Elli yıldır 'sanatçı duruşu'ndan ödün vermemeyi seçti

Mehmet Güleryüz, yapıtları kadar dikbaşlılığıyla da konuşuluyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yurtiçi ve yurtdışında açtığı çok sayıda sergiyle sanat hayatında elli yılı geride bırakan çok yönlü bir sanatçı; ressam, oyuncu, dekor ve kostüm tasarımcısı, eğitmen, galerici Mehmet Güleryüz, 16 Ocak Cuma günü İş Sanat Kibele Galerisi'nde retrospektif bir resim sergisi açıyor. Sanatçının çok sayıda resmi ile heykel, gravür ve desenlerinden örneklerinin yer alacağı sergiye, eleştirmen Wendy M. K. Shaw tarafından yazılan kapsamlı bir kitap da eşlik edecek. "Haftanın Konuğu" Mehmet Güleryüz ile sohbetimize, 28 Şubat'a kadar sürecek olan bu sergiden söz ederek başlıyoruz.

"Retrospektif, bütün yapıtlarınızın görülebileceği bir toplu sergidir. Bir yekûnu gözden geçirmektir. Akademi'ye girişimin ellinci yılı (1958) ve yetmiş yaşım dolayısıyla İş Bankası böyle retrospektif bir sergi teklifinde bulundu. Sergi ve beraberinde bir kitapla bu elli yılı bir araya getirmek oldukça yoğun bir mesai gereksindiriyor. Bu süreçte bunları toparlama, gözden geçirme ve elli yılın bütün yapıtlarından örnekleri bir sergide gösterebilmek, ancak geniş alanlarla mümkün. Bu anlamda Türkiye'deki en büyük galerilerinden birisi olması dolayısıyla İş Bankası Kibele Sanat, bu serginin oluşması için uygun bir mekândı.

Retrospektif sergilerin şöyle bir önemi de var bildiğiniz gibi: Sanatçının gözden kaçmış, unutulmuş, özel koleksiyonlara geçmiş, müzelerde bulunan, kendi elindeki koleksiyonda yer alan yapıtlarının görülebilmesini sağlıyorlar.

Bu arada, sanat tarihi için de değerli sergilerdir retrospektifler.

Sanatçı yönünden ise bütün işlerini tekrar görebilmesi açısından çok önemlidirler. Gariptir, insan birçok resmini unutuyor. Fotoğraflarla, kitaplarla tekrar tekrar gösterdiğiniz halde gözden kaçmış, daha doğrusu toplumun gözünden kaçmış resimler oluyor; onları bir araya getirmek de çok önemli.

Türkiye'de sanat tarihi oluşturulurken retrospektiflerin epey fikir verici olduğunu düşünüyorum."

Bunun iyi bir örneği, 2007 yılı sonlarında santralistanbul'un açılış sergisi olarak tasarlanan "Modern ve Ötesi"ydi. 1950-2000 arasındaki 50 yıllık tarihi kapsıyordu. Türkiye'deki sanatsal üretimin dönüşüm sürecini ortaya koymayı ve tartışmayı hedefleyen sergi, yüzün üzerinde sanatçı ve/veya sanatçı grubunun yaklaşık 450 eserini bir araya getiriyordu. Sizin de yapıtlarınız vardı.

"Bu sergide, Türkiye'deki görsel sanatların bir dökümü yapıldı."

Yüze yakın yapıt sergilenecek

İş Sanat'taki sergi de Mehmet Güleryüz'ün ve tabii ki resim tarihimizin ipuçlarını içerecek, müzeler ve özel koleksiyonlardaki işleri de kapsayacak

"İstanbul Modern'de özel bir salonda toplu işlerim var. Yedi resmim bulunuyor orada. Diğer müze ve özel koleksiyonlardaki resimlerin, ancak bazılarını alabiliyoruz bu sergiye. Hâlâ toplama aşamasındayız, ama sergilenecek yapıt sayısının yüz civarında olmasını planlıyoruz."

Bunca yapıtın arasında sergilenecekleri seçebilmek için iyi bir arşive sahip olmak gerekiyor. Birçok sanatçıdan bu konuda yakınmalar duymuşumdur hep...

"İyi bir arşivci olmak zorundasınız. Bu arada,  kendi resimlerimden oluşan bir  koleksiyonum var. Başından itibaren satmadığım, elimde tuttuğum bir koleksiyon bu... Dolayısıyla çok erken bir tarihe inebiliyorum.

Bizim kuşak, bizden öncekiler gibi resmin meslek olmadığı, çok fazla satış imkânının bulunmadığı, hatta âdeta bir aldırmazlığın hakim olduğu bir dönemden geliyor. Bense ürettiklerimin ve sattıklarımın hep hesabını tuttum.

Şöyle de oldu; her zaman yaptığım işlerin kendimce ve o dönemin değerlendirmelerine göre fiyatlandırılmalarını istedim. Eğer o rakamı bulamadılarsa kendi koleksiyonuma aldım. Açtığım sergiler sıfır satışla kapanırdı, o zaman bir çeşit de cezalandırma gibi alırdım. İlla satılsınlar diye ne fiyat indirdim, ne de böyle isteklere yumuşak yüzlü davrandım... O yüzden benim epeyi bir koleksiyonum oldu!.."

Mehmet Güleryüz'ün yalnız mesleğinde değil, her zaman sanata ve hayata karşı bir duruşu var. Verilen Devlet Sanatçılığı'nı kabul etmemesi, iptali için dava açması ve ettirmesi bunun örneklerinden yalnızca birisi.

"Duruş sadece bir alanda olmaz, bunu politik tavrınızda da, sanatsal tavrınızda da, insanlarla ilişkilerinizde de göstermek gerekiyor. Ben zor bir adam olarak bilinirim. Zorluk şu; bazı şeylerin gereğine inanıyorum, bazı şeylerin kendi akıl süzgecimden geçmesi gerektiğine inanıyorum; hem karakterim dolayısıyla, hem değerlendirmelerim dolayısıyla, hem de sanatçı olarak yüklenmek zorunda olduğum sorumluluk dolayısıyla...

Resim yapmak, yazı yazmak, tiyatroyla uğraşmak, sinema... bütün bunlar bir duruşla, prensiplerle ilgili. Bu prensiplerin başında da mesleği korumak var. Onun bir değeri olduğunu bilmek ve o değerin bilinmemesi karşısında onu korumak. Kolay da bir şey değil, çünkü giderek çevrenizde eksilmeler oluyor, aynı yolda yürümeye başladığınız kişiler bazen ayrılıyorlar. Sonuçta yalnızlık söz konusu. Bu yalnızlık da aslında bir bakıma bu tavrın ödülü gibi..."

Ayşegül Sönmezay'ın onunla yaptığı uzun soluklu, 120 kasetlik bir nehir söyleşi var. "Güldüğüme Bakma" adıyla İş Bankası Kültür Yayınları arasında kitaplaşan bu söyleşide Güleryüz, sadece kendini, kavgasını ve başarılarını değil, Türkiye'nin sanatsal ortamını deşifre ediyor, "sanatçıyım" diye kendine bir yer edinmeye çalışanları, Akademi çevresinde olup bitenleri anlatıyor. Burada da "sivri dilli" olduğundan, lafını esirgemediğinden kitap epey bir yankı uyandırdı...

"Anılar tarihi oluşturur"

"Kıyamet kopardı. Eğer çocukluğunuzdan itibaren başlıyorsanız anlatmaya, ilk doğru sizi doğruya, ilk yalanınız da sizi yalana bağlar. Her şeyi üç yaşınızda doğru söyleyip, on beş yaşınızı es geçerseniz, kırk yaşınızdaki bir durumu farklılaştırırsanız olmaz. Bazı şeyleri anlatmayı yüklenmek kolay olmuyor. O nedenle çok karşı çıkan oldu, ama onlardan daha çok bu olayların her noktadaki şahitleri var, onlar tarafından da doğrulandı ve çok gerekli olduğu söylendi. Bu kitapta ben, iki sanatın tarihi ile ilgili sıralamalar, anektodlar ve vakıalar anlattım. Bence anılar, tarihi oluşturur, tarihin önemli bir dayanağıdır bu şahitlikler."

Mehmet Güleryüz'ün sözünü ettiği ikinci sanat tiyatro. O, 1998-2001 yılları arasında İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen "Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor" oyununda rol aldı ve çeşitli sinema filmlerinde aktörlük yaptı.

"Resim de tiyatro da çok erken yaşta bünyemde bulduğum olgulardı ve onların dürtülerini takip ettim. Tabii ki resim daha ağır bastı. Ama resim öğrenimi görürken, ona paralel olarak çok ciddi bir tiyatro öğrenimi aldım, ama bu konservatuarda olmadı da özel kurslarda ve tiyatrolar bünyesinde gerçekleşti. Yönetmenlerin yaklaşımları, oynadığınız oyunlar, katıldığınız tiyatro gruplarının bakış açıları, tiyatroyu algılayışlar... Bu süreçte çok şey öğreniyorsunuz. Zaten kendi yapınız ve görüşleriniz doğrultusunda bir kalite anlayışınız oluşuyor, onu cevaplayabileceğiniz ortamlara katılıyorsunuz."

Yeniden kitaba dönecek olursak, orada sanat yaşamının kırk yılı anlatılıyordu Güleryüz'ün. On yıl daha geçti. Yeni bir çalışma muhakkak vardır:

"Evet hazırlanan bir kitabım var. Birinci kitaba paralel çıkacak. Yine Ayşegül Sönmezay ile hazırladık, şimdi son dönemindeyiz. Ve bu, daha teorik, daha analitik bir çalışma. Kendi resmim, sanat eğitimi, filozofi ile ilgili geniş kapsamlı bir etüt. Adı da belli, ama şu anda onu söylemek istemiyorum. Şu andaki retrospektif kitabı tamamlansın, bir nefes alayım, onu ele alacağız tekrar."

Yıl sonunda Ankara Galeri Nev'de, 1958'de girdiği Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrencilik yıllarından bu yana gerçekleştirdiği tuvaller, desenler, heykeller ve gravürlerden oluşan bir sergi açmıştı Mehmet Güleryüz... Özellikle 1960 ve 1970 yıllarına ait eserler arasında, o yıllardan sonra ilk kez sergilenecek olan önemli parçalar yer alıyordu bu sergide. Ayrıca sanatçının 1970'li yıllarda üzerinde çalıştığı kâğıt hamuru heykellerine bir dönüş olarak da yorumlanabilecek son dönem heykel çalışmalarından çarpıcı bir örnek de vardı. Galeri Nev'deki bu sergiye, 1998 yılında yine Nev tarafından yayımlanan Güleryüz kitabının, yazar ve sanat tarihçisi Nan Freeman tarafından genişletilerek kaleme alınan ikinci baskısı da eşlik etmişti. Şimdi, İş Bankası'ndan çok daha oylumlu bir kitap geliyor...

"Metni Wendy Shaw ait olan -o da sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni-, İngilizce yazılıp Türkçe'ye çevrilen bir kitap bu. Yanılmıyorsam beş yüz altmış sayfalık bir döküm var. Buradaki yaklaşım, belli yapıtlar üzerinden analizlere dayanıyor, bu arada diğer kitaplarda olmayan yapıtlar ve yeni resimler de basıldı retrospektif kitabında."

Yani Kibele'deki sergide en yeniler de olacak...

"Galeri x-ist'de 'Resepsiyon' diye 2008 tarihli tuval üzerine yağlıboya çalışmalarımdan oluşan bir sergi açılmıştı. 20 Aralık'ta kapandı. Oradan da yapıtlar olacak..."

Ana teması "insanlık durumu" olan Güleryüz'ün, insanı anlamak, resimlemek, göstermek ve ona müdahale etmek konusundaki arzusu, sanat hayatı boyunca en temel meselelerinden biri oldu. Bu nedenle yoğun bir biçimde üretiyor. Çoğu büyük boyutlardaki çalışmalarını nerede yapıyor?

"Farklı atölyelerde çalışıyorum. Şu anda üç atölye söz konusu. Asıl büyük atölyem Kadıköy'de. Kapıları üç buçuk metre, beş buçuk metre tavanlı... Büyük boy boya resimlerimi genelde orada çalışıyorum. Demirciköy'deki evde de bir atölyem var. Kazancı Yokuşu'nda, oturduğum evde desenlerimin olduğu, desen çalıştığım bir atölyem var. Bir de ders atölyem bulunuyor. O da Tünel'de. On, on beş kişilik öğrenci grubum var. Onlara alternatif bir eğitim veriyorum. Kendime ait bir metodum var. Ona katlanabilen öğrencilerle çalışıyoruz."

Katlanma!

"Katlanması gerekiyor. Ben, Akademi'deki hocalığımda da, Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki hocalığımda da, Bilgi Üniversitesi'ndeki sertifika programlarında da öyleydim ve 1985'te Bilsak'ta başladığımız, Bilsak'ın kapanmasından sonra geçtiğim Tünel'deki atölyemde de böyleyim.

"Görülmeyen yeteneğe inanıyorum"

Öğrencilerle ön bir anlaşma yaparım. Benim için yetenek, devamlı sorguladığım bir şey olduğundan kendimden yola çıkarak 'Görülen bir yetenek ile görülmeyen bir yetenek arasında nasıl bir eğitim söz konusudur'u düşünürüm. Çünkü resimde görülmeyen yeteneğe çok inanıyorum."

Retrospektif sergiler, sanatçının bir çeşit kendiyle hesaplaşması, belki de o günden sonrası için yeni bir sayfa açması...

"Kapanıp bütün meseleleri gözden geçireceksiniz. Bu retrospektif de benim için bir nokta; yeni bir sayfa açmak, yeni bir paragraf yapmak. Bir muhasebe yapıyorsunuz ve bir sonuç alıyorsunuz. Elli senenin muhasebesi... Böyle değerlendirmeleri ara zamanlarda da yaptım. Benim önem verdiğim şey yapımı bozmamak, bir inatla bu yapıya bağlı olmak değil, bunu, gerçekte sınayan bir bakışla değerlendirmek. Bununla epeyi uğraşıyorum. En önemli sorun da bugüne kadar oluşturabildiklerimi sürdürebilmek."

Peki, sonuçtan memnun mu?

"Toplamı gördüğüm zaman onun hakkında fazla bir şüphem olmuyor. O süreci onaylıyorum."

Yaşanan kriz... Sanat piyasasını nasıl etkileyecek?

"Ben bu krizin sanat sektörüne yansımasını doğru bulmuyorum. Çünkü şimdiye kadarki değerleri, ki sanatta koleksiyoncularla, galerilerle, sanatseverlerle piyasayla oluşturulmuş bir değerler bütünü var, oluşturanların dürüstlüğü çok önemli. Kriz var resim almıyoruz, alırız ama şu kadar aşağı indirin gibi tekliflerle yaklaşılırsa, bu doğru gibi görünebilir bundan yararlananlar olabilir, sanatçıların buna direnmesi gerektiği kanısındayım. Hiç satış yapmama ihtimalleri de olabilir, ama direnilmelidir.

Şu anda piyasa eğer belli dayatmalarda bulunursa iyi niyetli değildir. Gerçek koleksiyoncu – ben de bir koleksiyoncuyum- çok sevdiği ve inandığı bir şeyi koleksiyonuna katmak veya katmamak için mazeret bulmaz, kriz mazeret olmamalı."

Ülkemizde resim piyasası

Mehmet Güleryüz'den ülkemizdeki resim piyasasını da değerlendirmesini istiyorum...

"Şimdi bu soru karşısında söyleyeceğim her şey çok yanlış anlaşılabilir, ama şunu söyleyeyim ki bu piyasanın ne olduğunu gerçekten bilenler vardır, ama bunu ifade etmezler. Niye ifade etmezler, çünkü oyunlara ve spekülasyonlara çok açık bir piyasadır bu.

Toplu alımlarla piyasa değeri, ederi düşük belli resimleri toptan kapatıp sonra kendileri arasında birbirlerine satış yaparak değerini yükseltme gibi yöntemler, bütün dünyadaki klasik yöntemlerdir. Bizim piyasamızda da son yıllarda müzayedelerde bu tür şeyler görülüyor. Bunları söylediğinizde müzayedelerden de tepki alıyorsunuz. Bunu da göz önüne alacaksınız.

Bir tek güveneceğiniz şey, sizin kendi gerçek değerleriniz, sizin piyasaya nasıl baktığınız. Ama her doğru da doğru cevaplanır, yerini bulur diye bir şey yok. Tam tersinin olması da çok mümkün. Böyle bir ortamın içine girildi. Burada da değerlendirmeler yapılacak. Sonuçta oyunlar çoğaltılırsa kendini de zedeler. Elden bazı şeyler kaçar. Eğer sistemi ele geçirenler bu işi sürdürürlerse, inançlar yitirilir. Bu inançların yitmesi herkesin zararınadır. İnanılırlığı yitirmemek gerek."

Resimde alternatif eğitim

"Resme başlamaya sevk eden, sen resim yapabilirsin diyen karar -ki bu biraz da dış karardır- çoğunlukla el yeteneği ve göz hafızasıyla olur. Bunun dışında içinde resim düşüncesi ve duygusu olanlar için fırsat yoktur. Halbuki bence resmin en önemli dayanağı odur. Sadece 'çok seviyor musunuz?' diye sorarım ben öğrenciye. İş göstermelerini istemem. Bu soruyu epey bir miktar sorarım. Eğer hepsinde çok seviyorum derlerse, o zaman tamam siz gelebilirsiniz derim. Bu, benim önereceğim her şeye uyacağı anlamına gelir. Ondan sonraki bütün sorumluluk bana aittir. Ve bunu ortaya çıkarabilmek için de önce boya, renk ile başlatırım. Desenden başlatmam, -ki ben desenciyimdir- tersine deseni hep geriye bırakırım. Boya, alan ve renk ile karşılaşmasını ve özgürlüğü bünyesinde sağlamasını, o alanı kullanacak bir özgürlük oluşturmasını isterim. Ondan sonra o izlerin nedenlerini buldurmaya yöneltirim. Bedenin ve duygunun aslında ne tür işaretler ortaya çıkardığını araştırmasını, sonra bunların anlamlandırmasını ve bilgi olarak karşılıklarını buldurmak isterim.

Oradan gittiğinde resmin en iç noktasından başlamış olur. Herkesin çok büyük sonuçlar elde etmesi meselesinden çok katılanların resmi doğru anlaması önemli. Bu meseleleri tartışır ve bunların insan yapısıyla paralellerini çizerken; hem psişik alanını, hem fiziğini hem de bütün bunların bir kültürle beslenmesi ve güçlenmesi meselesini tam anladıkları noktada zaten resme yaklaşıyorlar.

Resme benzeyen şeyleri yaptırabilmek çok kolay ve ne yazık ki okullar bu yolu seçiyorlar ve o hocalar, bunu başarı olarak görüyorlar. Fakat burada bir kandırma söz konusu. Çünkü tüm bunların dört yılda olabilmesi mümkün değil. Şöyle bir şey; öğrenciyle beraber koşacaksınız, zaman zaman onun önünde koşmanız lâzım, geri dönüp tekrar yanında koşmanız lâzım. Nefes nefese bir şey bu. Eğer çok sevmiyorsanız  ve karşınızdakinin yapacağına gönülden katılmıyorsanız yapılmaz. Akli bir yanı yok bunun. Çok ilginçtir; hocalık falan da değildir bu, bir kılavuzluktur."