Çağın vebası: Bilgi gizliliği
Gizlilik hakkımızı savunmak için sonuna kadar savaşsak ya da kişisel bilgilerimizin onayımız olmaksızın kullanılmasını tamamen engellesek dahi, aşmamız gereken birtakım görünmez duvarlar da var.
İletişim ve bilgi teknolojilerinin çok hızlı gelişimiyle birlikte her güne yeni bir gelişmeyle, yeni bir haberle uyanıyoruz. Yapay zeka, sanal gerçeklik, otonom araçlar derken son sürat ilerleyen bir geminin biletli yolcuları gibi mavinin her bir tonuna ayrı ayrı hayranlık besliyor, gördüğümüz her adada durmak istiyoruz. Kaptan ise hiç hız kesmeden ve hatta gitgide daha da hızlanarak, yola devam ediyor.
Teknolojinin de yardımıyla, daha teknolojik olana doğru ilerlediğimiz bu yolculukta bildiğimiz birçok şeyi en baştan öğrenmek zorunda kalıyoruz. Bu zorunluluklar da pek azalmayacağı gibi, daha da artacak gibi görünüyor. Amerikan Patent Bürosu Başkanı Charles Duell 1899 yılında “Artık bilimin bulabileceği bir şey kalmadı, bilim, bu noktada tıkandı. Bulabileceğimiz her şeyi bulduk ve bize artık gerek yok.” dediğinde akademik çevrelerden ‘hadi oradan sen de!’ minvalinde çok sert bir tepki almadıysa, bunun sebebi içten içe herkesin benzer hislere sahip olmasındandı. Duell’in söylediğine benzer bir çıkışı şimdi duysak, dalga geçmekten daha fazlasını yapacağımız kesin gibi duruyor. Bu teknolojik ilerleyiş hızlanarak sürecek.
Bu ilerleyişte yeniden öğrenmemiz gerekecek olan en önemli konulardan birisi ise, ‘Gizlilik’ ya da daha özel bir ifadeyle ‘Kişisel Bilgilerin Gizliliği’ olacak gibi görünüyor.
Görünmez duvarlar
Gizlilik hakkı, iletişim ve bilgi teknolojileri çağında anlamı ve kapsadığı alt başlıklar düşünüldüğünde en çok değişen kavramlardan biri. Gizlilik hakkımızı savunmak için sonuna kadar savaşsak ya da kişisel bilgilerimizin onayımız olmaksızın kullanılmasını tamamen engellesek dahi, aşmamız gereken bir takım görünmez duvarlar da var.
Teknolojik cihazlarımızda en zor şifre kombinasyonlarını kullanarak bilgilerimize erişimi engellemek için en ciddi önlemleri alsak dahi; kendi güvenlik duvarımızın arkasına geçtiğimizde en kişisel anlarımızı, hislerimizi ve bilgilerimizi ‘Herkes’le paylaştığımız bir sosyal medya dünyasının içerisinde hayatımızı sürdürüyoruz. Geçtiğimiz yıl Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ ile kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmadıkça işlenemeyecek ve kullanılamayacak. Elbette bu kanunla yasal zorunluluklar çizilerek kişilerin verilerinin güvenliği için önemli adımlar atılmış olsa da, en önemli sorumluluk kişisel bilginin sahibine düşüyor. Kullandığımız her uygulamanın, her bilgisayar programının ya da teknolojik aygıtın kendine özel ‘Gizlilik İlkeleri’ vardır. Kullanıcılardan toplanan bilgilerin (adres, telefon, e-mail, kimlik bilgileri, kredi kartı bilgileri vs.) ve bağlantı bilgilerinin (IP adresi, işletim sistemi vs.), herhangi üçüncü şahıslar ya da kuruluşlarla paylaşılmayacağını garanti eden bu ilkeler, kullanıcıların gizlilik hakkını savunmak için vardır. Peki bizim, yani bu sistemlerin kullanıcılarının, kendimizi korumak adına uyguladığımız ve uyulmasına özen gösterdiğimiz gizlilik ilkelerimiz var mı? Bu soruya “Evet” yanıtını verseniz dahi, internet kullanıcılarının yoğun bir şekilde maruz kaldığı hırsızlıkların büyük bir bölümü halen kişisel hatalardan kaynaklanıyor. Türkçeye Sosyal Mühendislik olarak çevrilen ‘Social Networking’ ya da ‘Phishing’ terimleri, kendi bilgilerimizi korumak konusunda ne kadar çaresiz kalabildiğimizi gösteriyor.
Gizlilik hakkına sahip çıkmak
Kredi kartı bilgilerinin halen büyük çoğunlukla sahte e-mail’ler ya da doğrudan iletişim kurarak laf arasında alınan bilgilerle ele geçirilebildiği bir internet ortamında, gizliliğimizi korumak için en az kullandığımız uygulamalar kadar özen göstermek gerekiyor.
İletişimin her gün daha çok önem kazandığı ve paylaşımlarımızla kendimize yer edindiğimiz bir dünyada sosyal medya, internet ya da kişisel bilgilerimizi içeren herhangi bir uygulamayı kullanmadan yaşamamız pek mümkün değil. Sosyal medya ve tüm çevrimiçi mecralarda varlığımızı sürdürmeye elbette devam edeceğiz. Geliştirilen her yeni uygulamayla gizlilik hakkımıza sahip çıkmak daha büyük önem arz edecek.
Önemli olanın bir şeyleri gizlemek değil, bize ait olan bilginin iznimiz dışında dolaşıma girmesini engellemek olduğunu unutmamak gerek. Dostoyevski’nin bahsettiği ayrımda, hangi tarafta yer almak daha kulağa hoş geliyor: “Bu dünyada iki tür insan vardır: Biri önem taşıyanlar, diğeri taşımayanlar.”
Gizlilik İlkeleri
Kullandığımız her uygulamanın, her bilgisayar programının ya da teknolojik aygıtın kendine özel ‘Gizlilik İlkeleri’ vardır. Kullanıcılardan toplanan bilgilerin (adres, telefon, e-mail, kimlik bilgileri, kredi kartı bilgileri vs.) ve bağlantı bilgilerinin (IP adresi, işletim sistemi vs.), herhangi üçüncü şahıslar ya da kuruluşlarla paylaşılmayacağını garanti eden bu ilkeler, kullanıcıların gizlilik hakkını savunmak için vardır.