"Kendime aferin dediğim her gün iyi geçmiştir"
İnci Holding'in üçüncü kuşak temsilcisi Neşe Gök'ün sıkı bir iş hayatı olsa da ailesiyle kaliteli zaman geçirmek her zaman önceliği. Bu arayışın onu golfle buluşturduğunu söylüyor.
Yasemin SALİH
İnsanların isimleriyle benzer karakterde olduğunu söylerler. Böyle bir genelleme ne kadar doğru bilemiyorum ama İnci Holding’in üçüncü kuşak patronu Neşe Gök, bu yargıyı doğrulayan isimlerden. Gözleriyle gülen biriyle sohbet etmek “iyi bir gün geçirdim” demek için harika bir neden. Buna bir de İzmir’in mis kokulu bahar havasını eklersek gelin gerisini siz hesaplayın. Kuşadası Golf Kulübü’nde spor, iş, aile kısacası her konudan bahsettik Neşe Hanım’la.
Kulübün eğitmenlerinin “îyi bir golf oyuncusu” diye övdüğü İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanı Neşe Gök, bize hem golfün incelik isteyen kurallarını hem de hayatına yön veren kadınlarla dolu bir ailede büyümenin getirdiklerini anlattı...
- Kadınların hakim olduğu, yönettiği bir şirket İnci Holding. Peki aile nasıl, nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Annem ve babam ailelerinin en büyük çocukları. Dolayısıyla ben de ailenin en büyük torunuyum, ablasıyım. Hep bir abla oldum. Baba tarafım İstanbul, anne tarafım İzmir’de yaşıyor ama babam aslen Balıkesirli. Biz de İzmir’de yaşadık, çocukluğum burada geçti. Babam hanım köylü olmuş anlayacağınız. Doğumum ise İstanbul’da oldu. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi’nde okudum. Harika bir dört yıl geçirdim İstanbul’da. O nedenle bende yeri ayrıdır. Çocukluğa gelince, annem ve teyzelerimle çevrili bir ortamda büyüdüm. Kuzenlerle bir araya gelince çok kalabalık olurduk. Dedem Cevdet İnci beş kızına bırakmış şirketini. Bu beş kız ve damatlardan oluşan bir hayat Annem ve teyzelerim ben bildim bileli çalışırlar. O nedenle hep iş konuşulurdu bu toplantılarda. Kadınların güçlü olduğu bir ortamda büyüdüm. - Peki İstanbul mu İzmir mi?
İki şehir birbirinden farklı elbette. İzmir daha sakin olsa da ben hep İstanbul’u daha cazip bulmuşumdur. Orada nefis bir öğrencilik yaşadım. Hep bir konser, aksiyon, hareket var İstanbul’da. Tüm bunlar bir öğrenci için çok cazip ama çalışmaya başlayınca aynı anda 2.5 milyon insanın bir yerlere gitmeye çalıştığı bir ortamda çok zorlanıyorsunuz. Şehri sadece hafta sonları yaşayabiliyorsunuz. Bu açıdan İzmir çok daha rahat. Öte yandan burada da bir iş hayatı var. Gayet hareketli geçiyor üstelik.
- İş-özel hayat dengesi desem?
Ben işimi delege etmeyi seviyorum. Her zaman “Senin fikrin ne” diye pas veririm. Bu sayede hayatımı programlayabiliyorum. Bana sadece teyit etmek düşüyor. Bu da bana özel hayatımda zaman kazandırıyor. Tatilimi yapmak, sporumu aksatmamak gibi konularda hassasım.
- Golf de zaman gerektiren bir spor, nasıl başladınız? Neden golf?
Ailemle kaliteli zaman geçirmek benim için önemli. Oğlum ve eşimle birlikte yapabileceğimiz bir spora başlayalım dedik. Tenisi denedik ama oğlum sevmedi. Sonra golfü deneyelim dedik. Antalya’da golf dersleri aldık. Hepimiz çok sevdik. Böylece birlikte hobi edinmiş olduk. Golfte hakem yok. Kurallar var ama bunu oyuncular takip ediyor. Saygı ve güvene dayalı bir spor. Kendi skorunuzu kendiniz takip ediyorsunuz. Dostluk önemli. Ayrıca doğanın içinde oynanan bir oyun. Ailece yapmanın keyifl i yanları var. Örneğin telefonlardan üç saat boyunca uzak kalıyorsunuz. Bu, 15 yaşında bir oğlunuz varsa önemli bir şey. Gerçekten birlikte harika zaman geçiriyorsunuz.
- Dostluk, güven, saygı... Sizce bu özellikleri nedeniyle mi iş dünyasında en revaçta olan sporlardan biri golf?
Evet, olabilir. Bu değerler iş dünyasında önemli, etkili. Golfteki arkadaşlarınız genellikle güvendiğiniz, saygı duyduğunuz kişiler oluyor. İş hayatında birini tanımak için onunla golf oynayın derler. Ciddi, sağlam bir çevre sağlar size. Ayrıca yurtdışında çok yaygın bir spor olduğundan birlikte paylaşacağınız ortak bir hobiniz oluyor.
- Diğer sporlarla aranız nasıl?
Oldum olası profesyonel spor yapamadım ama hayatımda hep yürüyüş olmuştur. Fitness’a da giderim. Alaçatı’da sörf yapmayı seviyorum. Sadece kış sporlarıyla aram iyi değildir. Golf her pazar yapmaya çalıştığımız bir spor. Yılda iki hafta da Belek’e gidiyoruz.
- Genç bir oğlunuz var, sizce nasıl bir gençlik geliyor? Sorunlar neler?
Mental, eğitim ve zihin olarak bizden çok daha gelişmiş bir gençlik geliyor. Ne yazık ki bu gençliğin en önemli sorunu kötü beslenme ve hareketsizlik. Bedensel olarak çok gelişmiş olmadıklarını düşünüyorum. Bu konuda çok kaygılıyım. Oğluma matematikten kaç aldın diye sormuyorum, bugün kaç adım attın diye soruyorum. Sağlık bence her şeyin başı.
- Beslenme demişken, iyi yemek yapar mısınız, mutfakla aranız nasıl?
Mutfakla aram iyi değil, ille de girmek zorunda kalsam aç çıkmam ama kimse “Neşe’nin yemekleri harikadır” demez. Belki büyüdüğüm ortam, annemin daha çok iş hayatında olması böyle bir yol çizdi. Ben annemden kek tarifi almadım, dalgalı kur dönemlerinde finansal yapının nasıl olması gerektiğini öğrendim. Eşim ve oğlum benden daha iyi yemek yaparlar. Oğlum güzel kekler yapar örneğin.
'Yeni tohumlar atmak lazım'
- Üçüncü kuşak olarak İnci Holding ile ilgili hayaliniz nedir?
Dedem bir tohum atmış ikinci kuşak bunu sağlam bir yapıya kavuşturmuş, şimdi bizim de yeni tohumlar atmamız gerekiyor ki torunlarım “İyi ki babaannem bunu yapmış” desin. Daha da sağlıklı bir hale getirmek istiyorum şirketi. Başkanlığım bitmeden birkaç yatırımım daha olacak. Yurtdışı ya da içi diye kısıtlama getirmiyorum kendime. Yeter ki kitabı-defteri belli olan bir ülkede olsun. Çünkü biz böyle bir şirketiz.
- Bir de Cevdet İnci Eğitim Vakfı var. Burada neler yapıyorsunuz?
Dedem Aydın’daki arazilerini vakfa bağışlamıştı. Bugüne kadar 3 bin öğrenciye burs verdik. Bu gençler stajlarını da bizde yapabiliyor, hatta istihdam edilebiliyorlar. Bunun dışında Barışla Müzik Vakfı ile ortak proje yürütüyoruz. 5-16 yaş arası 70 çocuktan oluşan bir orkestramız var. Gezici kütüphanemiz var. Ayrıca jantta Brezilyalı ortağımız Iochpe-Maxion ile meslek lisesi öğrencileri için fabrikada sınıf oluşturduk.
"En büyük hobisi kanaviçe işlemek"
- Tatillerde tercihiniz nedir, nasıl dinlenmeyi seversiniz?
İzmir'deysek ailecek Kemeraltı, Alsancak’ta dolaşmayı, takılmayı çok severiz. Yazın daha çok Çeşme’de oluyoruz. Yurtdışına çıktığımızda araba kiralayıp köy köy gezmeyi çok seviyoruz. Elbette bunu daha çok Avrupa ve Amerika’da yapabiliyoruz. Hatta artık otel rezervasyonu bile yaptırmıyorum. Spontane gelişen tatilleri tercih ediyoruz. Oğlum daha bebekken bile seyahat ettik ailecek. Hatta bir seyahat blogum vardı. Kanaviçe işleyerek, örgü ile zihnimi dinlendiriyorum. Çok severim.
- Ne tür yemekler seviyorsunuz? Dikkat ediyor musunuz?
Ben beklendiğinin aksine Ege otlarını çok sevmem. Sakatat, kırmızı et yemeyi çok severim. Yine de beslenmeme dikkat ediyorum elbette.
"Ajandamın dolu olmasını koşturmayı seviyorum"
- Hırslı biri misiniz?
Hırsları olan bir insan değilim. Yattığımda huzurlu olduğum, kendime 'aferin' diyebildiğim gün iyi geçmiş demektir. Neyse ki bunu çok sık yaşıyorum. Koşturmayı, ajandamın dolu olmasını seviyorum. Ajandam boş ise bana göre verimsiz bir gün geçmiştir, o zaman kendime 'aferin' demiyorum. Bu yüzden melek yatırımcılık işine girdim. İzmir’de bu ağı güçlendirmek istiyorum. Henüz çok fazla yatırımım yok. Yatırımlarımın günlük hayata dokunan projeler olmasını tercih ediyorum.
- Emeklilik size çok uzak anladığım kadarıyla?
Bizim ailenin literatüründe emeklilik yok. Teyzelerim de öyle. Annem güya emekli oldu ama benden daha yoğun şu anda, randevu alamıyoruz. 60 yaşını geçti ama "görüşelim" dediğimde bir sürü iş sıralıyor bana. Sanırım benim de emeklilik planımda melek yatırımcılık var. Yatırımcılık da bir kariyer bence. Ben bunu daha topluma dokunur şekilde yapacağım.