‘Hammadde ithal edip, tohum satıyoruz’
Türk tohumculuk sektörünün çok iyi noktada olduğunu belirten TÜRKTOB Başkanı Yıldıray Gencer, kuraklığa ve soğuğa dayanıklı çeşit geliştirme çalışmalarının sürdüğünü söyledi
Türkiye Tohumcular Birliği ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği Başkanı Yıldıray Gencer, Türk tohumculuk sektörünün çok iyi noktada olduğunu belirterek, Türkiye’yi dünyanın ilk üç üreticisi arasına sokmayı hedefl ediklerini söyledi. Sektörde desteklerin iyi olduğunu ancak pozitif ayrımcılıkla daha radikal destek beklediklerini belirten Gencer, 5 yıl sonrası için belirledikleri hedefe 3 yıl içinde ulaşacakları bilgisini verdi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Yıldıray Gencer, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.
Türkiye’de çok tartışılan konulardan birisi olan tohumculukta ne durumdayız?
Türkiye’de tohumculuk tarihine baktığınızda Cumhuriyet döneminin öncesine dayanıyor, 1800’lü yıllardan başlıyor. Cumhuriyet döneminde tohumculuk faaliyetleri, ağırlıklı olarak kamu tarafından, Atatürk döneminde açılan Devlet Üretme Çiftlikleri tarafından yapılmış. Özal döneminde ekonominin libere edilmesiyle birlikte özel sektör yatırıma başlamış. 1982 yılında sadece 3 firma bulunurken, bugün tohum üreten firma sayısı 600’ü aşmış durumda.
Sektör önemli mesafe kaydetse de sürekli ithalat tartışmaları gündeme geliyor….
Aslında yaklaşık 25 sene önce başlayan Ar-Ge çalışmaları bugün meyve vermeye başladı. Sürekli ithalat yapan Türkiye artık 130 milyon dolarlık tohum ihraç eden bir yapıya kavuştu. Bugün sektörümüz sertifikalı tohum üretim miktarını 640 bin tonun üzerine çıkardı ki önceki yıla göre artış 100 bin tonu buldu. Bunu sevindirici buluyoruz. Çünkü böyle giderse 5 yıl içinde ulaşmayı hedefl ediğimiz 1 milyon tonluk üretim miktarına 3 yıl içinde ulaşabileceğiz.
Türk tohumculuk sektörünün dünya üretimindeki yerine yönelik bilgi verebilir misiniz?
Sektör gerçekten umut verici bir noktada. Dünyada ilk 10 arasındayız. 742 bin tonluk sertifikalı üretim, 190 milyon dolarlık ithalat, 320 milyon dolarlık ticaret hacmiyle birlikte sektörümüzün büyüklüğü 1 milyar dolara ulaşıyor. Dünyada 10 milyar dolar ticarete konu olmak üzere toplam 45 milyar dolarlık tohum üretimi yapılıyor. Asıl hedefimiz dünya tohumculuğunda ilk 3’e girmek. Topraklarımız, iklimimiz buna müsait.
Yabancı firmaların sektöre hakimiyetinden bahsediliyor…..
Biz tohumculuk sektöründe yerli yabancı ayrımı yapmıyoruz. Baktığınızda yabancı firma da üretimini burada yapıyor, yani katma değeri burada oluşturuyor. Bunu da yerli üretim gibi değerlendiriyoruz. Bir çok firma ıslah çalışmalarını bile burada yapıyor. Adaptasyonu daha uygun olsun diye bir çok firma araştırma istasyonu kurdular. Bilgilerini tecrübelerini kullanarak daha hızlı neticeler alıyorlar.
Bizim için kriter ithalat rakamlarını minimize edilmesi. Sıfıra indirmek mümkün değil, zaten ticaretin mantığına aykırı. Baktığınızda Hollanda ve Fransa 1.4 milyar dolar tohum ihraç ederken 800 milyon dolar civarında ithalat yaptıklarını görüyoruz. Bir Fransız firması dünyanın her tarafından tohum üretiyor. Çin, Hindistan’da üretiyor, tekrar işlemek üzere geri alıyorlar.
Bizim yerli firmalarımız da artık başka ülkelere ebeveyn gönderip orada ürettiriyorlar. Türk firması anne babayı gönderip ürettirip geri alıyor. Resmiyette ithalat gibi görünüyor.
Ancak Türk üreticileri yurtdışında ürettikleri tohumu getirirken, ithalatçı gibi yüksek oranlı vergi ödüyorlar. Miktar bazında yaptığımız karşılaştırmada, ihracatın ithalattan büyük olduğunu görüyoruz. biz ihracatımızı 10 yıl içinde 500 milyon dolara yükseltmeyi planlıyoruz.
Tarım Bakanlığı’nın iddialı hedefl erle kurduğu gen bankası işlevini yerine getirebiliyor mu?
Evet, dünyanın üçüncü büyük gen bankası Ankara’da kuruldu. Bunlar gerçekten dünya gıda güvenliği açısından, tohumculuk sektörü açısından önemli. Belli tohumlar doğada zamanla kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu yüzden banka çok önemli bir görev görüyor. Ayrıca çeşitlerin mutlaka piyasaya aktarılması gerekiyor.
Aslında Anadolu’daki birçok çeşidin tohumluklarını bulmak mümkün. Islah çalışması yapacak arkadaşların buradan ciddi faydalanması gerekiyor. Ben ıslahçıların yeterince faydalandığını düşünmüyorum. Bu konuda teşvik edici çalışmalar yapılması gerekiyor. İddialı hedefl er koyuyoruz, bunları yapamazsak, zaten yakalama şansımız çok zor.
“Islah yapabilecek eleman bulamıyoruz” Size göre buralardan nasıl daha iyi yararlanılabilir?
Bakanlık, araştırma enstitüleri ve özel sektörün bir araya gelmesi gerekiyor. Bakanlığın sektörü yönelik açılımı büyük avantaj. Sertifikalı tohum üretimi ve kullanımına verilen destek çok büyük itici güç oldu. Genç ama sermayesi sınırlı sektörümüz var. Kıt finansmanla bu iş yapılıyor. Ar-Ge ve ıslah istediğimiz seviyede değil. Bunu çok daha artırmak zorundayız. Belli noktaya gelmemizi bu destek sağladı.
Aslında güzel destekler var. Ancak, sektörümüze pozitif ayrımcılık yapılarak daha radikal destekler verebilmeyi istiyoruz.
Ancak işbirliğinde yine eksiklik görüyoruz. Özellikle üniversiteler ile özel sektör bir araya gelemiyor. Üniversitelerimizin genetik mühendisliği ve teknoloji bölümleriyle daha koordineli çalışma yapmamız gerekiyor. Bugün ıslah yapabilecek kalifiye eleman bulamıyoruz.
Bu konuda bir kişi istihdam etmek isteyen şirket, başka firmanın elemanını transfer etmek zorunda kalıyor. Kamunun araştırma enstitüleri ise ıslah çalışmaları yapsa da bunları pazara çıkaramadı, hatta sektör deyimiyle buluşlar kavanoz içinde kaldı.
Daha somut ne yapılabilir işbirliği anlamında?
Geleneksel ıslahla 10 yılda olmayacak işleri moleküler ıslahla üçte bire kadar düşürebiliyorsunuz. Bunun için de moleküler ıslah, biyoteknolji laboratuvarı kurulması gerekiyor ki her şirket bunu tek başına kuramaz. Birkaç firma veya bakanlıkla ortak merkez kurarak yapı oluşturulabilir.
Ege Üniversitesi’nin tohumculuk merkezi ile Bitki Islahçıları Alt Birliği ile ortak çalışma yapacak. Ankara Üniversitesi ile de görüştük ancak YÖK’ten henüz izin çıkmadı.
PANKOBİRLİK Konya’da tarım üniversitesi kurmaya hazırlanıyor. burada dünyadaki tüm üniversiteler ortak proje geliştirecekler. Bu çalışmalarla dünyayı daha kolay takip edebileceğiz.
Türk şirketleri henüz genç olmakla birlikte pazardaki durumları nasıl?
Güvendiğimiz ve başarılarından gururlanacağımız çok firma var. Hatta bunlardan 200 yıllık firmalarla boy ölçüşecek çeşitler geliştirenler de var.
Şu anda 615 firma var ve bunların 130 tanesi özel sektör tarımsal araştırma kuruluşu. Tekrar desteklere dönersek, TÜBİTAK ve bakanlık desteklerinin sektörün şartlarında daha uygulanabilir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
Sektör; GDO, hibrit ve hormon başlıkları altında çok sık gündeme geliyor….
Bu konuda kesinlikle bir bilgi kirliliği var. Bu saydıklarınızın üçü de birbirinden çok farklı kavramlar. Bir kere hormon ürünün üretim aşamasında büyümeyle ilgili gelişim düzenleyici.
Hibrit ise doğal bir çalışma. Yani farklı çeşitlerin istediğiniz özelliklerini anne ve babaların birleştirilmesiyle yeni bir çeşitte elde ediyorsunuz. Bu özellikler arasında, koku, tad, dış görünüş yer alıyor. Üstelik bunu hemen de yapamıyorsunuz.
F1 dediğimiz bu ürünler 10 yılda geliştirilebiliyor. Bu genetik mühendislikle değil, doğal seleksiyonla yapılıyor. Ayrıca sektörümüzde uzun süredir özellikle kuraklığa ve soğuğa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi konusunda da ciddi araştırmalar yapılıyor.
Bunların tohumundan sağlıklı ürün alınamıyor ama….
Burada da yanlış anlama var. Bir kere hibrit ürün kesinlikle kısır değildir. Bundan ikinci ürünü alırsınız ama yeni ürün anne veya babanın özelliklerinden birisi taşır. Yani bir önceki ürünü onun tohumundan alamazsınız. Zaten üreticinin tohuma verdiği para toplam üretim maliyetinin düşük bir kısmını oluşturduğu için, kimse bu verimli ürün yerine kendisi topum üretip yetiştirmeyi göze alamaz.