Emekliliğinde yaşlanmaya karşı yeni marka kurdu

Babadan oğula geçen şirketler çoktur fakat başarıyla yürütülenleri ve sürdürülebilir olanları azdır. Kozmetiğin babası kabul edilen Mehmet Müderrisoğlu ile cilt bakım hazinelerini, eski İstanbul’u, Rebul’ün hikâyesini ve cildi yenilemeye adanan bir hayatı konuştuk.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

Mehmet Müderrisoğ­lu'nun kozmetik dünya­sındaki deneyimi, Re­bul markasını geliştirmesi ve kök­lerine dair etkileyici bir hikâyesi var. Babadan oğula geçen iş gele­neğini, tarih ve yenilik arasında bir köprüyü ifade eden Rebul artık bir dünya markası. Müderrisoğlu, ça­lışmalarını durdurmayan, “Bir işi­me bir de eşime aşığım” diyecek kadar üretmeyi ve dünyaya bilgi­sini katmayı seven biri. Oğluna de­vir ettiği Rebul’den sonra yine hay­ranı olduğu kozmetik sektöründe MFM Nutra markası ile yeni bir oluşumu gerçekleştirdi. Gelenek­sel formüllerle çağdaş cilt bakımı arasında bir denge kurarak anti-a­ging ürünler üretmeye devam edi­yor. Müderrisoğlu ile gerçekleştir­diğimiz röportajda şirketin kökle­rinden başlayıp bugüne uzanan ve devam eden bir başarı öyküsünü okuyacaksınız.

Rebul’un hikayesi’nden baş­layalım… Rebul Eczanesinin nasıl kurulduğundan kısaca bahseder misiniz?

Rebul Eczanesi, 1895’te Paris Eczacılık Fakültesi mezunu biri olan Mösyö Rebul tarafından açı­lıyor ilk olarak. Babam da o sırada Eczacılık okuyor. 1919 yılında üni­versite 1’inci sınıfta iken kafası­na koyuyor “ben sizde staj yapmak istiyorum” diyor Mösyö Rebul’e. Fakat Fransızca bilmediği için işe alınmıyor. İşe girmek konusunda son derece kararlı olduğu için bir yıl boyunca Fransız Konsoloslu­ğu’nun gece kurslarına gidiyor. Er­tesi sene Fransızca öğrenip tekrar staj başvurusuna gidiyor. Bu kez işe alınıyor. İşin aslı bütün gör­güsünü Mösyö Rebul’dan alıyor. İlk esansını Pendik’te Mösyö Re­bul’ün köşkünün bahçesinde olan lavantalardan üretiyor. Esans ina­nılmaz tutuluyor, çok talep gelince beraber Fransa Grasse’a gidiyor­lar. Orada üretici bir aile ile tanışı­yorlar. Hatta 1938 yılından bugü­ne hala aynı ailenin bahçesinden esans almaya devam ediyoruz.

Rebul kolonyalarının, özel­likle eski İstanbul’da farklı bir yeri olduğunu hep duyardık. Bu kolonyayı kullanmak nasıl bir ayrıcalıktı?

Rebul Lavanda, kısa süre içinde Pera’ nın erkekleri başta olmak üze­re, İstanbul beyefendilerinin kokusu haline geldi. Rebul Lavanda kolon­yadan ziyade, daha çok babadan oğu­la geçen farklı bir mirasa dönüştü. Öyle ki, Beyoğlu'nda dolaşmak için Rebul’un lavantasının sürülmesi ge­rektiği, kuşaktan kuşağa bir efsane olarak aktarıldı. Rebul Lavanda bir kolonyadan öte, o dönemin en popü­ler erkek parfümü, kuaförler tarafın­dan saça uygulanarak stresten arın­dırıcı bir mucize, her eve götürülen en prestijli hediyesi oldu.

“Her zaman kozmetiğe düşkündüm”

Siz nasıl eczacılığa bir mera­kınız var mıydı yoksa baba mes­leği olduğu için mi bu mesleği seçmeye karar verdiniz?

Ben de bu mesleğe babamızın mesleğe olan aşkından dolayı başla­dım. Her zaman kozmetiğe düşkün­düm. Türkiye’de kozmetikte pek çok ilki yapan kişi oldum. Şimdi Re­bul’u tamamen oğluma devrettim. Oğlum Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Japonya’da Rebul’ü adeta uçurdu. Şu an Tokyo’da iki mağazamız var.

1 milyon 649 bin el yapımı reçete yaptılar

Bizim eczanenin reçete defteri ba­bamdan bana intikal etti. Biliyor mu­sunuz 1 milyon 649 bin el yapımı re­çete yapmışız şimdiye kadar. Eski­den sürekli cildiye reçeteleri gelirdi.

Eskiden bir ilacın yapım süresi 5 yıldı. Araştırma ve klinik bulgular artık çok daha önemli hale geldi. Bir laboratuvar bir yılda 1000 molekül buluyor, ertesi yıl ikinci faza 100 ta­nesi kalıyor. Satışa belki iki tanesi sunulabiliyor.

“Babam Zsa Zsa Gabor’un kremlerini yapardı”

İşleri babanızdan nasıl de­vir aldınız? O dönem özellik­le laboratuvar gibi çalışmaya başladınız?

İlk piyasaya verdiğim ürün bir sivilce merhemiydi. Eşimin (o zaman daha sevgiliydik) babası sivilceleri için ABD’den bir ilaç getirmişti. O kremin üzerinde o kadar çok çalıştım ki sonunda 

müthiş işe yarayan bir krem üret­tim. O kadar çok sattık ki, almak için Türkiye’nin her yanından gel­diler. Mesela Zsa Zsa Gabor bü­tün kremlerini babama yaptırırdı. Ama kremler üç hafta sonra sula­nırdı. Ben yurtdışındaki stajımda emülgatörleri öğrendim. Hemen uygulamaya geçtim. Kremlerimiz artık sulanmıyor, tüm formunu koruyordu. Babamın gözleri par­lamış, seneye hangi ülkeye gitmek istersin diye sormuştu.

Zsa Zsa Gabor babanızla na­sıl bir araya gelmişti?

Gabor’un eşi Türk’tü. Ecza­nenin yanında Abdullah Efendi Lokantası vardı. Yemek yemeye geldiklerinde kremlerini teslim alırdı babamdan. Hatta babam Gabor için uzun yıllar masaj yağ­ları da hazırladı. Fatma Girik ör­neğin pek çok kozmetiğini bize yaptırırdı.

Rebul, yeni nesil tarafından yönetiliyor. Babalar genelde oğullarının devrettiği işi çok değiştirmesini istemezler? Rebul şu anda farklı büyük bir atak yaptı. Bu konuda ne düşü­nüyorsunuz?

Devretmeyi bilmek gerekiyor. Temeli çok sağlam bir şirketti. Bu yüzden elinden gelenin en iyisini yaptı ve dünyada sayılı bir kozme­tik firması oldu. Rebul olarak satı­lanlar var, Atelier Rebul tarafı var ve başka büyük moda markaları için fason olarak ürettiğimiz par­fümlerde bulunuyor.

MFM Nutra yeni ürünleri ile hayata geçti

Emekli olunca çalışmaları­nıza devam ettiniz. Neler yapı­yorsunuz şu an?

Emekli olunca dedim ki, ben dinlenirim yürüyüş yaparım ama üç gün sonra gizlice MFM Nut­ra’yı açtım. Benim yaşımda olan kişi yaşını iyi yaşamaya başla­mak istiyor. “Nasıl gerçek bir an­ti aging kozmetiğe ulaşırım?” di­ye kendime sorarak işe başladım. Nüfus kâğıdındaki yaş her gün ilerliyor, onu durdurmanın im­kânı yok. Fakat telomerler kısal­dıkça gerçek yaşlılık süreci baş­lıyor. Bir takviye yaparak işe baş­ladım. Telomerleri uzatma etkisi ile bilinen ve Çin tıbbında antik çağlardan bugüne kullanılan “Çin geveni” ilk yararlandım oldu. İn­sanlar yaşlandıkça gergin oluyor bu nedenle Radiola, enerji veren Nadh kullandım. Beyni güçlen­dirmek için Sitrolin, cilt güzelliği için Drogasefalum denen bir bitki kullandım.

MFM Nutra ile ilk yaptığınız ürünler hangileri oldu?

İlk olarak bir cilt temizleyicisi ürettim. Ardından bir serum ça­lıştım. İçinde Botox etkisi yapan Argirelin kullandım. Kullandığım en önemli öz ise bir İsviçre elma­sının kök hücresi oldu. İsviçre’de bir elma türü var. İsmi Uttwiler Spätlauber. Ağacı 300 sene daya­nıyor. O elmayı rafa koydukların­da diğer elmalar çürürken o elma hep sağlam kalıyor. Bilim adam­ları bu elmanın kök hücresini la­boratuvar ortamında ürettiler. Uttwiler Spätlauber elmasının, kuruyup ağaçlarından düştük­ten aylar sonra bile canlılığını ko­ruduğunu fark etti. Araştırmalar ortaya çıkardı ki, bu özel meyve­nin kök hücreleri tıpkı insan kök hücrelerine benziyordu. İçeriğe üzümden gelen Vine-up lift ek­ledim. Sonuçları kısa sürede bile çok etkili.

Bu formülleri oluşturmak esas önemli olan…

Elbette ben eczacıyım, ekono­mist değilim. Tüm hammaddeleri birinci sınıf olarak yurtdışından alıyorum. Bakın her formülün içi­ne Niacinamide ekliyorum. Le­keleri önlemek, güneşe karşı cil­di güçlü kılmak önemli. Kremin içinde serumun içindekilere ek olarak Trimoise kullanıyorum. Bu öz cildi üç gün nemli bırakıyor. 470 milyon yıl önce de var olan yo­sun özü ekliyoruz ki cildin gücü ve sıkılığı artsın. Zeytinyağından gelen Squalen, Makademia fındık yağı aynı kremin içinde yer alıyor. Yapısında güçlü antioksidanlar içeren Makadamya fındığı, Ome­ga 7 ve Palmitoleik asit içerme­si sebebiyle ciltte meydana gel­miş olan yara izlerine, cilt lekele­rine ve sivilce izlerine iyi geliyor. MFM Age Stop serisi, puzzle gibi oluşturulmuş bir formül kısaca.

Bu formülleri Rebul eczane­lerinde mi satıyorsunuz?

İnternetten satıyoruz. Her ay yüzde 20 artarak büyük satış iv­memiz var. Her gün an az 300 kar­go çıkıyor. Müderrisoğlu ismini tanıyan, içeriğin ne kadar güçlü olduğunu fark eden ve Rebul’ü bi­len insanlar bilerek alıyor.

Hammadde konusunda sı­kıntı yaşıyor musunuz?

Her şeyde bir sıkıntı var. Genel­de yurt dışından alıyorum ama Türkiye’den alacaksam mutlaka üretim tesislerini görmeye gide­rim. Onay verince alırım. Çok sat­mak gibi bir amacım yok kremle­rimi. Bilen, gerçekten uzmanlı­ğa teslim eden gelip bizi buluyor. Krem ya da bakımı doğru yapma­dığınız takdirde yıpranmaması­nın imkânı yok. Otomobile benzin koymazsanız gitmez, ciltte aynı.

Sizin TV programlarınız var, Youtube’da çok izleniyor­sunuz. Programlara başlama amacınızı öğrenebilir miyiz?

O sıralar zayıflatan kremim Gu­arana ile uğraşıyordum. Biri gel­di eczaneye dedi ki sizinle bir TV programı yapalım. Me­sut Yar’a çıktım ilk olarak. Program­dan çıkıp ecza­neye geldiğimde 700’ün üzerinde krem sattık. Televiz­yonu sevdim. Halk TV’de yaptım bir süre. Tele 1’de Pazar günü saat 11.30’da yayınla­nıyor şimdi. Youtube’da çok izle­niyor özellikle. O programlarda kremleri değil, Omega 3’ü, mag­nezyumu nasıl kullanacaklarını anlatıyorum. Ben bu programlara başladığımda insanlar hatta dok­torlar bile farkında değildi Omega 3’ün öneminin.

Önümüzdeki dönemde ne yapmayı planlıyorsunuz?

Sadece yüz için değil el için de bir anti aging kremi planlıyoruz. Bir firma ile anlaştık. Avrupa ve Arabistan’da satışa başlıyoruz.

Rebul’ün hikayesi

Hikaye 1895 yılında Rue De Pera’da başlıyor. Genç Fransız bir eczacı olan Jean Cesar Reboul, Hopa - Trabzon otoyolunun yapımında mühendis olarak çalışan babasını ziyaret etmek için Trabzon'a gitmek üzere İstanbul'dan geçer. İstanbul, eski dünya gizeminin ve modern ticaretin eşsiz karışımıyla onu adeta büyüler. İçindeki girişimci uyanır ve hikaye Beyoğlu'nda, Grande Pharmacie Parisienne - Büyük Paris Eczanesi adıyla Türkiye'nin ilk eczanelerinden birini kurmasıyla başlar. Osmanlı’nın son dönemine tanıklık eden ve günümüze kadar kurulduğu yerde yaşamını sürdüren tek eczanedir.

Uttwiler Spätlauber elmasını kullanıyor

İsviçre’de yetişen çok uzun ömürlü elma türü olan Uttwiler Spätlauber’ın biyoteknolojik özünü içeren MFM Age Stop, Mehmet Müderrisoğlu’nun yılların deneyimini aktardığı cilt bakım serisi. Dünya zaten bir süredir soyu tükenmekte olan bir İsviçre elması türü olan “Uttwiler Spätlauber”ın cilt yenileme gücünü konuşuyor. Bu DNA’sı insan cildine benzeyen büyülü elmanın kök hücresi şimdi MFM Age Stop Yaşlanma Karşıtı kremle cilde dair tüm bilinenleri kökten değiştiriyor. Araştırmalar ortaya çıkardı ki, bu özel meyvenin kök hücreleri tıpkı insan kök hücrelerine benziyor.