Enerjide teknolojiyi kendimiz üretmeliyiz

Bereket Enerji Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ceyhan Saldanlı, şirketlerin Ar-Ge yatırımını yan faaliyet değil, esas faaliyet olarak görmesi gerektiğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Mehmet KARA

Bereket Enerji Grubu, Türkiye enerji sektörünün önde gelen oyuncuları arasında yer alıyor. Grup hidroelektrik, termik ve rüzgar santralleriyle elektrik üretip satıyor, bünyesindeki Gediz ve ADM ile beş ildeki elektrik dağıtımını üstleniyor, güneş panelinin de aralarında bulunduğu çeşitli enerji ekipmanlarını da üretiyor.

Enerji Günlüğü’nden Sabiha Kötek ile birlikte Bereket Enerji Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ceyhan Saldanlı ile Grubun merkezinin de bulunduğu Denizli’de buluştuk. Ziyaret kapsamında Grubun Denizli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki (OSB) güneş paneli fabrikası ile yakın geçmişte özelleştirme yoluyla devraldığı Güney ilçesindeki Adıgüzel Barajı ve Hidroelektrik Santrali’ni de yerinde inceleme imkanı bulduk. Ceyhan Saldanlı’ya, dünyada ve Türkiye’de enerji sektörünün durumunu, teknoloji enerji ilişkisini, yerli ve yenilenebilir kaynakların desteklenmesini ve elektrik şebekelerinin geleceğini de içeren çeşitli konulardaki görüşlerini sorduk. Yer darlığı nedeniyle uzun görüşmenin içeriğinin sadece bir bölümü aktarabiliyoruz, buyrun.

► Yenilenebilir enerji yatırımlarına nasıl bakıyorsunuz?

Bundan 10, hatta beş yıl önce güneş enerjisi yatırımları fizibıl görülmüyordu. Ama teknolojik gelişmelerle birlikte fosil yakıtlarla üretilen elektriğe rakip olabilecek noktaya geldi. Bu heyecan verici bir gelişme.

► Peki nereye doğru ilerleyecek gelişmeler?

Şu anda yenilenebilire dayalı elektriğin önemli eksikliklerinden biri, ne zaman ve ne kadar üretileceğinin kontrol edilemeyişi. Güneş varsa elektrik var, güneş yoksa yok. Rüzgar varsa elektrik var, esmiyorsa yok. Bu da depolama sistemleriyle geliştirilebilecek bir konu. Bu konuda gelişmeler yeterli değil ama ileride olmayacağı anlamına gelmiyor, olacak.

►Şebekelerin yapısıyla yenilenebilir arasında nasıl bir ilişki var?

Her zaman, her saat bir elektrik kullanıcısı bulunur. Dolayısıyla şebeke ne kadar güçlü ise her an elektriği tüketecek birilerini o ölçüde bulabilirsiniz. Bazen “yenilenebilir enerjiler gelişti, şebekeye ihtiyaç yok” deniliyor. Depolama imkanı da artarsa herkesin kendi işini göreceği söyleniyor. Ama bunlar hayal. Tam tersine, şebekelere daha çok iş düşüyor.

"Ama şebekenin de bir maliyeti var"

Şebekeler, depolama sistemlerinden daha ekonomik. Bence ileride de böyle olacak. Bu insanların bugüne kadar çok tartıştıkları bir konu olmadığı için söylemek istedim. Elektriğin her zaman aktığının tersine, üretildiği yerden kaynağa doğru akması da gerekecek. Bu da daha karmaşık şebeke yönetim sistemlerinin geliştirilmesini beraberinde getirecek.

►Türkiye’de enerjinin durumu?

Türkiye son 10-12 yılda inanılmaz bir şeyi başardı. Belki başka alanlarda da başarı var ama enerji sektöründe üretim sıralamasında şebeke büyüklüğünde ilk 30 ülke arasında yokken şimdi dünyada 13. sıraya geldik. 80 bin megavat’a (MW) varan bir üretim gücü oluşturduk. 29 binden 80 bine ulaştık. Bu kadar hızlı bir gelişme sağlamış başka bir örnek yok.

► Enerjinin hangi alanında ne tür yatırımlar öncelikli?

Akıllı şebekelerin oluşması lazım. Artık belki önümüzdeki dönemde aynı şebekeden çok maksatlı, enerji dışı amaçlarla da faydalanmak mümkün olacak. Bilgi ve enerji aynı şebeke üzerinden dağıtılacak, iletilecek, beslenecek diye düşünüyorum. Akıllı şebekeler, akıllı evler geleceğin planlanmasında var. Dünyayı heyecan verici bir geleceğin beklediğini düşünüyorum. Ama bunlar enerji şirketlerinin yokluğunda değil, bilakis daha güçlü enerji şirketleriyle olacak.

►Sizin bu konularda ne tür girişimleriniz var?

Güneş paneli fabrikasını kurduk, çalışıyor. Hücre üretimiyle ilgili hazırlıklarımız sürüyor. Kısa sürede üretime geçeceğiz. Artı teknolojik Ar-Ge çalışmaları yapıyoruz. Bereket Enerji uluslararası Ar-Ge çalışmalarının bir parçası. Yıllarca ABD’deki bir üniversitesinin laboratuvar giderlerini karşılayarak batarya konusundaki Ar-Ge çalışmalarına destek olduk. Bilim uluslararası bir şey. Oradaki bilim insanlarıyla birlikte çalışmanın faydalarını yakalamaya çalıştık. Şu anda yerel üniversitelerle de çalışıyoruz.

► Ar-Ge hem uzun vadeli hem de yüksek maliyetli değil mi?

Güneş ekipmanlarında Ar-Ge yapmayacaksanız üretim yatırımı çok riskli. Çünkü yatırım yaptığınız teknoloji en fazla üç-dört yıl içinde, yani kendisini geri ödeme fırsatı bulamadan eskiyor. Biz, esas katma değerin Ar-Ge’de olduğunu bildiğimiz için bunu aslında bir görev addediyoruz. Teknoloji açısından önde gelen ülkeler arasına girmemiz kolay değil. Tabii risk var. Peki riski kim almalı? O riske karşı donamını bulunan firmalar almalı. Biz mühendis sayımızla, uluslararası bağlantılarımızla en iyilerden olduğumuz için bunu görev olarak kabul ediyoruz.

"AR-GE çalışmalarına ağırlık verdiğini söyleyen çok kişi ve kurum var"

Biz Ar-Ge de yapıyoruz demek yetmez. Ar-Ge, üretim faaliyetinin tamamlayıcısı değil esasıdır. Önce Ar-Ge yapıp sonra üretimini yapmalısınız. Bu bir stratejidir, hayat tarzıdır, çalışma prensibidir. Bunların önceliğini hiç unutmamak gerek. Ve uluslararası arenadaki gelişmelerden de kopmamak lazım.

Hidoelektrik santraller suyu ve doğayı kirletmez

Su kaynaklarının kirletilmesiyle ilgili HES’lerin çok negatif bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Enerjisinden yararlanmak kirliliğe yol açmıyor. Tabii yapan yatırımcılar dikkatli olmalı. Can suyuna gereken önemi vermek mecburiyetindeler. Bu tesislerin faydalarını da görmeliyiz. 1 MW’lik fosil yakıtlı santralin bir yılda çıkarttığı karbondioksiti temizlemek için 121 bin ağaca ihtiyaç var. HES’lerde her 1 MW bu kadar fayda sağlıyor. Bu göz önüne alınmıyor ama inşaat sırasında üç ağaç kesmiş, buna odaklanılıyor. Meseleye böyle yaklaşılması lazım. Tabii HES kuranların da çevreye duyarlı olmaları gerekiyor. 121 bin ağaç kurtarıyorsa ille de ağaç kesmeleri gerekmiyor.

Enerji sorunlar çözüle çözüle ilerliyor

Sorun yok mu var. Ama çöze çöze ilerleniyor. Çok büyük bir sorun olsaydı üretime ve satışa devam edemezdik. Aslında yabancı yatırımcılar çok daha fazla panik yapıyor. Sorun beklemeyenler sorun çıkınca çıldırıyor. İşin en güzel tarafı şu, idare diyaloğa açık. Başbakan dahil idareciler çağırıyor, konuşuyorsunuz, söylediklerinizi dinliyor. Yanlışlıklar görülünce hemen çözülüyor. Beş yıl önce konuştuğumuz problemlerle bugünküler bambaşka.