Yerli ve milli veri doktoru: Desibel...

Eğitimlerini doğru öngörü ile birleştirip, sağlam bir ortaklık temeli ile bugünlere gelen Desibel Veri Kurtarma, yurtdışında dahi kurtarılamayan hard diskler için kendi çözümlerini üreterek başarı sağlıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hilal SÖNMEZ

Kayseri - Desibel Veri Kurtarma’yı, kaybolan verileri, geliştirdiği kendine has yazılım altyapısı ile profesyonel bir şekilde kurtaran bir veri kurtarma şirketi olarak tanıtabiliriz. Ancak Desibel'i, sektöründe özgün ve bir numara kılan çok daha farklı bir kimliği var. O kimliği tanıtmak için de henüz şirketin kapısından içeri girmeden anlatmaya başlamak gerekiyor...

Bir iş merkezinin içerisinde küçük bir ofiste iki ortak olarak çalışıyor Sait Akın ve Bahri Kıranatlı. İkisi de İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü mezunu. Türkiye'de ve hatta dünyada bilişim sektörü ve kişisel bilgisayarlar henüz çok yeniyken, öngörüleri doğrultusunda 1997 yılında kurulan Desibel ile veri kurtarma üzerine kafa yormaya başlayıp, 2005 yılında ise profesyonel olarak sektöre adım atmışlar. İşe başladıkları günden bugüne sektördeki haksız rekabeti ve ahlak kurallarına uymayan ticaret anlayışını gözlemleyen Sait Akın ve ortağı Bahri Kıranatlı, tanıtımlar ve reklam çalışmaları gibi hiçbir alanda yer almamayı tercih ediyor. Öyle ki ofislerinin kapısında bile ne isimleri ne de ne iş yaptıklarıyla ilgili bir pano göremiyorsunuz. İçeri girdiğinizde ise sade, ışıksız ve sessiz bir ortamla karşılaşıyorsunuz.

Kendinizden bahseder misiniz, ilk olarak nasıl başladınız bu işe?
Sait Akın: Okulu 1991 yılında bitirdim. O dönemlerde Türkiye'de ileri düzey yazılımlar geliştirilemez, bizim insanlarımız bunu yapamaz sanıyorlardı. Özel ilgi ve ticari girişimi birleştirerek olayı bugünkü noktaya getirdik. İki şey fiziksel değerinden daha kıymetlidir. Bunlardan birisi insan, diğeri ise hard diskler. Bir hard disk 100 dolar bedelinde olabilir ama içine koyduğunuz bilgi sizin için trilyonlar değerinde olabilir. Hard disk içindeki bilgi, bedendeki can gibidir. İşte biz tam da bu noktada bir cerrah titizliğiyle çalışıyoruz ve bilgiyi kurtarmak için kendi çözümlerimizi üretiyoruz.

Bahri Kıranatlı: Desibel'i 1997 yılında kurduğumuzda bilgisayar sektöründe başka alanlarda da hizmet veriyorduk. 2005 yılına geldiğimizde sadece veri kurtarma üzerine yöneldik. Desibel'i kurduktan sonra, üniversitelere gittik ve hocalarla görüşelim istedik. Ancak gördük ki, Türkiye’de üniversitelerde bile bu olay bilinmiyor. Zaten veri kurtarma ismini Türkiye'de ilk kez biz kullandık dersek yalan olmaz çünkü eskiden data deniliyordu.

Veri kurtarmanın önemi Türkiye'de nasıl anlaşıldı?
Sait Akın: 26 Nisan 1999’da Çernobil virüsü faciası yaşandı. Çernobil nükleer santral faciasına atıf yapmak üzere bugün tetiklenecek şekilde programlanan virüs bir anda milyonlarca bilgisayarın hem fiziksel hem de mantıksal olarak zarar görmesine ve ciddi veri kayıpları yaşanmasına neden oldu. Türkiye'de bir anda on binlerce kişi aynı anda bu durumun olumsuz sonuçları ile karşılaştı. Virüs öncesinde bilgisayarlara bulaşıyor ve aynı gün, aynı anda tetikleniyor, dolayısıyla aynı anda kitlesel veri kaybı meydana geliyor. O gün veri kurtarmanın önemini herkes anladı ancak bu durum beraberinde farklı sorunları doğurdu. O günden sonra sektör kötüye gitti. Çok nitelikli bir iş ayağa düşmüş oldu. Bugün yediden yetmişe herkes veri kurtarma uzmanı olduğunu iddia ediyor. Nitelikli bir veri kurtarma hizmetine ulaşmak isteyen kişiler maalesef işinde kimin iyi kimin kötü olduğunu ayırt edemiyorlar. Doğru yer tespit edilene kadar da ortada kurtarılacak bir şey kalmıyor.

Bahri Kıranatlı: Her bilgisayar tamircisi, hatta fotoğrafçılar bile veri kurtarırım diyor. Kurtaramıyor ve bize gelene kadar bozuk olan veri daha da bozulmuş oluyor. İnsanların yüzde 90'ı bilgisayarda çıkan arıza nedeniyle değil, yanlış müdahale nedeniyle verilerini kaybediyor. Binlerce parçadan oluşan bir pazılı düşünün ve tamamı bozulmuş olsun. Biz onu alıp baştan sona yeniden yapıyoruz. Bu işi yaparken internetten temin edilebilecek programları değil geliştirdiğimiz bize has yazılım altyapısını kullanıyoruz ve kendi çözümlerimizi üretiyoruz. Bizim çözümlerimiz hazır paket bir hale dönüştürülemez çünkü neredeyse yaptığımız her iş için farklı yöntemler kullanıyoruz.

Reklam ve tanıtım çalışmalarına neden uzak duruyorsunuz?
Sait Akın: Bir dönem web sitemizin tanıtımına ağırlık veriyorduk. Kendi çözümlerimizi ve yöntemlerimizi buradan paylaşıyorduk. Ancak bir süre sonra başka firmaların bizim sitemizdeki bilgileri alıp kendilerine aitmiş gibi kullanmaya başladığını gördük. Sonuçta mağdur olan kişi bu internet sitelerindeki yazıları okuyup, onlara gidiyor ve hard diski kurtarılamadığı gibi daha da çok bozularak eline geri veriliyordu. Biz de tüm bunlara şahit olduktan sonra yaptığımız işleri çok fazla lanse etmemeye başladık.

Nasıl tanıştınız, ortaklık hikayenizden de biraz bahseder misiniz?
Bahri Kıranatlı: Tanışmamız İstanbul'da olan bir süreçti. Aynı okuldan mezunuz ama dönem farkımız var. Çalışma hayatı içerisinde tanıştık. İkimiz de bu işi sevgi ve iyi niyetle sürdürüyoruz. İkimiz de uyumlu insanlarız. Bugüne dek hiç çatışmamız olmadı. Zaten bu işi yaparken derinlikli düşünmeniz ve sabırlı olmanız gerek. Kavga ve uyumsuzluk içinde dağınık düşünmeye başlarsınız ve bu işi yapamazsınız.

Neden, İstanbul'da kalmak yerine Kayseri'yi tercih ettiniz?
Sait Akın: İstanbul yorucu bir şehirdi ve orada kalmak istemedik. Belli çözümleri üretmek sakin bir kafa ve sakin bir ortam istiyor. O yüzden Kayseri'de olmak bizim için en doğru karardı. Zaten bilgisayar tüm sınırları kaldırıyor. Nerede olduğunuzun önemi kalmıyor. Baktığınız zaman dünyada bu işi yapan önemli büyük firmalar da küçük yerlerde çalışıyorlar.

Yurt dışından da size gelen hard diskler oluyor mu?
Bahri Kıranatlı: Yurtdışından iş almanın bazı sıkıntıları var. Mesela bir diskin dahi girmesi gümrüğe tabi tutuluyor. Ayrıca maalesef ülkemiz nitelikli ürün ve hizmet konusunda dünyada iyi bir algıya sahip değil. O yüzden yurtdışından sınırlı sayıda iş alabiliyoruz. Bu noktada asıl önemli konu yurt dışına iş gidişini engellemek. Bunun için daha nitelikli ve özellikli çözümlere yöneliyoruz. Zaten yurt içindeki işleri düzgün bir şekilde halleder ve mağdur olan kişilerin çözümü yurtdışında aramasının önüne geçersek bu çok büyük bir başarı olur. Diğer bir konu, yasal olarak bir meslek tanımımızın olmaması, bu konuda devletten düzenleme bekliyoruz. Şu anda diploması ne olursa olsun herkes bilgisayar veya veri kurtarma şirketi açabiliyor. Eğer bir meslek tanımı olur ve denetlemeler gelirse bu kirliliğin önüne geçmiş oluruz.

Sait Akın: Şunu da söylememiz gerek; şu anda çoğu veri kurtarma firması yurtdışından aldığı hazır paketlerle çözümler sunuyor. Yani otomatize edilmiş işleri yapmaya çalışıyor ve otomotize edilemeyen işleri almak da istemiyor. Alsa da zaten yapamıyor. Biz ise özellikle otomatize edilemeyen sorunlara karşı çözümler üretiyor ve yazılımlar geliştiriyoruz.

Bir yıl da ne kadar iş yapıyorsunuz?
Bahri Kıranatlı: Bir yıl içinde servisimize gelen iş sayısı değişiyor ama ortalama bin civarı başvuru oluyor. Her işle özenle ve yeterli zaman ayırarak ilgileniyoruz. Neredeyse her veri kurtarma çalışması ayrı bir proje gibi. Bazı işler on saniyemizi alıyor, bazıları içinse altı ay çalışmamız gerekiyor.

Orta ve uzun vadeli hedefleriniz neler?
Sait Akın: Ben Bahri Beyden biraz daha yaşlıyım ve artık emeklilik yolunda ilerliyorum. Bizim meşhur olmak veya popülerliğimizi artırmak gibi hedeflerimiz yok. Bu işi severek yapıyoruz. İnsanlara faydalı olmayı amaçlıyoruz. Hatta bazı resmi kurumlardan gelen işleri amme hizmeti olarak yapıyoruz. Her zaman iyi ve doğru işler yapmak için çabaladık. Birikimlerimizi aktarabileceğimiz birilerini bulamadık. Umarız birikimlerimizi ve deneyimlerimizi kitaplaştırmak nasip olur.

Gençlere veya bu işle ilgilenenlere bir tavsiyeniz var mı?
Bahri Kıranatlı: Bize staj yapmak için gelen öğrenciler ve iş başvurusunda bulunan kişiler oluyor ancak biz çoğunlukla kabul etmiyoruz. Çünkü bizim yaptığımız iş bir staj döneminde ya da kısa sürede anlaşılabilecek, öğrenilebilecek bir iş değil. İşin nasıl bir şey olduğunun anlaşılması bile en az altı aylık, bir yıllık bir zaman alır. Bu güne dek bize staj ya da iş amaçlı gelen kişilerde biz bu sabrı ve sebatı bir arada görmedik. Genellikle büyük beklentiler içerisinde oluyorlar ve kısa yoldan ticari kazanımlar elde edebileceklerini düşünüyorlar. Diyelim ki sabırla ve istekle geldi, işi öğrendi. Bir süre sonra bizim karşımıza rakip olarak çıkacaktır. Ancak bizim burada önemsediğimiz şey rakip olması değil, işi iyi niyet çerçevesi dışında, insanları mağdur edecek şekilde kötüye çevirerek yapması olur. İşte bu durum bizi çok derinden üzer. Çünkü biz önce insanlık diyoruz. Önce insanların mağdur olmamasını istiyoruz. Zaten hayatınızı ve yaptığınız işi iyi niyet ve sevgi üzerine kurarsanız başarı da beraberinde geliyor. Bu yüzden öğrencilere, gençlere öncelikli tavsiyelerimiz, sabırla ve sebat ederek yapacakları işi en iyi ve en doğru şekilde öğrenmeleri sonra da iyi niyetle yapmaları.

Bu konularda ilginizi çekebilir