Influencer dünyasından etkili bir isim Rüya Büyüktetik

Sosyal medya ile hayatımıza giren “influencer” kavramı, dijital dünyanın yarattığı yeni bir iş kolu olarak bir süredir bizlerle birlikte. Özellikle takipçi kitlesini etkileme üzerine kurulan iletişimin dinamikleri son yıllarda oluşturan influencer marketing stratejisinde birleşiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Direkt marketing sistemini de içeren yapı, birebir tanıtımın en samimi şekli ve takipçisi ile karşılıklı güven duygularına dayalı olarak, zamanın önünde ilerliyor. Lüksü iyi tanıyan bir influencer olan Rüya Büyüktetik ilk dijital serüvenine moda merakını ifade edebileceği blog yazıları ile yıllar önce başlıyor. Heyecanla oluşturduğu takipçilerine karşı sorumluluğunu, influencer titri altında özenli bir başarıyla sürdürüyor.

Sohbetimize sizi kısaca tanıyarak başlayabilir miyiz?

Ben İstanbulluyum, babam, dedem İstanbullu. Ankara’ya okumak için gittim. İnsanlar Ankaralı olup genelde İstanbul’a gelirler bende tam tersini yaptım. Ankara Üniversitesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünü okudum. Çok güzel bir tecrübe oldu çünkü hep aynı yerde okudum, hep aynı yerde oturdum. O çevreyi kırmak, çıkmak bana çok farklı dünyaları keşfetme imkânı sağladı. Açıkçası Ankara güzel bir değişiklik oldu benim için. Özlüyorum. 

Lisans eğitimi bitip, İstanbul’a döndükten  sonra mı influencer olma fikri başladı ve  ilk adımlarınızı, oluşum sürecini paylaşır mısınız okuyucularımızla?


İstanbul’dan Ankara’ya gittikten sonra geri döndüm. O dönem ne yapacağımı bilmiyordum. Amerika’da üst düzey insan kaynakları şirketi onların bünyesinde çalışmam için, hiçbir yere başvurmadan, headhunter vasıtasıyla bana ulaştılar. Bu işte yapabileceğimin en iyisini yapacağım, sebat edeceğim dedim. Ama her şeyi a’dan z’ye yapmaya çalıştığım bir dönemdi ve 5-6 yıl sürdü. Ofisim Avrupa yakasındaydı ve ben Anadolu yakasında oturuyordum. Hayat çok tek düze gidiyordu. Benim bir hobi yapmam lazım, beni mutlu edecek, besleyecek ekstra bir şeyler yapmak istiyordum. 

Oldum olası modaya ilgili bir insandım. Alışveriş düşkünlüğü olarak değil ama tasarımlara, modacılara, onların tarihçelerine hep meraklı olmuşumdur. Google görsel aratmalar neredeyse yokken bile birçok fotoğrafı arşivleyip tasarımlarını inceliyordum. 

Blogger takip etmeye başladım yurt dışında ve çok hoşuma gitti yaptıkları şey. Peki dedim edebiyat okudum yazmayı, okumayı, araştırmayı seviyorum. Ben kendime bir moda sayfası Blogspot üzerinden açtım. Yavaş yavaş bir bakıyorum bir üye iki üye üç üye sonra kendimi de paylaşmaya başladım. O dönem hem çok yoğun çalışıyorum hafta sonları da fotoğrafçı bir arkadaşım var onunla program yapıyoruz. Hafta için paylaşmak isteyeceğim kombinleri çekiyoruz postları hazırlıyorum. Bir yandan da iş bir karmaşa içerisinde ofis hayatımı yönetmeye çalışıyorum. Sonra günlerden bir gün bir dergi o zaman beni ayın bloggerı seçti. O zaman blogger deniyordu influencer diye bir kavram yoktu. 

Blogunuzu takip edenler ile instagram gibi  etkileşimde bulunabiliyor muydunuz?

Evet subscribe ediyorlarsa seni görüyorsun yan tarafta.  Bir, iki, üç, tek tek artıyor çok heyecanlı bir dönemdi. Instagramdaki gibi senin kaç yüz bin takipçin var benim kaç bin gibi bir durum yoktu. Orada gerçekten seni taktir ettikleri için takibe alıyorlardı. Şu andaki takip motivasyonu daha farklı olabiliyor herkes seni sevdiği veya takdir ettiği halde takibe almayabiliyor. Bazısı iş icabı alıyor bazısı farklı bir motivasyonla takip ediyor. O zamanki daha değişik bizim kemik kitle oradan oturmuş zaten. “Rüya hanım ben o zaman üniversitede öğrenciydim şimdi şöyle oldum” diyen kitle o dönemden bizim kemik kitleyi oluşturuyor. Ben ve benim jenerasyonumdaki blogger arkadaşlarımın tabi ki.  

Markalarla ilk iş birlikteliği nasıl başladı?

Bana büyük kozmetik markalarından birinden mail geldi. Dediler ki sizinle iş birliği yapmak istiyoruz. İlk okuduğumda “herhalde bu bir espri” dedim. O aralar iş birlikleri böyle bir sektör de yok. Ben şok oldum bütün programımı ayarladım, çok heyecanlandım “ne giyeceğim ne konuşacağım” diyorum. Bence dedim oraya gideceğim ve beni kafaya almış olacaklar. Gittim gerçekten toplantım varmış (gülüşüyoruz). Este Lauder’in Michael Kors ile   yaptıkları bir iş birliktelikleri vardı, Türkiye’deki duyurusu için çalıştık. Benim için çok ilginç bir olaydı. Konu oradan başladı.

Bahsettiğiniz dönemlerde yazılı basın daha ön plandaydı fakat aynı anda dijital dünyada hızla büyüyordu. Bu dönüşümün etkisi nasıl oldu?

2010-2011 yıllarından bahsediyorum. Dünyada da genel olarak çok hızlı bir dijitalleşme gerçekleşti. Yazılı ve baskılı basın daha ön plandayken şimdi onlarla hayatımıza giren markalarında dijitaldeki hızını bir anda görmüş olduk. Herkes için çok ciddi bir dönüşüm oldu. O zamanlar moda haftası yapılıyordu, bloggerlar olarak moda haftasına davet edilmeye başlandık. Herkes şaşkın bu insanlar kim? Blogger, olarak üç beş kişi var zaten. Bir anda sektörden böyle bir açık doğdu. Bloggerlar bu açığı da dolduran, iyi niyetle davet edildikleri koltukları doldurmaya özen göstererek, çalışarak oraya giden insanlar oldular. Süreçte öyle başladı o zaman bloggerdı şimdi influencer olarak geçiyor.

Şu anda instagram uygulaması çok geniş ve etkin bir kitleye hitap ediyor. Hem blog hem de instagramda aktif biri olarak influencerlık açısından arasındaki farklılıklara değinir misiniz?

Blogum hala duruyor. Ama en son 2019’da galiba bir post girmişim. İptal etmek veya yapmamak gibi bir düşüncem yok sadece şu an her şey çok hızlı ilerliyor. Ben her işimi kendim yapmaya çalıştığım için oradaki o bölümü yapamıyorum ama hala kalıcı bir şeyler yapma fikri bana çok hoş geliyor. Her ne kadar tatbiki yazılı, basılı mecra gibi olmasa da internette bir günlüğün olması bir şeyler arandığında bulunma fikrini seviyorum. Mesela geçen gün Youtube’a seneler önce yaptığım bir video Sorento vloguna   bir yorum gelebiliyor çünkü izleniyor. Oraya gitmek isteyen insan onu bulabiliyor o yüzden ben hala yazılı mecranın, videonun değerini önemsiyorum. Yapmak istiyorum ama yapabiliyor musun Rüya derseniz, şu an yapamıyorum.

Instagram çok zor bir mecra çünkü sadece bir sürü insanın içerisinde bir varlık geliştirmekle çabalamıyorsun aynı zamanda instagramın algoritmasına karşı da bir mücadele veriyorsunuz.

Ortalama herkes 1000 kişiyi takip etse 1000 kişi arasından senin yaptığın paylaşımı görmesi zaten inanılmaz bir şey. Hikâye kısmı daha fena çünkü 15 saniye, senin artık 15 saniyenin 15ini de izleyecek bir tahammülü de yok. Aynı insan 6 tane hikâye koymuş olsa 6x15 onu bile çabuk geçiyorsun aslında 15 saniye bile değil 2-3 saniyede sola kaydırıyor ve bitiyor. Bu da insanların tüketimini müthiş körükleyen bir şey ve tüketim genel bir güdü, manevi bir tüketimden de söz konusu burada. O yüzden şu anki konu instagramın getirdiği çok düşündürücü bir nokta. Bloglar daha mecra gibiydi instagram biraz daha mikro bir paylaşım mantalitesiyle hareket ediyor. Onun attığı taş o kadar çok yere dağılabiliyor ki konu bambaşka bir noktaya evrildi. 

Yıllar içinde instagramda ve orada yapılan çalışmalarda da ne gibi farklılıklar oldu?

Ben ilk başladığım vakitte dijital ajans diye bir kavram yoktu. Yeni medya diye bir şey yoktu. Bunların ajansları yoktu, bunları yapabilecek insanlar yoktu. Herkes bu sürecin içerisinde kavrula kavrula şu ana gelindi ve öğrenildi. 

Önceden her mecraya uygun kendi kemik DNA’sını koruyarak içerik üretmek çok zor bir süreçti. Çünkü çoğu zaman hepimiz deneye yanıla bir şeyleri buluyorduk. 

Şimdi çılgınca raporlama var tabi ki müthiş kırılımlar, yüksek oranlı etkileşimler, iyi planlanmış stratejiler gibi, böylece instagram değişim geçirdi. 

Daha çok lüks kısmına hitap eden çalışmalar yapıyorsunuz. Yüksek saatçilik olmak üzere birçok üst düzey markayla çalışmalarınız var.  Firmalar açısından bakarsak, markaların bir influencer ile çalışmayı tercih etme sebepleri nedir, niçin çalışmalılar?

Bu bir süreç, influencer marketing çok yeni hayatımıza girmiş bir kavram. Konu ilk başta reklamdan kaçınmaya dayanıyor. Diyelim ki bir derginin ilk 50 sayfasına bir reklam veriyorsunuz. O derginin okuyucusu o sayfalarda reklam olduğunu bildiği için ilk 50 sayfayı atlıyor 51. sayfadan okumaya başlıyor. Firma olarak oradaki hedefi kaçırıyorsunuz.

Marka, tüketicinin gördüğü her yerde olma çabası içerisinde outdoor, televizyon, gazete reklamında yer alıyor, yani potansiyel müşteri yakalanmaya çalışılıyor. Ve bu çok dinamik bir şey, influencerlarda bu noktada aslında organik içerikleriyle hayata giriyorlar. Her zaman markayla bütçeli bir iş birliği yapma anlamına gelmiyor. Kişi senin markanın gerçekten kullanıcısı diyelim, örneğin bir kahve satın alıyor beğeniyor veya beğenmiyor. Bunu da açıkça ifade ediyor. Influencerı takip eden kitle bunu istiyor. Çünkü diğer reklamda bir şeyi yüceltme var. Influencer tarafındaysa organik olarak yorumlama bulunuyor. 

Tabii ki iş bir bütçeli iş birliğine dönüştüğünde influencer aynı reklamlarda yer alan ünlüler gibi veya model gibi markayı övüyor.  Burada da konu organiklikten ve işin doğasından kopuyor. O zaman bu takipçinin gözünde ilk geçtiği 50 sayfalık reklamlar gibi oluyor veya televizyonda izlediği dizi de ki reklam gibi 15 dakika sonra geri açarım deyip başka bir kanala geçiyor.  Milyonlarca TL harcanan TV reklamı nasıl geçiliyorsa burada da onu geçmek istiyor. Şimdi bu bence üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta. 

Bütçeli bir iş birliği yapıldığında markanın belli beklentileri olabilir. Aracı olarak göreceğimiz influencer kişisi de organikliğini koruyup hem de aradaki dengeyi çok iyi kurmayı bilmeli. Bu bence hala belli noktalarda tartışmaya açık bir konu, uzlaşılabilir, ortak nokta bulunabilir. Bir kemik takipçi kitlesi var çok şükür bende de var. O kitle biliyor mesela sadece benim inanmadığım bir şeyi belli bir maddiyat uğruna telaffuz etmeyeceğimi. Bence en büyük yapılan yanlış, konunun birim maliyet üzerine dönmesi. Ne kadar bütçe ile ne kadar görünürlük aldım gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla burada kararı verecek olan kişi her kimse pazar analizini çok iyi yapması gerekiyor.  

Hedef kitlenizi iyi tanıyan bir influencer olarak siz nasıl çalışıyorsunuz instagramda?

Benim bir ajansım yok, bağlı olduğum bir kurum yok, hala aslında bireysel kullanıcıyım instagramın gözünde. Dolayısıyla gerçekten daha iç güdüsel olarak paylaşım yapıyorum kendi kendime bir matematik oluşturuyorum. Örnek veriyorum, kendimi, gittiğim bir yeri, beğendiğim bir kombini paylaşayım gibi bir matematik oluşturuyorum kafamda onu dengeli yapmaya çalışıyorum. Benim mesela çok adapte olamadığım bir konu var, her fotoğrafın çok iyi gözükmesini istiyorum. O benim kişisel takıntım ama tabi ki şimdi yeni jenerasyon biraz daha doğal, daha akışında kareler seviyor. Ben hala arkanın simetrik duruyor olmasına takıyorum öyle olmadı mı huzursuz oluyorum.

Online satış sitelerinde olduğu gibi satış kaygısı sektöre baskı olarak yansıyor mu?  

Tabi ki bir şeyin pazarlama ve tanıtımın yapıldığında satışa dönmesi çok güzel bir şey. Bu bir artıdır, zorunluluk olmamalıdır. İnsanların dünyasına girmeye çalışıyorsun, birine bir ürünü aldırmak özellikle lüks segmente bir parmak şıklatarak olabilecek bir şey değil. Ürünü doğru yaşam şeklinde, doğru insanda, doğru dengede hayatına adapte edeceksin ki onu tüketecek olan kitle de şaşırmayacak. Bir şekilde o hayata adım atacak, yaşayacak o markayı seninle keşfedecek. Tüketici de çok bilinçli artık.

Örneğin %000.1 alıcı kitlesi olan  bir marka belki de o kadar bilinmek istemiyordur, sadece belirli hedef kitleye hitap etmek istiyordur. Bu onun sosyal mecrada var olmaması gerektiği anlamına da gelmiyor. Doğru denge önemli. Sonra her marka influencer iş birlikteliği yapmak zorunda da değil. Ama iyi bir iletişim dilini sosyal mecrada bence oturtmak zorunda. Çünkü artık hepimiz her şeyi sadece internet üzerinden araştırıyoruz. Ne yiyeceğimize, nereye gideceğimize vs oradan karar veriyoruz. Dolayısı ile bu bir paket. Muhakkak uzun vadeli yayarak, iletişimi sürekli hale getirerek, anlatarak, influercerın kitlesine de influercera da maddi değil manevi anlamda da satın alacak bir kitle yaratacak zaman tanımalı. Bir iletişim stratejisi gerektiriyor. Yanına koyacağı diğer iş birlikteliklerini de çok doğru seçip,planlıyor olması lazım.

Markayı daha iyi konumlandırabilmek için diğer çalışmalarınızla bir denge kurmanız gerekiyor sanırım. Bir marka ile çalışmaya karar verdiğinizde o süreç nasıl oluyor?

 Bu işin bence önemli bir sırrı var. 12 yıl bir şeyi yapmak tecrübe kazanmak için güzel bir süreç. Bir şeyi iyi yapmak istiyorsan “evet” ten çok “hayır” demeyi bileceksin. Çalıştığın marka ile eş değer olmalısın. Mesela sokaktaki yürüyüşünde, paylaştığın fotoğrafta bununla uyumlu olmalı. O markanın dışında yaptığın paylaşımlarda uyumlu olmalı.

Bir markanın stratejisini en iyi anlayacak şekilde hareket etmeye çalışıyoruz. Hiçbir marka benimle çalışıyorsun şunlarla çalışma demiyor ama senin ona saygı duyup, beraber bir arada olabilecek markaları sepetinde toplaman her anlamda uzun vadeli güzel çalışmaları birlikte getiriyor. 

Instagram üzerinden markaların Z jenerasyonuna yönelik çalışmaları hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? 

Z jenerasyonu olarak adlandırılan kitlenin tüm analizleri gösteriyor ki  “loyalty” denilen marka sadakati yok. Geleneksel markaların çoğu yeni jenerasyonu yakalama konusunda aslında karanlıkta el yordamı ile hareket ediyorlar, mecburen. Daha bilinmiyor nasıl onların dünyasına girilecek. Bu aşılması gereken bir zorluk.  

Bu yıl kendi markanız RUIA ile çalışmalara başladınız, hayırlı olsun diyoruz 

Sofra tekstili üzerine bir markam var. Masa kurmayı, misafir ağırlamayı çok severim. Çok önceden beri her gittiğim yerden mutlaka bir bardak altlığı, bir runner alırım. Sonra kendime “Madem o kadar seviyorsun, yap o zaman” dedim. RUIA, markanın adı. Çok seneler evvel yurt dışında kahve alırken adımı yanlış yazmışlardı. Oradan adı öyle oldu, çok hoşuma gitmişti. Çok güzel bir el yazsısı ile yazılmıştı, görür görmez markam böyle olmalı diye düşündüm.

 Gülay DEMİRBAĞ