Kalite, çok önemli bir gösterge

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Şefika Kutluer

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

1979 yılında üstün başarı ile Ankara Devlet Konservatuarı'ndan mezun oldu. Kariyer çalışmalarına Viyana'da ve Roma'da S. Cecilia Akademisi'nde devam etti. Viyana'da Uluslararası Flüt Yarışması'nda dünya birincisi oldu. 1995'de Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü'nü alan sanatçıya, 1998 yılında Devlet Sanatçısı unvanı verildi. "Hungarian Foundation for Performing Arts" tarafından verilen 2000 "Inter-Lyra" ödülünü kazandı. 2009 yılında İtalya Cumhurbaşkanı'ndan İtalyan Devlet Nişanı aldı. Sony Classical tarafından çıkarılan "Carmen Fantasy" adlı albümü "Altın CD" ödülüne layık görüldü. Bach Sonat CD'si American Record Guide eleştirmenlerince yılın en iyi 2. CD'si seçildi. Bütün CD'lerini "Altın CD Koleksiyonu" etiketi ile yayınlamakta olan Gallo International firmasından "Gallo Altın CD Koleksiyonu" ödülü aldı. Dünyanın dört bucağında çeşitli konser turnelerine çıktı, uluslararası müzik festivallerine katıldı, radyo-televizyon programları, uzmanlık sınıfı ve atölye çalışmaları yaptı.

İspanya sarayında kral ve kraliçenin huzurunda, Japonya'da Prens Mikasa'nın himayesinde konserler verdi. New York Times eleştirmeninin taktığı unvanla "Sihirli Flüt" diye tanınan sanatçı, dünyanın pek çok yerinde televizyon ve radyo programında çaldı, ünlü şef ve orkestralarla konserler verdi, CD kayıtları yaptı. Ian Anderson, onun için "Şefika's Tango" adlı bir eser besteledi. Jethro Tull ile "Şefika's Tango" eserin de seslendirildiği konserler yaptı. Claude Bolling ile Jean Pierre Rampal'in anısına konserler verdi.

Evet, bu haftanın konuğu Şefika Kutluer... Kendisiyle konser vermek üzere geldiği Mersin Uluslararası Müzik Festivali'nde konuştuk... Ve söze Mersin'le başladık:

"Mersin'e konser için ilk gelişim, ama bölgeye değil. Eşim Tarsus Amerikan Kolejli olduğundan biz her sene geliriz, okulunda arkadaşlarıyla hasret giderirler… Onun için buraların doğasını da bilirim ve çok severim..."

Buraya gelmeden önce Ankara'da bir resitaliniz vardı değil mi?

"Evet, benim için anlamlı bir konser verdim, Japonya'daki felâket nedeniyle: ‘Yalnız Değilsin Japonya.' Japonya'nın başına gelenleri – dünyadaki her ülkenin başına gelebilir - tekrar hatırlatmak ve insanları biraz aklıselime davet etmek içindi. Temayı güçlendirmek üzere sahnede kimono giydim. Japonlar kimonoyu çok önem verdikleri günlerde giyiniyorlar. Dört Japon beni bir saatte giydirdi. Kimono çok zahmet isteyen bir Japon giysisi… Bu etkinlik, kimononun nasıl giyildiğini, Japon gelenekleri görüp tanımam açısından da faydalı oldu."

Buradan nereye gideceksiniz?

"Tekrar Ankara'ya döneceğim. Orada konserlerim var, provalarım başlayacak."

Bu arada Şefika Kutluer Festivali'nin ikincisinin hazırlıkları da sürüyor olmalı...

"Evet, ilkini geçen sene gerçekleştirdiğim bu festivalle bugüne kadar dünyada çalıştığım orkestraları, orkestra şeflerini Ankara'ya getirmeyi hedefledim. Çünkü klasik müziği dünyanın en iyi müzisyenlerinden, en iyi orkestralarından, en iyi şeflerinden, kaliteli yorumlarla dinlesinler istedim. Ankara'ya genellikle iyi yabancı orkestralar gelmedi bugüne kadar."

Doğu batı buluşması

Böyle bir festival düzenlemekteki amaçlarınızdan söz eder misiniz?

"Festivalin teması ‘Doğu Batı ile buluşuyor.' Tabii ki doğu'dan da müzisyenler gelecek, o ülkelerin halk müziklerini dinleyeceğiz. Halkların yakınlaşması açısından çok faydalı olacağını düşünüyorum. Ayrıca ortak projeler üretebilmek için birtakım araştırmaların başlaması ve yeni yeni ortak eserler çıkması yönünde çalışmalara da ağırlık vermek istiyorum. Yine bu festivalle bugüne kadarki müzik literatürünün belki daha da gerisine gidip birtakım araştırmaları sunmak istiyoruz."

Kısaca geçen seneki festivali hatırlatır mısınız?

"Eylül sonu başladı ve Ekim'de bir ay boyunca sürdü. Açılış için ilk defa Versay'dan Ankara'ya bir sergi geldi. İkonlar, nota partisyonları, eski kıyafet ve müzik aletlerinin sergilendiği bu yolculuğun rotasında XIV. Louis, XV. Louis ve XVI. Louis dönemleri vardı. O gece Paris Sinfonietta Orkestrası ile Fransız repertuarından çarpıcı örneklerin sunulduğu bir açılış yaptık. Ondan sonra İlber Ortaylı hocamız ‘Osmanlı'da Avrupa'yı etkileyen kültür ve sanat" konulu bir konferans verdi. Daha sonra Pakistan depremzedeleri için Mesnevi'nin ilk 18 beyitinin yorumlandığı konser vardı. Ardından Virtuosi di Praga Orkestrası ile (Unesco Pontes Festival orkestrasıydı) hem Alanya hem Ankara'da çaldık. Bu konseptle Unesco'nun koruması altındaki kentlerde yapılan bu festivale, Alanya ve Ankara da girmiş oldu. Ondan sonra ‘Doğunun Ruhu' konseptli programda Japon Kato sanatçısı Atsuko Suetomi, Burhan Öçal ve ben Japon Halk şarkıları ve Anadolu türküleri programı yaptık. Program, Talât Halman ve Yıldız Kenter, bu çok önemli iki ismin Shakespeare'den dönem çağı müzikleric eşliğinde sunumu ile sürdü: ‘Türk' Shakespeare.' Arkasından Avrupa Birliği Oda Orkestrası'yla İstanbul'da ve Ankara'da da festivalin kapanışını yaptık."

Eylül'de festival

Bu sene yine Eylül'de mi başlıyor?

"Eylül sonundan Ekim'in 27'sine kadar sürecek"

İçerik belli mi?

"Bu defa da çok önemli orkestralar gelecek. Ayrıca yine doğudan otantik bir program var. Ayrıca bir konferans - çok önemli bir konferans olacak - ve bir kitap tanıtımı var..."

Kitap tanıtımı?!

"Müzik dünyasından çok etkili bilgileri içeren çok yeni bir kitap tanıtımı."

Kimin kitabı?

"Onu şu an söylemeyeyim."

Siz, yorumculuğunuzun yanında aralarında festivalin de bulunduğu çeşitli etkinlikler, bireysel sorumluluk projeleri ile de gündemdesiniz... Beşiktaş Belediyesi'nin düzenlediği Ustalara Saygı etkinliklerinde İlber Ortaylı için Ankara'dan kalkıp İstanbul'a gelmenizi ve on dakikalık bir resital vermenizi asla unutamam...

"Şimdi kendi yaşadığımız toplumun kültür ve sanat hayatını, geçmişimizi tabii ki öğrenmek lâzım... Çok iyi tarihçilerimiz var İlber Ortaylı Hoca, Murat Bardakçı gibi… Bizim toplumumuzda tarih merakını tekrardan ortaya çıkardılar, gündeme getirdiler. Televizyondaki programlar sayesinde insanlar tarihe daha ilgi duyuyorlar, bu konudaki kitaplar daha çok okunmaya başlandı. Bu, beni çok sevindiriyor; çünkü geçmişimizi öğrendiğimiz zaman ileriye dönük araştırmalar daha hız kazanır, üretmek bence daha önemli hale gelir. Geçmişimize dönük araştırmalar yapılmasını çok istiyorum, çok değerli kişiler var bu alanda. Onları festivalde halkla tanıştırıp bilgilerinden yararlanmak istiyoruz. Ayrıca bugüne kadar gündemde olmayan kaynakları da tekrardan gündeme getirmeliyiz. Aslında bir arşiv sıkıntısı var, birçok eser iyi korunamamış. O bakımdan bunların üzerine biraz eğilmek istiyorum. Arşiv veyahut kaybolmuş bilgi kaynaklarını tekrardan ortaya çıkarmak açısından bunların araştırılmasını sağlamak, bunları tekrar gündeme getirmek amacım."

Festivalinizin sponsorları var mı?

"Bu festival en başından beri kendi kendine yeten bir etkinlik oldu. İnşallah bundan sonra da öyle devam edecek. Gerektiği zaman kaynak bulmak için tabiî ki çalışacağız, ama şu anda ikinci festivalin programını da yaptık."

Amaç en iyi...

Yani ikinci festival de kendi olanaklarınızla gerçekleşecek...

"Evet, evet…"

Eşine pek az rastlanır bir çaba...

"Şöyle, tamamen topluma - en başta tabii kendime, ben de yararlanıyorum - Ankara halkına en kaliteliyi, en iyiyi sunmak amacım... Bu yolla yani kaliteli performansı sunduğunuz zaman, dünyanın en değerli bilimadamlarını, tarihçilerini getirdiğiniz zaman gerçekten faydalı bir iş ortaya çıkacağına inanıyorum. Onun için faydalı olmak amacıyla çıkmış bir program bu."

Yurtdışındaki projelerinizden konuşabilir miyiz?

"Şimdi, yurtdışında konserler devam ediyor, ama asıl bu sene bitirmem gereken iki CD var Ağustos ayına kadar… CD kaydına gideceğim."

Kimi yorumlayacaksınız?

"CD çıkmadan prensip olarak bunu söyleyemiyorum maalesef…"

Kiminle çalıyorsunuz?

"Yabancı bir orkestra…"

Yapımcı yine aynı firma mı?

"Benim şirketim İsviçreli, Lozan'da. Şu ana kadar dünya piyasasında olan 16 CD'm var, ama tabii bir sürü de kaydım. Onlar, firmanın güncellemesine, onların kararlarına göre çıkıyor."

Öz müziğimiz bilinmeli

Klasik Batı Müziği sevgisini geniş kitlelere yaygınlaştırmak için - sizin çabalarınız çok önemli ama – başka neler yapılabilir bu konuda önerileriniz var mı?

"Şunu tekrarlamak istiyorum: Atatürk'ün kurduğu konservatuardan mezun oldum çok mutluyum, gurur duyuyorum... Atatürk'ün konservatuarı kuruş amacı o dönem dünyadaki çok sesli tekniğin kullanılması, en iyi hocaların getirtilmesi, ama Anadolu müziğinin, öz müziğinin ritminin de kullanılması, çok sesli formda besteler yapılıp dünya repertuarına sokulmasıydı. Atatürk bu amaçla kurdu, ama tabii ki Türkiye çok büyük değişiklikler yaşadı onun ölümünden sonra... Bir dönem konservatuarda meselâ Türk Sanat Müziği yasaktı. Dinlenmesi bile yasaktı. Kulak bozar falan nedeniyle…

Bu son derece yanlış bir uygulama. Konservatuara gelen öğrenci önce kendi öz müziğinin formunu, teknik özelliklerini öğrenmeli ki ondan sonra çok sesli teknik içinde onları kullanabilmeli, harmanlayabilmeli, bu çok çok önemli. Böyle bir yanlış uygulama vardı. Bu, çok sesli Türk bestelerinin ortaya çıkmasına büyük engel teşkil etti diye düşünüyorum.

O zamanlar bizim dönemimizde - yasaktı konservatuarda Türk Sanat Müziği – ama bizim evde babam dinlerdi. Türk Sanat Müziği hayranıydı. Tabii evde  hiçbir yasak yoktu. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği dinlenirdi. Benim okulda çalıştığım müzik de normal olarak dinlenirdi; bir ayrım yoktu. Şu andaki eksiğimiz o diye düşünüyorum. Klasik müzik nasıl yaygınlaştırılmalı sorunuzun yanıtı bence ilk önce kendi müziğimize, kendi kültür ve sanat hayatımıza halkın daha fazla ilgisini çekmek olacaktır diye düşünüyorum. Kendi kültürel zenginliğimiz, müziğimiz yani meselâ Itrî, İsmail Dede Efendi bilinmiyor. Onların eserleri yok olmuş, korunamamış, arşiv diye bir şey yok. Önce kendi kültür-sanat hayatımıza merak uyandırmalıyız…"

Gündem oluşturmak

Yani festivalinizin amaçlarından biri?

"Evet, benim festivalin amaçlarından birisi de o."

Ondan sonra zamanla, kulak alıştıkça…

"Ondan sonra da evet, yani kültür-sanata biraz alıştırmak gerekiyor. Kültür-sanat, okumak, sanatın herhangi bir dalıyla uğraşmak yeteri kadar gündemde değil. Bunların biraz daha fazla gündeme gelmesi gerekiyor."

Belki de o yüzden büyük şehirlerin dışındaki yerlerde daha kolay eserler, daha herkesin anlayabileceği şeylere çalıp klasik müziği sevdirmek lâzım...

"Tabii, doğru. Yani biz yeni başlıyoruz klasik müziğe. Onun için daha kulağa hoş gelebilir, daha ilgi çekebilecek düzey eserlerden başlamak daha doğru olur diye düşünüyorum. Bir de tabii ki en kaliteli örneklerle. Çünkü kalite çok önemli bir gösterge. Yani önce kaliteliyi tanımalı ki sonra diğerleriyle karşılaştırabilsin halk. Bir de tabii ticari amaçlı yapılanları daha iyi anlayabilsin. Onun için kaliteli başlangıçlar yapmak çok önemli."

Evet, şeyler duymalıyız ki, kötü olanın farkına varabilelim. Yoksa iyiyi duymadığımız sürece, duyduğumuz şeyleri nasıl ayırt edebiliriz ki?

"Tabii, hep kötüyle alışacak kulakları…"

Ama görüyoruz ki meselâ teknik üniversiteye bağlanıyor konservatuarlar... Böyle tuhaf çelişkiler de var. Bana biraz tuhaf geliyor içinde fizik, kimya, matematik bölümleri olan bir teknik okulun içersinde konservatuarın bulunması.

"Konservatuar başlı başına bir okul olmalı diye düşünüyorum."

Evet, başlı başına bir okul olması gerekiyor. Bir başka okulun içinde olmamalı...

"Yani bilim ve sanat ayrılmalı…"

Kesinlikle...

Şefika Kutluer için diyorlar ki...

Melek gibi bir şeffaflık ve şeytanca bir maharet!

Bu Türk sanatkârı enstrümanı ile gerçekten büyüleyici bir müzik sergilemektedir. Saflıktaki çekicilik... Kelimelerin tam anlamıyla, bayan Kutluer'in icrasında ve ses ahenginde dinleyiciyi büyü ve cazibe içine alan ideal bir saflık mevcut ve üstelik melek gibi bir şeffaflık ve şeytanca bir maharet'e sahip.
Bu romantik, etkileyici ve virtüoz müziği dinlemek büyük zevk veriyor. Zaman zaman âdeta, dervişlerin nostaljik ney sesini duyar gibi olunuyor.

Revue Musicale de Suisse Romande

Kutluer, dikenler arasında bir gül

Kutluer'in CD'lerini böylesine hararetle övmek, yüceltmek benim için büyük bir zevkti; çünkü onun flüt çalışı, gerçekten, son zamanlarda duyduklarım arasında en cezbedici olanı. Artık birçok kimsenin CD yapabildiği günümüzde Kutluer'in çalışı ‘dikenler arasında bir gül' gibi öne çıkıyor.

Kutluer'in flüt çalışı harika, hatta, açıkcası yüce, ulu bir seviyede muhteşem! O, gerçek bir flütün ‘prima donna assaluta'sı. Kutluer'in müziği bana çok büyük zevk vermekte; teknik ve ton zenginliğini sürekli hayret içinde dinliyorum. Bu Allah vergisi yeteneği çok dikkatli korumak lâzım, çünkü böylesine bir yetenek çok az kişiye nasip olur. Böylesine kabiliyetli olmanın nasıl bir duygu olduğunu keşke ben de bilebilseydim.


Steven Ritter – American Record Guide eleştirmeni

"Ankara, sağlam ve güvenilirdir"

Siz Ankara'da yaşıyorsunuz... Bu bir avantaj mı, dezavantaj mı?

"Ankara tabii ki başkent… En başında Ankara kültürün de başkentiydi. İlk kültür merkezi, resim-heykel müzesi hep orada... ‘Buradan yayılacak nur bütün Anadolu'yu aydınlatacak' demiş Atatürk. Yıllar sonra, bu sene yapılan anketler sonucu Ankara, yaşanabilir en rahat kent sıralamasında birinci, ama kültür ve sanat olaylarını izlemede ise altıncı sıraya düşmüş. Bu, benim için son derece vahim bir durum. Kültür başkenti nasıl altıncı sıraya düştü? O bakımdan ben de Ankara'da doğan bir sanatçı olarak bu yönde çalışmayı kendime görev addettim. Yapabildiğim ölçüde, elimdeki olanakların her birisini kullanmak istiyorum."

Anlıyorum, ama yine de İstanbul'a göç etmeyi düşünmediniz mi ya da bir Avrupa kentinde veya Amerika'da yaşamayı?

"Hayır, hayır… Hiç düşünmedim…"

Sizin gibi uluslararası bir sanatçı için çok mümkün bir şey bu…

"Tabii, şu ana kadar yani Amerika başta olmak üzere oralarda çok işlerim oldu. Hatta hâlâ oralarda yaşamamı gerektirecek yoğunlukta işler var, ama ben doğduğum kentte yaşamak istiyorum. Ailem burada."

Ben kentlerle insanların karakterleri arasında çok sıkı bir ilişki olduğuna inanıyorum. Meselâ deniz olmayan bir yerde yaşayamayacağımı düşünüyorum, içinde mutlaka su olmalı… Bana Ankara hep biraz kurak gelmiştir.

"Kurak ve sağlamdır; güvenilirdir ama."

Pekâlâ...

"A bir de şunu söyleyeyim: Ankara rakım ve iklim olarak insan sağlığı için en ideal ortammış; bilimadamlarının söylediği bu."

Peki, Ankara'yı böyle sevmeniz çok güzel... Ben de İstanbul'u çok seviyorum, şairin dediği gibi nereye gidersem gideyim peşimi bırakmıyor...