”Müzik, samimiyet taşımalı”

Çalışmalarıyla yediden yetmişe herkesin sevgisini kazanan Vedat Sakman anlatıyor...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Kesinlikle pozitif enerji yayan sevgi peygamberi, gönül adamı müzisyen. Ön plana çıkmadı, ama Türkiye'deki en iyiler arasında ilk sıralardadır yeri... Bu sözcüklerle başladım. Çünkü hakkında buna benzer o kadar çok yorumla karşılaştım ki böylesine sevilen Vedat Sakman’ı bu hafta konuk etmek istedim. Sohbetimize hemen merakla beklediğimiz yeni CD geliyor mu? sorusuyla başlamak istedim, çünkü son albümü 2006 yılında yayınlanmıştı:

“Bu sene yeni bir albüm yapmayı düşünüyoruz her şeye rağmen. Her şeye rağmen diyorum çünkü artık albüm yapmanın anlamı var mı, yok mu ben de farkında değilim. Müzik sektörünün geldiği bir yer var ve o geldiği yerde ne yapacağımızı bilemiyoruz, kimse de bilmiyor. Birtakım pop albümleri çıkıyor, ama onların da çok fazla satışları olduğunu zannetmiyorum. Buna rağmen yeni albüm için bazı görüşmelerimiz oluyor.”

2001 yılından itibaren kendi kurduğu Sakman Prodüksiyon şirketiyle birlikte müzik yapımcılığına başlamıştı. 2002'de dördüncü solo albümü de kendi şirketinden “Usulca” ismiyle çıkmıştı. Bu yeni CD de kendi şirketinden mi çıkacaktı?

“Yok, bizim öyle bir gücümüz çok uzun zamandır yok. Bu sektör iyi bir sektörken de sponsorlarla yapıyorduk. Şimdi onlar da kesildi zaten. Bundan önceki albümüm Sony etiketiyle çıkmıştı.”

Ama bu durum yeni bestelerin birikmesine engel değil...

“Evet var... Müzikal anlamda, altyapı konusunda, çalışmalar anlamında hiçbir sorunumuz yok. Ama basılacak da ne olacak diyoruz.”

Yani yeni şarkılarını ancak Beyoğlu’ndaki Chez Sakman’da dinleyebileceğiz...

“Orada yeni şarkılarımızı çalıyoruz. Neredeyse repertuar bütünüyle yenilendi. Chez Sakman’da kayıt da yapabiliyoruz.”

Biz yine Chez Sakman ile devam edelim:

“Oranın performansı bu aralar iyi. Bir, bir buçuk aydan beri bizi çok sevindiren bir performans sergiliyor orası. Sizin de bildiğiniz gibi orası önce sahne, sonra bar. Pazartesi geceleri Vokaliz grubu çıkıyor. Salı geceleri Grup Gündoğarken var. Onların da orada çaldıkları yavaş yavaş duyuluyor. Çarşamba geceleri ise farklı solist ve gruplara konserler için açıyoruz. Onlar da çok ilgi görüyor. Perşembeleri bir küçük tiyatro oluyor genç arkadaşlarla. Cuma, cumartesi de biz çalıyoruz.”

Ömer Hayyam Besteleri

Vedat Sakman’ın albümü çıkmasa da o hem olası CD için, hem de müzikli bir oyun için üretimi sürdürüyor. Biraz da bu yeni projeden söz edeceğiz:

“Evet, Uygur Tiyatrosu için müzikli bir oyun hazırlıyoruz: Ömer Hayyam. Bir perdesi bende bitti. Şakir Gürzumar ile çalışıyoruz. Oyuncularımız Burak ve Işıl Sergen. Karı-koca oynuyorlar. Çok heyecan verici bir proje. Sanıyorum BKM’de sergilenmeye başlanacak. Birtakım yapımsal problemleri var şu arada, ama yürütüyoruz. İki perdelik bir oyun. Aslında tamamıyla bitmiş görünüyor, ama ikinci perdeyi benim bitirmem gerekiyor.”

Canlı mı yorumlanacak acaba?

“Malesef hayır. Playback olacak. Perküsyonlarını falan da yazıp hazır hale getireceğim belki gelecek bir zamanda orkestra eşliğinde sahnelenebilir diye...”

Bu arada Kadıköy, Bahariye’deki Nâzım Hikmet Kültür Derneği’nde çalışmalara katılıyor, koro ile birlikte sahne alıyor Vedat Sakman...

“Bir seneyi geçtik sanırım. Her hafta düzenli toplanıyoruz orada on dört kişi. Profesyoneller de amatörler de var aramızda. Bize salonlarını ayırdılar, provalarımızı orada yapıyoruz. Arada konserler veriyoruz. Madrigaller söylüyoruz. Benim şarkılarım da var, dünya müzikallerinden örnekler de, etnik şarkılar da var repertuarımızda. Korodaki üç bastan biriyim.”

Bir kent ozanı Vedat Sakman. Kırsalda yaşasaydı, bağlamayı eline alır, kendini öyle ifade ederdi. Kentte yaşadığı için gitarıyla kendini anlatmaya çalışıyor. Bu arada şiirler de yazıyor:

“Şiir sözcüğü çok iddialı olabilir, şarkı sözleri diyelim. Söylediğim şarkıların çoğunu ben yazdım evet.”

Vedat Sakman, 1990-1991 yıllarında Zuhal Olcay'ın “Küçük Bir Öykü Bu” ve “İki Çift Laf” albümlerinin beste, söz yazarlığı ve aranjörlüğünü yaptı. 1998 yılında Zuhal Olcay'ın “İhanet” albümünün ve Leman Sam'ın “İlla” albümünün müzik direktörlüğü ve aranjörlüğünü gerçekleştirdi. Hümeyra’nın “Beyhude”sinde de onun imzası var ve 1997 tarihini taşıyor. Biraz da bu çalışmalardan söz etmemiz gerekiyor:

“Yaşama, sanata bakışlarımız bu söylediğiniz insanlarla, dostlarımla çok birleşiyor. O yüzden çalışabiliyoruz birlikte. Ben Zuhal’i önceden tanımazdım, Evita müzikali ile gördük ki onun şarkıcılık yönü de var. Ne yapabiliriz derken o proje oluştu. Bazen yaşam sizi yönlendiriyor. İlk albüm sinematografiktir, bir öyküsü vardır, ama her şarkı da kendi içinde bağımsızdır. Zuhal’in tiyatrocu kimliği olmasaydı biz öyle bir şey değil, başka bir şey yapacaktık. Yaşam böyle orijinal fikirler ürettiriyor. Zuhal’in o geçişini doğru yaptığımızı düşünüyorum. Tiyatro ve sinemadan sonra müziğe geçişi aykırı gelmedi, doğru bir geçiş oldu. Şarkıcı olarak kabul edildi.

Hümeyra’nın da seneler sonra albüm yapması mucize gibi bir şeydi. Çünkü ürkektir, bu işlerden uzak durur, çekinir sahneye çıkarken... Şu anda da ruh hâli öyle... Son görüşmemizde öyle hissettim... Onunkinin de başarılı bir albüm olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde bir arkadaşım hâlâ çok beğenerek dinlediğini söyledi o albümü.

Leman Sam da çok zor albüm yapanlardandır. Yani sonuçta bu arkadaşlarla hayata bakışımız aynı... Şarkılarımı onlarla paylaşmaktan, onların sesinden duymaktan zevk alıyorum.”

Genelde klasik müzik dinliyor Vedat Sakman. Caz müziğini de çok seviyor. Tabii ki 70’li yılların rock’unu da. Onun hocaları bu türler. Peki türkülerin ustası Ruhi Su ile arası nasıl?

“O bizim çok örnek aldığımız, bizim için ulaşılmaz bir kişiydi. Onu en son gördüğümde -bir Avrupa dönüşünde- üstünde siyah pardösüsü, siyah bağlamasıyla önümde gidiyordu. Ben de hayranlıkla arkasından yürümüştüm, unutmuyorum hiç. Her zaman disiplininden feyz aldığımız bir kişi, müthiş bir araştırmacı... On iki tane CD’si var, hepsi arşivimde bulunuyor. Yüz bin türküsü olan çok zengin kaynaklı bir ülkede halk müziğini o on iki CD’ye sokup çok doğru bir şekilde, çok doğru bir kaynak bırakmak çok önemli. Tamamen akademik bir formatta bir derleme yaparak, bizlere sunarak müthiş bir iş yapmış kişidir Ruhi Su, hâlâ da çok çok iyi bir kaynaktır.”

Dünya Starı Çıkaramadık

Demin biraz söz etmeye başlamıştık gençlere yaklaşımını dile getirirken. Bugün müziğimiz nereye gidiyor diye sormanın tam zamanıdır:

“Bir yere gittiği yok, duruyor. Bu konu ayrı bir konu. Tüketim toplumunda bu da bir market. Hamburger gibi, kola gibi bir şey olarak da düşünülebilir. Büyük paraların döndüğü bir pazar. Biz bu işte biraz yaya kaldık. Bir dünya starı çıkaramadık eğer o anlamda bakıyorsak, yani eğer bu bir marketse, bir şovsa, bir ürün sunuluyorsa ortaya... Ürün diyorum çünkü bu müzik değil... Bu ürünü dünyaya sunacağımız Avrupa’da al al yanaklı köylü kızlarının beğeneceği, yakışıklı bir dünya starımız olamadı.

Türkiye’de sanatla bu pazarlama karıştırılıyor, hiçbir alakası yok aslında. Toplumsal, siyasal bir olay olarak herkes o çarkın bir parçası olmak istiyor. Kolay para kazanmak, yaşam seviyesini yükseltebilmek... Bütün varoşlardaki genç kızların ve delikanlıların hayallerini süsler o kliplerde gördükleri sanatçı dedikleri insanların yerinde olabilmek. Biz de onlar gibi olabiliriz fikri var onlarda. O söylüyor, ben de söyleyebilirim!.. Ben de süslensem, giyinsem onun gibi olurum, hatta ondan daha güzel, yakışıklıyım fikri. Bir sömürü var bu işte. Ama şimdi o da bitti gördüğüm kadarıyla. O alandaki albüm satışları da bitmiş durumda.”

Peki çıkış yolu?..

“Bir bilsek... Düşünmüyor değiliz bunun çıkış yolunu. İnternet olabilir mi? Orada satışlar başladı, ama kalitesiz... Müzik MP3 olarak indiriliyor, audio dediğimiz iyi sound değil. Klasik müziği internetten indirerek nasıl bir sonuç elde edilir bilemiyorum. Aslı plaktır tabii. Kıyaslayınca görülebilir bu fark, ama kıyaslayacak ortam olmayınca...

Bekliyoruz ve düşünüyoruz biz de ne yapabileceğimizi. Aklımıza bir fikir gelirse harika olur. Bir sorun varsa mutlaka çözümü de olur derler, doğrudur. Büyük bir kriz olduğu gerçek ve bu müziğe çok darbe indiriyor. İnternetin belki tek faydası çok eski müzikleri de bulabiliyor gençler, eğer kıyaslayabilirlerse doğru ve güzel olanı keşfedebileceklerdir.”

Şarkı Özgür İradenin Ürünü

Reklam ve film müzikleri de yapıyor Vedat Sakman...

“Bunlar tamamen ticari işler. Hizmet sektörü aslında. Şarkı ise özgür bir iradenin ürünüdür. Siz söylemek istediğinizi söylersiniz Ama reklam, dizi ve film müzikleri yaparken uymanız gereken şartlar vardır. Reklamı, diziyi, filmi destekleyici bir şeydir onlar için yapılan müzik. Hiçbir zaman o filmin önüne geçmemelisiniz.”

Bir de boru reklamına yaptığı müzik var yıllardır dillerden düşmeyen:

“Boru meselesi, biraz cinsellik meselesidir bizim ülkemizde... Çok bıçak sırtı bir şeydir. Guinness’e girmiş sanırım o reklam on iki sene boyunca yayınlanan tek reklam olarak. O çok esprili bir halde geldi hâlâ da gülüyoruz. Hazır konuya müzik yapmak çok daha kolay aslında. Sadece oturup kendime çalışsam her sene bir albüm yapardım. Ama tüm bu çalışmaları, yaşamak için yapmak zorundayım, çünkü başka bir işim yok. O yüzden vakit de olmuyor, zor, uzun zaman isteyen bir iş bu.”

Bu lezzetli sohbeti yine lezzetli bir konuyla bitirelim, çünkü Vedat Sakman, yemek yapmayı çok seviyor, hatta özel tarifleri var...

“Çok seviyorum yemek yapmayı. Geçen gün bir yemek programına bağlandım. Bir iltifat da etmek lazım, ne diyeyim diye düşündüm. ‘Biz müzik yapıyor kulağa hitap ediyoruz, parfüm firmaları burna, görsel bütün sanatlar gözlere hitap ediyor, damağın ne suçu var, yemek yapmak da bir sanattır’ dedim çok hoşlarına gitti. Damağı fazla ihmal ettiğimizi düşünüyorum.

Özel bir kabak mücverim vardır. Fırında yaparım, beğenirler. Çok da hafif oluyor. Bir de mantarlı dolma. Aslında çok faydalı bir şey. Saplarını çıkarıp kıyıyorsunuz domatesle, kaşar peynirle falan... Pirinç yerine mantar koyarak yapılan bir dolma... Fırında, güveçte çok hafif, sağlıklı, lezzetli de oluyor.”

Vedat Sakman, Cihangir’de otuz beş metrekarelik bir evde yalnız yaşıyor. Ve o da benim gibi, küçük bir evde oturmaktan daha büyük lüks yoktur diye düşünüyor. O yalnızlık ve sakinliğin içinde üretmeyi durmaksızın sürdürüyor... Teşekkürler Sakman...     

 “Hırs, kaliteli müziği unutturur”

Vedat Sakman, günümüzde müzikle uğraşan gençleri samimiyetsiz buluyor. Çok fazla hırs içinde kaliteli müziğin unutulduğunu düşünüyor. Gençleri bu tavırları nedeniyle suçlamıyor... Bir an önce bir yerlere sıçrama sabırsızlıklarını anlamaya çalışıyor. Ancak, “bari içi, kavramları dolu, bizi heyecanlandıracak bir şeyler üretseler, ben de çok sevineceğim, ama öyle bir ses duymuyorum; ne yazık ki duymuyorum. Keşke yanılıyor olsam. Yüz bin kayıtlı türkünün olduğu bir ülkede yaşıyoruz ya onlar, bir türkünün anlatmak istediği bir hüzünse, tutup onu oyun havası gibi söylüyorlar” diye de bu süreçten yakınıyor. Fakat gençlerle iletişimi de asla kesmiyor. Onun özelliklerinden birisi de yine hakkında yapılan yorumlardan ortaya çıkan, dinleyicileriyle de sıkı sıkıya bir iletişim kurması:

“Bir iletişimimiz var evet. Ben de ondan yanayım. Sonuçta kendinizi ifade etmenin bir yolu müzik. Kendi yaşadığınız ya da gözlemlediğiniz bir olayı resmetmek üzerine bir olay. Eğer bunu doğru yapıyorsanız zaten karşınızdaki insan sizi dinlediğinde kendinden bir şeyler bularak size katılıyor. Yoksa çıkmış biri elinde gitar çalıyor, şarkı söylüyor... Dinleyici aman ne güzel gitar çalıp, şarkı söylüyor diye düşünmez. Kendi yaşadıklarını yansıtıp yansıtmadığını düşünür. ortaya bir konu atılmıştır ve o konu üzerinde buluşulur. Müziğin matematiksel yanının ötesine gitmek, orada bir şey yakalamak gerekiyor. Şarkılar bizi öyle kavramaz mı zaten. Müzikte ‘ne güzel çalıyor’ değildir beğendiğimiz,ortaya açılan konudur. Bunu yakalarsanız iletişim kurabiliyorsunuz.”

Daima istikrarlı

Vedat Sakman,1949 Konya doğumlu. Profesyonel müzik yaşamına, müzisyen bir babanın oğlu olarak, İzmir'de lise çağlarında başlıyor. İlk çaldığı enstrüman davul. Daha sonra gitarla tanışıyor. 70'li yılların, bir grup oluşumu içinde şarkılar yapma ruhu, müzik yaşantısında belirleyici oluyor. Grup Doğuş ile on iki yıllık beraber çalıyorlar. On iki yıl çok uzun bir süre. Genç birisinde bu sebat!..

“Evet. Evlilikler yürümüyor o kadar. Lise döneminden başlayarak hep uzun yıllar süren gruplarımız oldu. Benim grupçuluğa inancım çok yüksek. Tek başıma bir şey yapmaktansa insanlarla o güç dengesini kurarak gerçekleştirilecek şeyin daha iyi olacağına inanıyorum. Halen de bu inancım sürüyor.

Müziğe hizmet ediyoruz yeteneklerimiz çerçevesinde. Bu işin de en iyisini yapabilmek adına bir gayret içinde olmalıyız. Yüksek egoları biraz tırpanlamak gerekiyor eğer sanat yapıyorsanız. Biz popüler müzik yapıyoruz, ama bir sanat kaygımız da var bunun içinde. O durulan yerde fazla abartılı şeyler yaparsanız sanata darbe indirirsiniz. Yüksek egolar, kendine fazla güven maçı kaybetmenize neden olur. Sonuçta üretilen müzik, insanların içlerinde bir yerlerini titretmeli. Eğer yaptığınız böyle bir samimiyet taşımıyorsa karşıdaki insanlar onu algılıyor zaten. Ve doğru bir şey yapmamış oluyorsunuz. Bunun da acısı sonra çıkar. İleride utanç duyacağınız, ben bunu o zaman neden böyle yaptım diyebileceğiniz bir şey yapmak doğru bir mesele değil. Gençlere belki böyle bir tavsiyemiz olabilir. O heyecanları dizginleyip törpüleyip bu işlere daha sakin yaklaşmalarında fayda var.”