Kültür merkezi gibi çalışıyoruz
Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Özalp Birol
Suna, İnan ve İpek Kıraç tarafından 27 Ekim 2003 tarihinde, Türk toplumuna yararlı ve yurtsever vatandaşlar yetiştirilmesi için, kişi ve kurumlara maddi ve manevi imkanlar sağlamak, toplumsal hayata katkıda bulunmak ve bu doğrultuda eğitim, kültür, sanat ve sağlık alanlarında faaliyetler yapmak amacıyla kurulmuştu Suna ve İnan Kıraç Vakfı. O günden bugüne eğitim alanındaki hedeflerini gerçekleştirmek üzere; yardıma ihtiyacı olan yetenekli öğrenciler ile eğitim ve öğretim kurumlarına gerekli görülecek her türlü yardımı yapıyor, burs, eğitim ve araştırma gibi imkanlar sağlayarak destek veriyor.
Vakıf, kültür ve sanat alanında; tarih, sanat, kültür ve bilim müzeleri ile her türlü sergi mekânları, araştırma ve uygulama merkezleri, kütüphaneler ve enstitüler açmaya ve işletmeye, koleksiyonlar oluşturmaya ve bunları sergilemeye yönelik faaliyetlerde bulunuyor. Bunlar arasında inceleme, araştırma ve kamuoyu yoklamaları yapmak veya yaptırmak, dünyadaki çeşitli müzeler, vakıflar, sergi merkezleri, araştırma ve uygulama merkezleri, kütüphaneler, enstitü ve kuruluşlarla işbirliği de yer alıyor. Bu haftaki konuğum, vakfın Kültür Sanat İşletmeleri Genel Müdürü Özalp Birol... Öncelikle yukarıda biraz sözünü etmeye çalıştığım vakfın vizyonundan konuşmak istiyorum:
"Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nda yapmaya çalıştığımız aslında şu: Kültüre, sanata değer veren, onu aziz tutan, köklü ve maddi olanakları uygun bir aile var. Bu ailenin 1980'lerden başlayarak topladığı, ülkemizin kültür mirasının belli kulvarlarına odaklanan gerçekten değerli ve önemli koleksiyonlara dayanarak bir müze kurduk. Bunun yanında dünya sanatının belli örneklerini, belli ustaların yapıtlarını da ülkemize getirip sanatseverlerimizle buluşturmaya çalışıyoruz. Bir taraftan da genç insanlara, sanatçılarımıza olanak tanımaya çalışıyoruz. Farklı kulvarlarda örneğin ‘Pera Film' ya da ‘Genç Çarşamba Konserleri' yahut da ‘Oda Müziği Konserleri' gibi etkinliklerle de farklı gençlik kitlelerini ve sanatseverleri müzedeki platforma çağırıyoruz. Burayı kültürü, sanatı seven ve bu konuda farklı lezzetlere, farklı beğenilere sahip insanların buluşma noktası haline getirmeye, bir taraftan da bir iletişim platformu oluşturmaya çalışıyoruz."
Yani Pera Müzesi'ni - adı müze ama - yalnızca bir müze olarak görmemek lâzım.
"Evet. Pera Müzesi vakıf koleksiyonlarının sergilendiği, bunun çeşitli varyasyonlarıyla değişik sergilerinin yapıldığı, eğitime ve destekleyici bilimsel sözlü etkinliklere de yer veren, eğitim çalışmalarında oldukça güçlü ve iddialı olan, yerel yönetimlerle iyi ilişkiler kurarak özellikle çevredeki belediyelerin olanakları müsait olmayan çocuklarını müzeye davet edip günlük 40-50 kişilik sınıflarla onlara müze gezme refleksi kazandıran, sanatla tanıştıran bir yapı aynı zamanda. Bir taraftan da 3, 4 ve 5. kat galerilerinde gerçekleştirilen geçici sergilerle farklı sanat alanlarına odaklanarak onların olabildiğince en iyilerini sanatseverlerimizle buluşturmaya çalışıyoruz. Zaman zaman İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ile sinerji içinde gerçekleştirdiğimiz bilimsel projelerimiz de oluyor. Bütün bunlara baktığımızda burası aslında küçük, fakat çok iyi çalışan bir kültür merkezi gibi de işlev görüyor müze olmanın yanısıra. Aynı zamanda da bir kültür-sanat platformu. Pera Müzesi'ne belki böyle bakmak lâzım."
KADROMUZUN ÇOĞUNLUĞU GENÇ
Ve bu strateji, oldukça genç bir takım tarafından hayata geçiriliyor.
"Bu da şu demek: Yarın öbür gün burada çalışan arkadaşlarımızın Türkiye'de özel müzeciliğin belli bir noktaya gelmesine hizmet edebilecek donanımlı, değerli, nitelikli insanlar olarak yetişmelerine de olanak tanıyan bir organizasyonel yapımız ve işletme anlayışımız var. Bizim kadromuzun yüzde yetmişi genç. Bunu övünerek söylüyorum, çünkü bu bayrağı yarınlarda onlar devralacaklar ve daha iyi yerlere de götüreceklerine eminim.
İnan Bey, Suna Hanım ve İpek Kıraç eğitime ve gençlere olanak tanınmasına çok yakın duran ve hatta özellikle bu konulara önem veren insanlardır. Bu çerçevede gerek Türkiye Eğitim Gönüllüleri'ndeki gerçekleştirilen çalışmalar, gerek ailenin bağımsız olarak desteklediği öğrenciler, gerekse Suna ve İnan Kıraç Vakfı üstünden verilen çeşitli seviyelerdeki burslar, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün yine vakıf üstünden verdiği doktora ve post-doktora düzeyindeki burslar ailenin eğitime ne kadar önem verdiğinin ve ne kadar desteklediğinin somut göstergeleri."
Yani anlattıklarınız asla sözde kalan şeyler değiller, hayata geçiriliyor. Dileriz bu çalışmalar gelişerek devam etsin.
"Ben inanıyor ve her zaman altını çiziyorum ki bu gibi işlerde en önemli husus sürdürülebilirliktir. Kurumlar 5, 10, 15. yıllarını idrak ettiklerinde yavaş yavaş ümitlenmeye başlarım, tamamdır bu iş oturuyor derim. Hem Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nı, hem Pera Müzesi'ni, hem İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nü, hem de bundan böyle kuracağımız bütün kültürel ve sanatsal yapıları böyle görmek istiyorum ve yönetim felsefesini de bu şekilde koymaya çalışıyorum çalışma arkadaşlarımla, kurma heyetimizle birlikte. İşte böyle bir yapımız var."
İLGİNÇ TESADÜF
Gelelim Pera Müzesi'ndeki sergilere...
"Pera Müzesi 2012 yılına iki yeni sergiyle girdi biliyorsunuz: Bir tanesi Hollanda-Türkiye ilişkilerinin 400. yılı münasebetiyle Amsterdam Müzesi'yle işbirliği içinde hazırlamış olduğumuz ‘Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar' sergisi diğeri ise yine Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın eski İstanbul fotoğrafları koleksiyonundan derlediğimiz ‘Konstantiniyye'den İstanbul'a' fakat bu kez ‘XIX. Yüzyıl Ortalarından XX. Yüzyıla Boğaziçi'nin Anadolu Yakası Fotoğrafları'ndan oluşan çok kapsamlı bir sergi. Hatırlarsanız enteresan bir tesadüftür Rembrandt'ın desenlerini Boijmans Van Beuningen Müzesi'nden getirdiğimizde o zaman da o sergiye eşlik eden diğer sergi ‘Konstantiniyye'den İstanbul'a'nın Avrupa yakası fotoğraflarıydı. Demek ki bizim fotoğraf koleksiyonumuzla Hollanda eserleri arasında gizli bir bağlantı var! Biz aslında böyle programlamadık, bu kendiliğinden oldu, ilginç bir tesadüf. Bahsettiğim bu iki sergi Nisan'a kadar sürecek ve Nisan başında her iki sergiyi de kaldıracağız. Aynı ayın ortasına doğru çok ilginç bir sergiyi hayata geçiriyor olacağız. Resim sanatının, aslında dünya sanatının kilometre taşlarından büyük usta Goya'nın yapmış olduğu bütün gravürleri set halinde getiriyoruz."
Harika!
"Artı bu gravürlerle bağlantılı olarak aralarında dünyanın en önemli kültür sanat kuruluşlarından Uffizi'nin de bulunduğu ödünç verenlerden, bu sergi için aldığımız 12 yağlıboya resimle Goya'nın saray ressamı kişiliğini de vurgulamaya çalışacağız. Serginin küratörü Marisa Oropesa. Daha önce Mapfre Vakfı'yla da çalışmış ki hatırlarsanız biz o vakıfla işbirliği içinde Picasso'nun 100 eserden oluşan ‘Suite Vollard' gravür setini getirmiştik."
O da çok yankı bulmuş bir sergiydi.
"Bu serginin fazlalığı Goya'nın bütün gravürlerinin dışında aynı zamanda saray ressamı olarak yapmış olduğu birtakım kral ve kraliçe resimlerinin olması ki bunlar büyük ölçüde, 2 metreyi aşkın yüksekliği olan resimler, yani bizim nerdeyse ‘Kaplumbağa Terbiyecisi'ne yakın büyüklükteler. Gravürlere doğrudan gönderme yapan küçük yağlıboya resimleri de var, bunlar da çok hoş. Dolayısıyla resim-gravür içiçe Goya'nın dünya sanatına olan katkılarını vurgulamaya çalışacağız. Sanatını anlatmaya çalışacağız. Bu, tabii bir başlangıç olacak. Türk sanatseverlerin Goya'yı tanıyabilmesi için tek başına bu yeterli değildir, kitapları, katalogları okumak lâzım. Bu çerçevede çok kapsamlı bir katalog hazırlıyoruz ve vereceğimiz konferans gibi sözlü etkinliklerle de sergiyi güçlendireceğiz. Goya'yı ve sanatını daha bir anlaşılabilir kılacağız. Bu yılın ikinci çeyreğini kapsayacak sergide Pera Müzesi'nin dönemli sergiler için ayırdığı 3 galeriyi birden kullanacağız."
GENÇLERLE SERGİ
Gelenekselleşen üniversitelerle yaz sergileri sürüyor mu?
"Vurguladığınız gibi her yıl yaz aylarında üniversitelerle ya da sanat kurumlarıyla gerçekleştirdiğimiz sergilerle çağdaş sanata, genç sanatçılara destek olmak gibi bir yaklaşımımız var. Geçtiğimiz yıl Anadolu Üniversitesi'ni konuk etmiştik, bu yıl da 9 Eylül Üniversitesi ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ege'den bu okulu İstanbul'a konuk edip onların belli bölümlerinin mezuniyet projelerini sergiliyor olacağız. Öte yandan ‘Mayıs Kraliçesi' olarak bilinen İtalya kraliçesi Marie Jose de Savoie'nin - Umberto'nun karısı, ki hemen iktidardan düşmüştü biliyorsunuz - hem kişiliğini anlatan, hem onun şahsi eşyalarından çok görkemli bir kıyafet koleksiyonu var. Aynı zamanda bu hanımefendi sanatın, çağdaş sanatın hamilerinden biriydi. Onun kişisel koleksiyonundan birtakım yapıtları da getirerek bu yaz döneminde iki galeriyi genç sergiye, bir katı ise bu Avrupa aristokrasisinin, kraliyetin ihmal edilmiş enteresan karakterlerinden birine ayırıp onun tanıtmak gibi bir girişimimiz de var. Onunla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor."
Ya dördüncü çeyrek?
"Yine çok enteresan bir koleksiyon sergimiz var: Mayorka'da mûkim bir vakfın koleksiyonundan 16.-17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar uzanan bir zaman dilimi içinde yapılmış soylu ailelerin çocuklarının, bebeklerinin ve gençlerinin resimlerini getiriyor olacağız. Nins Collection adı verilen bir büyük koleksiyon. Yannick Vu ve Ben Jakober adlı iki kişinin, eş bunlar, aynı zamanda ikisi de dünya müzelerinde de yapıtları bulunan çok başarılı sanatçılar, çok ilginç işleri var. Mayorka'da geniş bir müze galeri binaları var. Altmışa yakın büyük yapıt gelecek. Bu arada arkadaşlarımla bu konuyu düşünürken belki bu sanatçı ailenin dünya ölçeğinde bilinen bazı yapıtlarını da galerilerden birinde sergilemek gibi bir düşüncemiz de oluştu. Dolayısıyla bu çerçevede de çalışmalarımız sürüyor. Yani yine kendi stratejimize, misyonumuza uygun şekilde devam ediyor olacağız. 2012'de hallerimiz
budur."
MERAKLISINA NOTLAR
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nden bahsedelim...
"Tabii ki bahsedelim. Pera Müzesi'nin çalışmalarına paralel olarak Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü de çalışmalarına, etkinliklerine devam ediyor. Aslında biz bu etkinlikleri çok fazla bağırarak, çağırarak duyurmak gibi bir stratejiye sahip değiliz. Biz ‘low key' dediğimiz, daha düşük tonda, arif olanın anlayacağı, meraklısına notlar şeklinde yapıyoruz çalışmalarımızı, ama hakikaten çok değerbilir bir ziyaretçi kitlemiz var diyebilirim. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü giriş katındaki galerilerde sergiler düzenliyor. Bir kez daha hafıza tazeleyelim bakalım hangileri bu sergiler? Bizans ve önceki çağlar, Osmanlı dönemi İstanbul'u, Cumhuriyet İstanbul'u ve Atatürk. Bu üç kulvarda sergiler açıyoruz ve zaman zaman bunların bazıları da mikrotarih yahut da aile tarihi çalışması gibi çalışmalar da olabiliyor."
Bugünlerde hangi sergi var?
"‘Nil Kıyılarından Boğaziçi'ne...' Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın ve Kavalalı Hanedânı'nın serüvenini anlatan, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün bilimsel danışma kurulunun başkanlığını yürüten arkadaşım Profesör Doktor Baha Tanman tarafından hazırlanan ve yine değerli takım arkadaşlarım Zeynep Ögel'le Gülru Tanman'ın da çok ciddi katkı koydukları çok güzel bir sergi. Burada Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı genel anlamda Mısır'da sürekli isyan çıkararak Osmanlı'yla didişen bir yaramaz çocuk olarak tanıyan insanımıza aslında onun ve ailesinin, torunlarının ülkemizin yakın tarihindeki önemli yerlerini, ülkeye kazandırdıklarını; bu çerçevede örneğin Zeynep Kamil Hanımefendi'nin mesenliğini, yardımseverliğini, Abbas Selim Paşa, Sait Halim Paşa gibi karakterleri görüyoruz. Konuyla ilgili kişilerin fotoğrafları, şahsi eşyaları, dönemin önemli ressamlarının yapmış olduğu portreleri gibi birçok materyal de yer alıyor. Küçük, fakat dokusu çok kuvvetli bir sergi."
Sonraki proje?
"Bahara Köy Enstitüleri Sergisi'yle gireceğiz. Orada da Osmanlı ve Cumhuriyet bölümlerinin yöneticiliğini yapan kültür tarihçisi, araştırmacı arkadaşım Ekrem Işın çalışıyor. Biz bir projeye bir takımı, diğer projeye diğer takımı öre öre çalışıyoruz enstitüde de. Tonguç Vakfı'yla da işbirliği geliştirdik bu proje için. Oradan temin edilen, kimi koleksiyonerlerden de alınacak birtakım materyallerle, çok iyi yazılarla o dönemi her yönüyle anlatmak ve cumhuriyetin ne kadar namüsait şartlarda, insanımızın ne kadar büyük fedakârlığıyla kurulduğunu ve o Köy Enstitülerinin aslında ülkemizin yaşantısında ne kadar hayati fonksiyonu olan yapılar olduğunu her yönüyle, bütün açılımlarıyla anlatmayı hedefleyen bir sergi olacak."
Yayınlar da sürüyor, izliyorum...
"Bu yılın en kapsamlı çalışması, ‘Konstantiniyye'den İstanbul'a'nın büyük kitabıyla yapıldı. Boğaz'ın Anadolu kıyısını gösteren, dört yüz küsur fotoğrafın yer aldığı iki büyük ciltten oluşan bir setten bahsediyorum. Hatırlayacaksınız 2006 senesinde onun birinci bölümü Avrupa Kıyısı yayınlanmıştı. Ama bununla kalmıyor tabii Araştırma Enstitüsü de aynen Pera Müzesi gibi açtığı her sergiye bilimsel, enstitüye yakışan içeriği olan kataloglarla destek veriyor."
YAYINLARLA AKADEMİK DÜNYAYA DESTEK...
İki de dergi yayınlanıyor AKMED bünyesinde?
"İnan Kıraç'ın kurduğu ve 1996 yılında hizmete giren AKMED, Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü de ‘Anmed' ve ‘Akmed' adında iki dergi yayınlanıyor.
Bu dergiler Pamfilya ve Pisidya bölgesindeki birtakım bilimsel çalışmaların da konu olarak alındığı, ama daha ziyade arkeolojik bilimsel makalelere yer veren ve bilim dünyasında da gerçekten yeri olan, kredi verilen - dipnotlarla vesaire – hakemli dergiler... Diğer taraftan biliyorsunuz çeşitli dizilerimiz var fonladığımız. Maddi destek verdiğimiz, yurtdışında araştırma yapmasına yardımcı olduğumuz, doktora ve post-doktora düzeyindeki öğrencilerin tezlerini de bilim komitesinde değerlendirdikten sonra belli periyotlarla kitaba dönüştürerek yayınlıyoruz."
15 GÜNDE BİR BİLİMSEL TOPLANTILAR
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'ndeki toplantılar devam ediyor mu?
"İstanbul'la ilgili sosyolojik, tarihi birtakım bilimsel konuları tartışan ya da bunları bilimsel yaklaşımla ele alan biliminsanlarının sunumlarından oluşan Arka Oda
Toplantıları da on beş günde bir hayata geçiyor. Burada Osmanlı dönemindeki müzik çalışmalarından tutun, Tekfur Sarayı'ndaki Kütahya çinilerine kadar mikrokonulara kadar dalıyor biliminsanları ve bu tür konulara düşkün bir hedef kitleyle sunumlarını paylaşıyor. 40 kişilik kapasitesi olan küçük, son derece sempatik, iyi tefriş edilmiş bir yapımız var. Oraya sığmayan çalışmaları ise zaman zaman Pera Müzesi Oditoryumu'na da alabiliyoruz ya da Araştırma Enstitüsü'ne koyduğumuz kapalı devre yayın yapan ekranla enstitüdeki okuma odalarını da bu toplantıları da izlemek için alternatif mekânlar olarak kullanabiliyoruz. Enstitü bu yıl bir önceki yılın yıllığını da kitaplaştırıyor. Aldığımız karar gereği her yılın birinci çeyreğinde bir önceki yılın yıllığını yayınlıyor olacağız."
İlk kez değil mi?
"Aslında stratejik planda vardı da adım adım hayata geçiriyoruz. Bu yıllıkta enstitünün ana etkinlik alanları olan Bizans ve önceki çağlar, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi İstanbul'u ile ilgili mikro, makro birtakım iyi seçilmiş bilimsel yazılar yer alacak."