterileri de. Kahve etrafında şekillenen çeşitli rutinleri, ritüelleri, ilişkileri ve kamusal alan, toplumsal rol, ekonomi gibi modernizmle bağdaştırılan kavramları, kahve kültürü ve bu kültürün gelişmesine katkıda bulunan Kütahya seramik üretimi ekseninde inceleyerek gerçekten hoş bir tasarımla sanatseverlere sunulan “Kahve Molası, Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni” sergisinin ana malzemesi elbette çini objeler. Neler mi var derseniz: Fincan, fincan zarfı, sütlük, ibrik, kahve güğümü, sigaralık, kül tablası, şekerlik, bardak ve pipo gibi çiniden yapılmış pek çok obje. Objelerin üstlerine de gülümseten anektodlar serpiştirilmiş slogan olarak. Keçecizade İzzet Molla’dan “Bu fincanı siz İstanbul’a gönderiniz; orada her şeye bir kulp takarlar!”ı ve Laedri’nin “Kahvenin ab-ı hayat olduğuna şüphen mi var?”ıysa âdeta serginin sloganlarına dönüşmüş. 

Özetle, kahve ve çini tarihine mini bir gezinti vaat eden sergiyi, hem kahve tiryakileri hem de çini meraklıları fırsat yaratıp görmeli. Haa, diyelim ki göremediniz, o zaman da Pera Müzesi’nin “Küçük Kitaplar Serisi”nden yayınlanan “Kahve Molası: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni” kitabını alır, okursunuz artık...

Osmanlı’nın ilk toplu sözleşmesi çinicilerle
Kahvenin yanı sıra 16. yüzyıldan itibaren gündelik hayatın değişiminde önemli rol oynayan ve bir anlamda Osmanlı’nın sosyal medyası olan kahvehaneleri de inceleyen seçki, seramik sanatını günümüze dek yaşatan Kütahya’nın zengin üretimini bir ebir yansıtıyor. Serginin ilginç parçalarından biri de -orijinali değil tabi, bir panosu- bir toplu sözleşme. “Toplu sözleşme mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki; 1766’da, Kütahya’da fincan üretiminin yoğun olduğu dönemde Kütahyalı fincancılarla detaylı bir sözleşme yapılıyor, hatta bu, Osmanlı döneminde bilinen ilk toplu sözleşme. Sözleşme, 13 Temmuz 1766’da -yani 4 gün sonra tam 248 yaşında olacak- Kütahya Eyalet Divanı’nın bir toplantısında akdediliyor. Vali Ali Paşa huzurunda yapılan anlaşmaya göre; fincancı kalfaları 24 işyerinde üretecekleri 100 adet has fincan karşılığında 40 akçe alıyorlar. Bir kalfanın günde işlemesi gereken fincan sayısı 150. Usta bu işe 60 akçe ödüyor. Çıraklarsa günde 100 bayağı fincan yaparlarsa 24 akçeye hak kazanıyorlar. Bütün zarfl arın tanesi 1 kuşama imal olunuyor, 100 has fincan 4 akçeye perdahlanıyor. Kalfalar bu anlaşmada belirtilen hükümlerin dışında bir istekte bulunamıyorlar, 24 işyerinden başkası açılamıyor, kalfalardan ya da çıraklardan düzeni bozmaya kalkan olursa ölüme bedel kürek cezasına çarptırılıyor. İşte böyle.

kitap-001.jpg