Ya cep telefonumuz susuverirse?

Şehir Tiyatroları'nda perde açan “Ölü Adamın Cep Telefonu”, kaliteli bir komedi seyretmek isteyen tüm tiyatroseverlere hitap ediyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nermin SAYIN

İSTANBUL - Sarah Ruhl’u hepimiz, İDT’nin birkaç sezon önce sahnelediği “Temiz Ev”le tanıdık. Sanatçının kendine özgü “haşin ve hazin” mizahını daha da ortaya koyan “Ölü Adamın Cep Telefonu” ise bu sezon Şehir Tiyatroları’nda perde açıyor. Hem de başarılı aktör Arda Aydın’ın ilk rejisi olarak. En son söyleneceği baştan söyleyeyim: Yapıt, birbirinden değerli oyuncularının katkılarıyla gerçekten keyifl i bir seyirlik olmuş. 

Dilimize İrem Arslan Aydın’ın kazandırdığı “Ölü Adamın Cep Telefonu”, sıradan bir günde, sıradan bir kafede başlayan ve hiç de sıradan devam etmeyen olayları öykülüyor. Kafede bir şeyler yazmaya çalışan iyimser ve hayalperest Jean, yan masadaki adamın ısrarla çalan telefonundan rahatsız oluyor. Sonradan adının Gordon olduğunu öğrendimiz adamı uyarmak için masadan kalkıp yanına geldiğinde, telefonun sahibinin ruhunu çoktan teslim ettiğini anlıyor. Israrla çalan telefonu açan Jean, o saniyeden itibaren kendine bir görev ediniyor: Gordon’ın son anlarını yakınlarına anlatmak, hatta biraz süsleyerek onlarda güzel bir veda tadı bırakmak. Niyet iyi, fakat uygulamak pek kolay değil. Zira Gordon’ın çevresi tuhaf tiplerle dolu ve anlaşılan bütün hayatı boyunca onlara pek de iyi davranmamış. 

Ruhl’un oyunu pek çok şey üstüne. İlişkilerimiz, yaşam-ölüm, cep telefonu tutkumuz, iletişimsizlik yeteneğimiz ve insanın söylediği yalanın sonunda kendisini de ele geçirmesi gibi pek çok temayı son derece keyifl i ve uçucu bir hafifl ikle işlemiş yazar. Hani, “Biri ancak unutulduğu zaman ölür” önermesi vardır ya, onu da “Biri ancak cep telefonundan arayan kalmazsa ölür”e çevirmiş oyun. Hem Gordon’ı, hem de onun erkek kardeşi Dwight’ı oynayan Arda Aydın da ilk rejisinde tüm bu karamizahın üstüne gitmeyi ve oyuncularının da müthiş katkısıyla eğlenceyi köpürtmeyi deniyor. Doğrusu başarıyor da. İlk anında danslı-cümbüşlü selamına kadar yüksek tempolu, metni doğru anlamış ve kendi yorumunu ortaya koymuş bir röpriz bekliyor seyirciyi. 

Oyuncularının müthiş katkısıyla dedim; çünkü gerçekten de bu sezon oyuncuların içinde olmaktan bu kadar keyif aldıkları çok az oyun izledim. Nergis Çorakçı, en az Gordon kadar tuhaf annesi Bayan Gottlieb’de iyi bir komedyen de olabileceğini kanıtlıyor bir kez daha seyircilere. Defalarca tekrarladığı “Yaşlanıyorsun, kaç yaşındasın?” repliği, bende yıllarca yaşayacak. Yeliz Gerçek, oyunun romantik, kendi dünyasında yaşayan “tatlı” Jean’i. Doğrusu Yeliz Gerçek kadar bu role yakışacak aktris zor bulunurdu. Pelin Budak egzantrik eş Hermia’yı yer yer abartsa da “güzel abartıyor.” Metres Carlotta’da Nurseli Tırışkan da bir seksi kadın parodisi olarak sahnede. Arda Aydın’sa bir “şeytan” Gordon, bir “melek” Dwight. Ve de hem şeytanın hem de meleğin defoları var, metin gereği. Doğrusu yorucu bir işin altından tereyağından kıl çeker gibi kalkıyor. Özetle, güpgüzel bir ekip buluşmuş. Bu anlamda cast’ı için de yönetmeni kutlamak lâzım.