Ekolojik krize yerel çözüm

İklim krizi, gıda güvenliğini tehdit ediyor. Tarımsal çözümlere ilişkin öneride bulunan uzmanlar, topraktaki dirençliliği artırmak için üreticileri ve tüketicileri merkeze alan yeni yaklaşıma ihtiyaç olduğunu söyledi.

Ekolojik krize yerel çözüm

İklim değişikliğinin ta­rım üzerindeki etkile­ri her geçen gün derin­leşiyor. Ancak bu krizden en çok etkilenenler, kü­çük çiftçiler ve mevsimlik tarım işçileri. Kırılganlık­ları azaltmak için öne sü­rülen teknik çözümler ise sorunun yapısal nedenle­rini göz ardı ediyor. Tarı­mın dirençliliğini artırmak için, gıdayı üretenleri ve tüketenleri merkeze alan; gıdayı temel bir hak ola­rak tanıyan yeni bir yakla­şıma ihtiyaç var.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bö­lümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman ile İzmir Planlama Ajansı araştır­macısı Dr. Duygu Avcı tara­fından yayayınlanan yeni bir araştırmada, iklim krizi­ne dirençli bir tarımın gıda egemenliğinden geçtiğine vurgu yapıldı.

Küçük çiftçilerin ve mev­simlik tarım işçilerinin, ik­lim değişikliği ve ekolojik sorunlar karşısındaki kırıl­ganlığının temelinde, top­rak, su ve tohum gibi kay­naklara erişimlerinin ve bu kaynaklar üzerindeki de­netimlerinin sınırlı oluşu­nun yattığını belirten Prof. Dr. Fikret Adaman, “Piya­sa için üretim baskısı altın­da en yüksek verimi alma­ya çalışan küçük üreticiler, yoğun girdi kullanıyor. An­cak bu girdileri piyasadan temin ediyorlar ve fiyatları üzerinde hiçbir kontrolleri bulunmuyor. Benzer şekil­de, ürünlerini satarken de fiyatı büyük ölçüde tüccar­lar, doğrudan alım yapan süpermarketler ya da şir­ketler belirliyor” dedi.

Yatırımlara ekonomik sıkıntı engel oluyor

Yüksek girdi fiyatları ve düşük satış fiyatları ara­sında sıkışan üreticiler, ge­çimlerini sağlamakta zor­landıklarının altını çizen Prof. Dr. Adaman, “Bu ne­denle, iklim değişikliğinin etkilerinden korunmak için önlem almak, örne­ğin sulama yatırımı yap­mak gibi adımları atacak ekonomik imkana sahip olamıyorlar. Üstelik iklim koşullarına bağlı olarak üretimde bir azalma yaşa­nırsa, geçim şartları daha da ağırlaşıyor; kimi zaman üretime devam etmek bi­le mümkün olmuyor” diye ekledi.

Gıda egemenliğini haya­ta geçirebilmek için kulla­nılabilecek pek çok politi­ka aracı olduğunu belirten Dr. Duygu Avcı ise “Toprak reformu, gıda piyasaları­nın kamu yararına regüle edilmesi ve kent ölçeğin­de gıda konseylerinin ku­rulması bunlardan bazı­ları. Yerel ve ekolojik üre­tim, kamu alımları yoluyla desteklenebilir. Üretici ko­operatifleri teşvik edile­bilir, katılımcı bitki ıslahı programları uygulanabi­lir, okullarda ücretsiz bir öğün yemek sağlanabilir” önerisinde bulundu.

Agroekolojik üretim anlayışı benimsenmeli

Gıda egemenliği yaklaşımı benimsenerek daha adil ve dirençli bir gıda sistemi kurulabileceğini belirten Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman şöyle devam etti: “Gıdayı üreten, işleyen, dağıtan ve tüketenleri sistemin merkezine yerleştiren bu yaklaşım; gıdanın adil bölüşümünü, ekolojik sürdürülebilirliği ve toplumsal dayanışmayı esas alır.

Bu çerçevede, tarımsal üreticilerin, gıda işçilerinin, tüketicilerin ve yerel toplulukların, tarım ve gıda politikalarında söz sahibi olması büyük önem taşır. Yerel üretim ve kısa tedarik zincirleri desteklenir; yerel bilgi ve becerilerin korunup geliştirilmesi sağlanır. Endüstriyel tarımdan uzaklaşarak agroekolojik üretim anlayışı benimsenir. Gıda egemenliğine giden yolda atılacak ilk adım ise, gıdanın bir hak olarak tanınmasıdır.”

Sosyal güvence sistemleri güçlendirilmeli

Tarım sektöründe çalışanların, özellikle de mevsimlik işçilerin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek için sosyal güvence sistemlerinin güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen İzmir Planlama Ajansı araştırmacısı Dr. Duygu Avcı, “İş bulma ve ücret belirleme süreçleri dayıbaşılık gibi güvencesiz yapılardan çıkarılarak kamusal sorumluluk haline getirilmelidir. Ayrıca, bu işçilere sağlıklı barınma alanları sunulması ve sağlık ile eğitim hizmetlerine eşit erişimlerinin sağlanması kritik önemdedir” dedi.

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL