Büyüme ve dış açık

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Tarihsel gelişme dinamiğimize bakınca Türkiye ekonomisinde iktisadi büyüme ile dış denge arasında ters yönlü bir bağ olduğu görülüyor. Büyümenin hızlanması genellikle ithalatı da ateşliyor ve dış dengemizi bozuyor. Büyüme ile dış denge arasındaki negatif bağın bir başka görüntüsü de dış kaynak akışında görülüyor. Hızlı büyüme genellikle dış kaynak girişinin de hızlandığı dönemlere rastlıyor. 

Ekonominin bu tarihsel eğilimlerinin son dönemde bütünüyle kopmasa da biraz gevşediği gözleniyor. Örneğin, büyüme belli bir hızda devam ederken dış ödeme açığının hızla azaldığı, dış dengesizlik boyutunun gerilediği görülebiliyor. Ya da dış kaynak girişinin yavaş olduğu ya da dış kaynak çıkışının hızlandığı dönemlerde, tarihsel bağın tersine, büyümenin bundan çok etkilenmediği gözleniyor. 

2015 yılının böyle bir yıl olduğu söylenebilir. Özellikle son iki çeyrekte büyüme görece hızlanırken dış açığımızın boyu kısalıyor. Son günlerde söz konusu bağın zayıfladığına işaret eden yeni bilgiler açıklandı. Yılın üçüncü çeyreğinde büyüme hızımızın yüzde 4 gibi herkesi şaşırtan bir düzeye çıktığı görülüyor. Buna karşılık, dördüncü çeyreğin ilk ayı olan ekimde cari işlemlerimizdeki açık sadece 133 milyon dolar olmuş. Yıllık bazda ekim ayındaki cari denge açığı 38.1 milyar dolara gerilemiş. Bu veriler Türkiye ekonomisinde büyüme hızı ile dış açığın boyutu arasındaki tarihsel eğilimin iyice gevşediğini gösteriyor. 

Bu noktada bu eğilimin nasıl gelişeceği sorusu önem kazanıyor. Aslında, bugün için cevaplanması gereken temel sorun büyüme ile dış açık bağlantısında gözlenen gevşemenin sürdürülebilir ya da kalıcı nitelikte olup olmadığı sorusu. 

Aslında ekim ayında büyümede gözlenen hızlanma ikinci çeyrekteki hızlanmanın adeta devamı gibi. İkinci çeyrekte yüzde 3.8’e çıkmış olan yıllık (on iki aylık) büyüme hızı üçüncü çeyrekte biraz daha hızlanarak yüzde 4 olmuş. Üçüncü çeyrekteki hızlanmanın ana unsuru iç talepteki genişleme. Burada ön planda görülen de tüketim harcamalarındaki artış. Bu dönemde özel tüketim harcamaları yıllık bazda yüzde 3.4 artarken kamu tüketim harcamalarındaki artış hızı yüzde 7.8 i buluyor. Özel tüketim artışının büyümeye katkısı 2.2 puan, kamu tarafının büyümeye katkısı ise 0.8 puan. Yani, kamu ve özel tüketim harcamalarındaki artış yüzde 4 olan büyümenin üç puanını sağlamış gibi görünüyor. Geriye kalan bir puanı ise stoklardaki artış sağlıyor. Buna karşılık yatırım harcamalarındaki ile dış talepteki 0.1 puanlık ters yönlü değişmeler bir birini dengelemiş gibi görünüyor. 

Arz tarafında ise büyümeyi sürükleyen temel etken üçüncü çeyrekte yüzde 11.1 büyümüş olan tarım sektörü. Buna karşılık örneğin imalat ya da inşaat gibi üretici sektörlerde büyüme oldukça yavaş. Üçüncü çeyrekteki hızlanmada kendi başına en büyük katkıyı veren üretici alan tarım olmuş anlayacağınız. 

Dış ödemeler tarafında aslında eğilim olarak fazla değişen bir şey yok. Cari işlemlerdeki açık düşmeye devam ediyor. Nitekim ekim ayı itibariyle cari işlemler açığı GSYH’nin yüzde 5.2’sine inmiş gibi görünüyor. Cari açıktaki daralmanın bir nedeni birkaç aydır ihracatta gözlenen gerileme eğiliminin ufak ölçüde de olsa tersine dönmüş olması. Bu gelişmeye karşılık enerji faturasındaki gerileme cari açıktaki daralmanın ana nedeni olmaya devam ediyor. 

Sürdürülebilirlik meselesini bu çerçevede tartışmak mümkün. Büyümedeki hızlanmanın hem talep (harcama) hem de arz (üretim) tarafındaki belirleyicilerinin hızlı büyümeyi sürüklemeye devam etmeleri pek olası görünmüyor. Örneğin seçim sürecinde fazlasıyla genişlemiş olan kamu harcamalarının bu niteliğini sürdürmesi zor. Talep tarafında ikinci bir etken olarak dikkat çeken stok artışının sürdürülmesi de problemli. Kaldı ki, mevcut makro ekonomik ortam ve risk algısı bağlamında stok artışının nasıl olup da bu düzeye ulaştığını anlamak da pek mümkün değil. Aynı şekilde, bütün güven endekslerinin baş aşağı gittiği bir dönemde özel tüketim harcamalarının nasıl böylesine bir performansa ulaştığını ve büyümedeki hızlanmanın ana sürükleyicisi haline geldiği de kavranması zor bir mesele. Öte yandan, tarımsal üretimdeki artışın bir boyutuyla baz etkisinden kaynaklandığı düşünülürse tarımdaki yüksek büyümenin ekonomiyi sürüklemeye devam etmesinin pek olası olmadığı anlaşılır. Kısacası büyüme tarafında yüksek temponun sürdürülmesinin zor olduğuna işaret eden özellikler var. Dış dengesizlikteki daralmada başrolü oynayan petrol fiyatlarının ne kadar bir süre daha düşük kalacağı ise bütünüyle tartışmaya açık bir mesele. 

Bütün bunları bir araya getirdiğimizde 2015 yılının üçüncü çeyreğinde hızlandığı gözlenen büyümenin bu hızı koruyup sürdürmesi zor görünüyor. Belki tarihsel büyüme-dış denge bağlantısına hemen geri dönmeyiz ama yapıyı değiştirmeden bundan bütünüyle uzaklaşmanın mümkün olmayacağını da görmemiz gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018