Sisteme ilgisizlik sorunlara çözüm üretmeyi engelliyor

Kemal Derviş “Toplumun değer ve hedeflerinin ne olması gerektiğine ilişkin daha net olması ve varsayımların dinamik performansına verilen tepkilerin ölçülmesi” gerektiğinin altını çiziyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

RÜŞTÜ BOZKURT

Yaşadığı dönemin eğilimlerine, eğilimlerin fırsat ve tehditlerine, kendi olanak ve kısıtlarına ilgisiz bir halkın kalkınma ve refah yaratmasının mümkün olmadığını farketmemiz gerekiyor. Bilgili ve temas halindeki bir halkın geniş anlamıyla kaynak değerlendirme bilinci yükseliyor. Ülkemizdeki durumu değerlendiren gözlemcilerden biri olan İlber Ortaylı, yaşadığı sisteme ilgisiz bir kitleden söz ediyor. Ortaylı’ya göre kitleler, geçerli ya da oluşmakta olan ‘sistemlere' ya ilgi göstermiyor ya da kahve söyleşilerinde vakit öldürmek için söyleşi konusu olarak bakıyor.

Düşünme sevgisinin ve saygısının çok düşük olduğunu, anti- entellektüelizmin her zaman geçerliliğini koruduğunu anlatan Uğur Vardan da günümüzde bu eğilimin zirveye tırmandığını belirterek, "Herhangi bir konuyu konuşmak, derinleştirmek, onu tarihsel ve düşünsel bir devamlılıkla bir yere koymak neredeyse imkansız hale geldi” diyor.

Bir başka düşüncelerini yazıyla anlatan insanımız Kanat Atkaya, “Aynı kökleşmiş sorunların, aynı kalıp cümlelerle yıllardır tartışılmış gibi yapıldığı bir ülke” haline geldiğimizden yakınıyor.
Kendini uluslararası ölçeklerde de kanıtlamış olan sanatçı Haluk Bilginer, toplumsal algının bir başka boyutuna değiniyor: “Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece.İnsanları; ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediniyoruz.”

Kemal Derviş, tartışmalardaki tarafların, “Toplumun önemli değer ve hedeflerinin ne olması gerektiğine inandıkları konusunda daha net olması ve varsayımların dinamik performansının hangi teşviğe nasıl bir tepki vereceğinin ölçülebilmesine” vurgu yapıyor. Ölçü koyarak tartışmanın “bir demokraside iki potansiyel yoldan birini etkin bir şekilde seçebileceği” düşüncesini paylaşıyor.

Düşüncelerini yazıyla anlatan ülkemiz insanlarının daha önce paylaştıklarını neden bugün anımsatma ihtiyacı duydum?

Düşünce insanlarımızın saptamalarını anımsatmamın nedeni, İlber Ortaylı’nın da altını çizdiği gibi, ”yaşadığı sisteme ilgisiz kitlelerin” egemen olduğu topluluk ya da toplumların kalkınma yarışını kazanamayacakları düşüncesidir.

Bilgisayarlar, internet, bulut, blockchain, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, simülasyon, üç boyutlu baskı ve eklemeli üretim, akıllı ve bağlantılı ürünler, sistem entegrasyonu ve sistemlerin sistemi gibi temel teknolojik oluşumları yeterince tartışmadığımızı; zihnimizde netleştirmediğimizde, tökezleyeceğimizi söyleyenlere içtenlikle katılıyorum.

“Demografik fırsatı” tartışalım

Giderek yaygınlaşan bir varsayıma göre, teknolojinin bugüne kadar insan performansını ve verimliliğini artıran işlevi yanında, insanın yerini alan otonom uygulamalar nedeniyle, “genç nüfuslarını yüksek düzeyde eğiten ve yetenek kazandıran” toplumlar kalkınma yaratacak ve refaha ulaşacak. Son çeyrek yüzyılda gözlenen kalabalık nüfuslu ülkelerin yüksek oranda büyüme eğilimi yerini “kontrollü nüfusa” ve “iyi eğitilmiş seçkin azınlıklara” sahip olan toplumlar alacak; “demografik fırsattan” onlar yararlanacak.

Jeff Bezos’un 1998 yılındaki uyarısını, son dönemlerde belirsizlik, endişe, kaygı ve korkulara yol açan “teknolojik işsizlik“ konusunu bağlamında yorumlamalıyız. Bezos, "İşe alım yaklaşımımız olan çıtayı yüksek tutmak, başarımızın en önemli ögesi olmayı sürdürecek” diyor. İşe alma çıtasının yüksekliği,iyi eğitim almış ve uzmanlaşmış olmayı gerektiriyor. Geri dönüp tarihin birikimlerine bakarsak, toprak odaklı zenginlik üretimi 13 bin yıl sürdü. Emek-sermaye odaklı zenginlik üretimi 19 ve 20’nci yüzyılda egemendi. 1980’li yıllardan başlayarak, “değer yaratan yetenek odaklı” zenginlik üretiminin ağırlığı hızla artıyor. Claudio Fernandez-Araoz, insanların yüksek potansiyele sahip olmaları ve zor hedefl ere ulaşabilmeleri için başlıca özellikleri şöyle sıralıyor :

• Güçlü bir motivasyon olan grubu, bireysel ihtiyaçların önüne koyacak "alçak gönüllüğe",
• Yeni fikir ve alanları keşfetmeye iten doyumsuz bir “merak duygusuna”,
• Diğerlerinin görmediği bağlantıları sağlayan “keskin içgörülere”,
• İşe ve etrafındaki insanlara “güçlü bir bağlılık duygusuna,”
• Aksaklıkların ve engellerin “üstesinden gelme kararlılığına” sahip olmak.
Daniel H. Pink de özellikle “bilgi işçilerinin” enerjilerini üç kaynaktan alacağını söylüyor: "Özerklik, yaşamlarını yönetme özgürlüğü. Ustalık, mükemmele ulaşma arzusu; gaye edindiğimiz işin bizden daha büyük bir amaca hizmet etmesi.”

Yetenekli ve ustalaşmış insan potansiyeli, bilgi ekonomisinin kilit varlığıdır. Roger L.Martin’in “Yetenek ekonomisinin yükselişi” makalesinde anlattıklarını, ülkemizin “nüfus ve eğitim politikaları” tartışmalarının merkezine yerleştirmeliyiz: 1950’lerde “risk sermayesi” yönlendiriciliği ve "giriş sermayesi” teşvik sistemlerinin temel motivasyonunu oluşturuyordu. 2013 sonrasında en büyük 50 şirketin yarısından fazlası “yetenek- odaklıdır”; geleceklerini inşa etmek isteyen toplumlar da nüfus politikalarını, yetenek geliştiren ortam ve iklimleri yaratarak olgunlaştırabilir. Nüfus konusundaki eğilimlerin fırsat ve tehditlerine en uygun tepkiyi verecek politikalar üretme sorumluluğu artmaktadır.

Bir başka bakış açısı

Farklı bir bakış açısına göre “üst düzey yetenekler” 35-45 yaşları arasında etkili olabiliyor. Bu yaş grubunun azalması toplumlar için ciddi bir tehdit oluşturuyor. İkincisi, şirketler yetenekli kadrolarını yeniden üretecek mekanizmalarını sürdüremiyor. Sorunlarını tartışırken yaygınlık ve derinlik özeni olmayan, bir strateji kavramı çerçevesinden bakmayan toplumlar; iş ya da devlet yönetimine alternatifl er sunamıyor. Bu saptamaları “firma yönetimi odağından” değerlendirdiğimizde, “genç nüfus” vurgusu dikkat çekiyor. Murat Ülker Çin’le iş ilişkilerini yorumlarken “demografik fırsatlara” daha değişik bir pencereden bakılması gerektiğini netleştiriyor: “2020’ de Çin’in şehirleşme oranın yüzde 60’a varacağı ve bu oranın da yaklaşık 850 milyon insana tekabül etmesi öngörülüyor.Nüfusu gençleşiyor, harcama gücü ve refah seviyesi hızla artıyor. Harcama gücündeki artışın en fazla 35 yaş ve altı genç nüfustan gelmesi bekleniyor. Dijitalleşme son derece süratli şekilde günlük hayatın her alanına girmiş bulunuyor. E-ticaret halihazırda çok önemli bir kanal; yakın gelecekte toplam tüketim büyümesinin yüzde 42’sini oluşturacak. Diğer ülkelerde e-ticaret alışveriş şekli iken, Çin’de bu yaşam biçimi olmuş durumda.Çin’de şehirli orta sınıfın yükselişini görüyoruz. Gelişen ekonomiye bağlı olarak, daha sofistike, bilinçli bir nüfus oluşuyor.”

Şimdi kendimize soralım: Biz, “genç nüfus yaratma” ile “ kontrollü nüfus ” olgusunu “yetenek havuzunu büyütme” açısından enine boyuna tartışıyor muyuz? Entelektüel zenginliğin, gerçek maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmanın temel aracı olduğunun farkında mıyız? Bir “ulusal strateji” oluşturarak “toplumsal meşruiyetini” kapsayıcı bir anlayışla olgunlaştıracak iklime sahip miyiz?

Okumak için kaynakça

1- İlber Ortaylı,”Bizim tarihimizde ‘başkanlık’ var mı?” Hürriyet, 15 Ocak 2017
2) Uğur Vardan, “Kısa vadede karamsar ve kaygılı ama uzun vadede iyimserim/Tanıl Bora ile söyleşi” Hürriyet Portal, 15 Ocak 2017
3) Kanat Atkaya, ”On yıl sonra yine idiokrasi” Hürriyet, 22 Ocak 2017
4) Haluk Bilginer, Hürriyet Pazar, 22 Ocak 2017
5) Kemal Derviş, “Ekonomik analizden kapsayıcı büyümeye” Dünya, 25 Ocak 2017
6) Claudio Fernandez-Araoz, “21. yy yeteneği keşfedecek” HBR
7) Henry Kissinger, ”İnsanlığın hiyerarşisini gözeten bu dünya düzeni umudumuz olabilir”,- Turquie Diplomatique S.:66, 15 Ekim 2014
8) Roger L. Martin,”Yetenek ekonomisinin yükselişi ve muhtemelen çöküşü” HBR/ Türkiye, Ekim 2014
9) Nigel Povah, “VUCA kalacak!- Geçmesini beklemeyin” HBR/ Eylül 2014
10) Verda Özer’in Murat Ülker ile söyleşisi,Hürriyet, 29 Ocak 2017

Bu konularda ilginizi çekebilir