'Yerlilik ve millilik' önemli ölçüde 'yarı iletken' üretimine bağımlı

ERMAKSAN yöneticisi Ahmet Özkayan, "Bugüne kadar sizi bir adım önde tutan tasarım ve üretimdi… Bugün tasarım ve üretim yetmiyor. Çok önemli bir değer daha katacaksınız: Yaratıcılık” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Rüştü BOZKURT

Endüstri 4.0’ı anlamaya çalıştığımız zaman her yol yarı iletkenlere çıkıyor. Çip üretimi öylesine odakta ki, tüm dünyada şirketler bu alanda öne geçme yarışına girmiş durumdalar . Endüstri 4.0’ı anlamaya çalıştığımız zaman “her yol yarı iletkenlere” çıkıyor. Çip üretimi öylesine “odakta ki”, Singapur kökenli Broadcom, ABD kökenli ünlü yarı iletken üreticisi Qualcomm’u 117 milyar dolar vererek satın almak isteyince, deyim yerindeyse kıyamet koptu. ABD’de siyasi irade “milli güvenlik” gerekçeli bu satış işlemine karşı çıktı. Teknoloji firmaları arasında hareketlenme, birikimini koruma ve uzun dönemli geleceği güven altına alma isteğinde olan herkesin ilgiyle izlediği bir konu.

Teknoloji firmalarının satın alınmasının, ABD gibi hakim ekonominin liderlerini bile etkilemesini iyi okumak gerekiyor.

Gelecek 10 yılda neler olacak?

Mobil iletişimde standart bir uygulamaya dönüşen 5G’nin yarattığı bağlantı, iletişim ve işbirlikleri hayatı derinden etkileyecek: Mal ve hizmet üretimi bileşenleri içerikleri bugünkünden farklı olacak. Öncelikle, işyerine hayat katan çalışanların iş içindeki konumları değişecek. Çalışan birikimlerinin değerlendirilmesi farklı varsayımlara dayalı, değişik zihni modellerle işleyen yeni bir ekosistemin sınırları içinde anlamlı hale gelecek. Müşterilerin değer, beklenti ve davranışları bu yeni yapı tarafından değiştirilecek. Bütün üretim alanlarında müşteri beklentilerinin değerlendirilmesi alışık olduğumuz yöntemlerle mümkün olmayacak. İş süreçleri de radikal değişikliklere uğrayacak. Bütün bunlar rekabetin odak etkeni haline gelen inovasyonun yerini güçlendirecek.

Endüstri 4.0 omurgasını oluşturan mobil iletişim bağlantıdaki sıçramalı gelişmelerin ilk adımı 1982 yılında atıldı. Finlandiya’daki bir Ar- Ge çalışmasının uygulamaya geçişi, mobil alanda veri alışverişi başlattı. Bir sonraki aşama, 1992’de devreye giren 2G, mobil iletişme “konuşma etkinliği” ekledi. Teknoloji arayışları mobil iletişim alanına yoğunlaştıkça yenilikler de art arda geldi. 2011’de 3G aşamasına geçildi; "veri kullanımının yaygınlaşması” hızlandı. Aradan 10 yıl kadar bir zaman geçmişti ki, mobil iletişimde müzik ve video yayınları bilgisayar bağlantılı kullanılır oldu. Ulaşılan bu aşamaya da 4G adı verildi. Gelişmeler hız kesmedi, 12 Mayıs 2013'de Japonya 5G uygulamalarını başlattı.Fransa da 2015’in ilk ayında 5G’ye geçti. Şimdi bütün dünyada mobil iletişim 5G aşamasına geçiş yapıyor.

Mobil iletişimin gelişme hızını daha somutlaştırmak için rakamsal ölçekleri paylaşalım: 3G sanayide 28 megabit, 4G saniyede 100 megabit ve bugün hızla kullanımı yayılan 5G ise saniyede 1000 megabit kapasiteyle bağlantı alanını genişletiyor. Anlık iletişim ve izleme sağlıyor ve küresel anlamda işbirliklerinin kapsama alanını alabildiğine genişletiyor.

Mobil iletişimde standart bir uygulamaya dönüşen 5G’nin yarattığı bağlantı, iletişim ve işbirlikleri hayatı derinden etkileyecek: Mal ve hizmet üretiminin bileşeninin içerikleri bugünkünden farklı olacak. Öncelikle, işyerine hayat katan çalışanların iş içindeki konumları değişecek; çalışanların birikimlerinin değerlendirilmesi farklı varsayımlara dayalı, değişik zihni modellerle işleyen yeni bir ekosisteminin sınırları içinde anlamlı hale gelecek.Müşterilerin değer, beklenti ve davranışları bu yeni yapı tarafınından değiştirilecek; müşteri beklentilerinin değerlendirilmesi alışık olduğumuz yöntemlerle mümkün olmayacak. Rakiplerimizin kullandığı iş süreçleri de radikal değişikliklere uğrayacak. İşyerlerinin iç süreçleri de değişecek; bütün bunlar rekabetin yönlendirici etkeni haline gelen inovasyon ihtiyacını hızla büyütecek.
Gelecek 10 yılda mal ve hizmet üretiminin temeli olan imalat sanayi farklılaşacak. Sağlık hizmetleri yapı değiştirecek. Savunma sanayiinin ihtiyaçları bugün bilinen ve kullanılanların çok ötesine geçecek. Bu hızlı değişime ayak uydurmanın temeli olan eğitim algısı ve sistemin oluşması kuşku yok ki bugünkü gibi olmayacak. Sanal ve artırılmış gerçeklik alanını destekleyen bir dizi teknik uygulama perakendeciliği değiştirecek; ulaşım ve iletişim içerikleri bizi daha değişik yaşam biçimi ve yaşam tarzlarına doğru sürükleyecek.

“Lazer diyotu” üretmeye kalkışmak

Anlatılan gelişmelerin ülkemiz neresinde duruyor? Bu sorunun yanıtını almak için doğru bir adres bulmamız gerekiyor. Adreslerden biri de ERMAKSAN Yenilikçi Teknolojiler Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Ahmet Özkayan…

İleri teknoloji vizyonuyla yola koyulmuş genç yöneticiye ilk sorumuzu yöneltiyoruz: “Lazer diyotu üretimine girişmek nasıl bir şey? Böyle bir girişim sonrasında kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”

Doğrusunu isterseniz, zihnimizde “teknik adam çağırsak iyi olur” düşüncesi var. Ahmet Özkayan önündeki notlara bakıyor, kendinden emin söze şöyle başlıyor: “Böyle bir teknolojiye ülkemizde girince çölde gibisiniz… Ekosisteminiz oluşmuş değil. Önce yetişmiş insan kaynağınız yok. Ülkenin altyapısı bu iş için örgütlenmiş değil. Siz ilk adım atanlardan birisiniz; bütün eksiklikleri göze almanız gerekiyor. Burada kendinize güveninizi eksik etmeyeceksiniz. Ciddi riskleri var; onları üstleneceksiniz. Ama bir bildiğiniz var ki, sizi vazgeçilmez bir ideal peşinde sürüklüyor. Bütün dünyanın gittiği bir yol bu…Teknolojideki değişmenin ana eğilimini görmezden gelemezsiniz. Bu gidişatı tersine çevirmeniz mümkün olmadığına göre, en iyisi yola koyulmak, gelişmeleri yakalamak…”

Daha ilk sözler ağızdan çıkar çıkmaz Ahmet Özkayan’ın işinin ayrıntılarına hakim olduğu düşüncesine dönüyorum. Önyargılarımdan utanıyorum; dinlemeden ve anlamadan yargıya varmış olmaktan ötürü utanıyorum.

Öğrenmek istediklerimizin üzerine odaklanıyoruz. İkinci sorumuzu yöneltiyoruz : “Sizi bu çöl ortamında ciddi bir yatırıma, yaklaşık 40 milyon euroyu aşan riski üstlenmeye iten güç neydi?”

Özkayan duraksamadan yanıtlıyor : “DNA önemli… Biz satın alıcı değil, üretici bir gelenek temsilcileriyiz. Bizim firmamızın 55 yıllık deneyimi ve birikimi var. Bizim DNA’mız üretim. Biz ülkenin sanayileşme sürecinde 55 yılda makine uygulamalarını olması gereken yere getirmişiz. Getirmişiz ama, gözlemliyor, kendinizi biliyor ve gelecek planı yapıyorsanız şu soru zihninizi zorlar: Biz 55 yılda bir yere geldik, ama 55 yıl sonrasına gidebilir miyiz?” Sözlerine ara veriyor ve değerlendirmesini şöyle sürdürüyor: "Daha önce yüzde 70’e yakın yerli olan makinelerinizde ithal ürünlerin oranı artıyor. Teknolojideki ileri düzeydeki gelişmeler sizi ithal parçalara zorluyor. Ülke içinde malınızı satmak için kullanmanız gereken bazı ara malların üretilememesi sizi dışarıdan almaya zorluyor. Bağımlılığınız hızla artıyor. Makinede marka olmuşsunuz, ama gelecek 10 yılı güven altına alma konusunda ciddi biçimde düşünmeniz gerekiyor. Uzun vadeli, orta vadeli ve kısa vadeli risk analizi yapmanızı için hayat sizi zorluyor…” Özkayan’ a, "Ülkemizde siyasi irade, bürokrasi ve özel kesim üreticilerinin “risk alanlarını” daraltmak için birlikte hangi önlemleri almalı? sorusunu yöneltiyoruz… Yanıtlarını gelecek hafta paylaşalım.

Risk analizlerinin önemi

Genç girişimci ve yöneticinin sözleri beni “Boncuk bulmuş çocuk gibi sevindiriyor”. Zihnimi zorlayan soruları tam 12’den vuran bir açıklama. Biraz da telaşla soruyorum:” Risk analizleri yaptığınızda ne gibi sonuçlara ulaştınız?” “Siz sanayinin içinden gelen bir insansınız; sözümün ağırlığını kavrarsınız” diye söze başlıyor Ahmet Özkayan. Sonra hangi risklerle karşılaşma olasılığının bulunduğunu bir bir sıralıyor: “Birincisi, kritik teknolojiyi her istediğiniz an satın alamayabilirsiniz. Hakim olanlar size bu teknolojileri vermeyebilirler. Üretimi durdurmak zorunda kalırsınız; 800 çalışanınız var; onların ücretlerini ödeyecek gelir yaratamazsanız zorda kalırsınız. Beklenmedik ambargolarla yüzleşme riskiniz var, böyle bir risk alanı tanımladığımıza göre alternatif tepki stratejilerini de belirlememiz gerekir. İkincisi, birincisinden daha az önemli değil. Sizin ürettiğiniz makinelerin teknolojileri ilerledikçe karşınıza 'izin sorunu' çıkarılıyor. NATO deniyor, başka bahaneler ardına sığınılıyor. Beş eksenli bir CNC tezgahı almanız bile izin konusu olabiliyor. İzin gecikince, makine üretiminin en kritik sorunu olan ‘zamanında teslimat’ yapamıyor; markanızın gücünü artıramıyor; güvenilir üretici olmanın sürdürülebilirliğini sağlamanız zorlaşıyor. İzin kısıtlarıyla uygulanan ‘dolaylı ambargolar’ riskiniz değil mi? Bir üçüncüsü, izin için bütün kapılarınızı açmak zorundasınız. Mahreminiz kalmıyor.Birikimlerinizin yarattığı farklılığı hiçbir bedel almaksızın başkalarına açıklamak zorunda kalıyorsunuz. Özellikle lazer makinelerle ilgili çok ciddi istihbarat yapılıyor.Kimi zaman size ciddi ‘zaman kaybı’ yaratıyorlar. Satış zamanlamasını etkileyerek güven kaybı yaratılıyor.”

Bu konularda ilginizi çekebilir