Fed’in eylülde beklenen faiz artışı ötelenmek durumunda

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

İki hafta önce Çin’in devalüasyon hamlesiyle küresel finansal piyasalarda başlayan sarsıntılar son günlerde giderek artmaya başladı. Önce diğer gelişmekte olan piyasaların borsalarında ve döviz kurlarında ciddi satışlar görüldü. Zaten daha 2 ay kadar önce yüzde 30 düşüş göstermiş olan Çin Borsası ise son 1 haftada yüzde 25 daha gerileyerek 2014 Aralık ayı seviyelerine geldi. Bu düşüşün hangi seviyede stabilize olacağı ise halen belirsizliğini koruyor. 

Bu satış furyasından gelişmiş ülke borsaları da payını almaya başladı. ABD borsalarında Cuma günü başlayan (ve dün itibariyle bir miktar durulmuşa benzeyen) satışlarla gelen yüzde 10 civarındaki düşüş küresel endişeleri iyice artırmış durumda. Bu gelişmeler sonucunda piyasalardaki risk (oynaklık) seviyesini gösteren VİX endeksi de son 4 yılın en yüksek seviyesi olan 40 değerine kadar çıktı. 

Sonuçta daha bir ay öncesine kadar oldukça yüksek bir ihtimal verilen Fed’in eylül ayında faiz artırımı da şimdilik rafa kalkmış gözüküyor. Trader’lara göre temmuz sonunda yüzde 40 olan bu ihtimal yüzde 26’ya düşmüş durumda. Nitekim, euronun da dolara karşı son 1 haftada değer kazanmış olması bu ihtimalin zayıfladığının diğer bir göstergesi. 

Son günlerde, yaşananların 1998 yılında Uzak Doğu ile başlayan ve sonrasında Rusya’ya uzanan krize olan benzerliği iddia edilmeye başlandı. Hatırlanırsa, o günlerde önce Uzak Doğu paraları üzerinde baskılar oluşmuş ve bu duruma düşük döviz rezervi-yüksek borçluluk seviyesi içinde yakalanan pek çok ülke resesyona girmişti. Hatta, Kore geçici bir süre için sermaye kontrolleri bile uygulamak zorunda kalmıştı. Akabinde, emtia fiyatlarında görülen azalmayla birlikte Rusya da büyük bir krize girmiş ve ülke tahvillerini ödeyemez duruma (default) düşmüştü. 

Bugün de benzer bir senaryodan bahsetmek mümkün. Ancak arada önemli farklılıklar da söz konusu. Öncelikle Uzak-Doğu ülkelerinin rezervleri eskiye oranla çok daha güçlü ve borçluluk oranları da çok yüksek değil. (Tabii, bu durum biz de dahil diğer gelişmekte olan ülkeler için geçerli değil!) Öte yandan Çin’in durumu tam bir muamma. Özellikle resmi istatistiklerin güvenilir olmaması net bir resim çizmeyi zorlaştırıyor. Örneğin, bu sene gerçek büyümenin yüzde 7’mi, yoksa yüzde 3’mü olacağı bile tartışma konusu. Öte yandan, eğer büyüme gerçekten de yüzde 7 civarında seyrediyorsa, neden Çin Merkez Bankası geçen sene sonundan beri agresif bir şekilde (ve de Çin borsasında göz göre göre dev bir balon oluşmasına izin vererek) faiz indirmekte? Oluşan balonun patlaması neticede Çin ekonomisini daha da büyük bir darboğaza sokabilir. (Çin’de işlerin iyi gitmediğinin bir başka göstergesi de SDR’ye gireceğim bahanesiyle bir devalüasyon hamlesine girişmesi oldu.) 

Çin’in zayıflaması zaten hızlı bir şekilde gerilemekte olan emtia fiyatları üzerinde daha da aşağı yönlü baskılar oluşmasına sebep olacak. Bu da özellikle emtia ihracatçısı GOP’ların krize girmesi anlamına geliyor. (1998’de ise bu durum Rusya ile sınırlı kalmıştı.) Kısacası, bugün 1998 yılından daha küresel ölçekli bir resesyon ihtimali söz konusu. 

Bugünkü küresel konjonktürde, Fed’in sadece ABD’nin içsel dinamiklerine bakarak bir faiz kararı vermesi son derece yanlış olacaktır. Kaldı ki, her ne kadar işgücü piyasalarında, reel sektörde ve konut piyasasında giderek artan pozitif sinyaller geliyorsa da, doların değer kazanması ABD şirketlerinin ihracat imkanlarını ve yurtdışı operasyonlarından gelen kârlarını önemli ölçüde sınırlamakta. Ayrıca, ABD’de enfl asyon beklentileri son 1 ayda hızla gerileyerek Fed’in hedefi olan yüzde 2’nin oldukça altına yüzde 1.5 seviyelerine gerilemiş durumda. Son olarak da, ABD ekonomisi belki pozitif bir büyüme içinde ama yüzde 2 civarındaki büyüme oranı gene de tarihsel olarak yüksek bir oran değil. (Bundan önceki son 3 faiz artırımı da büyüme yüzde 4 seviyelerindeyken gerçekleştirilmişti.) Şu aşamada Fed’in yanlış bir zamanlama ile yapacağı erken bir faiz artırımının yaratacağı riskler, biraz daha bekleyerek yapacağı bir faiz artırımına göre çok daha yüksek. 

Bu aşamada Fed’in faiz artırımının ötelenecek olmasının Türkiye’nin işine geleceği düşünülebilir. Bu açıkçası oldukça miyopik bir bakış açısı olacaktır. Bir defa Dünya ekonomisinin zayıf seyretmeye devam ettiği bir dönemde Türkiye’nin kendini bu durumdan ayrıştırması imkansız. Ayrıca faiz artırımının ötelenmiş olması GOP’lara finansal girişlerin artacağı anlamına da gelmiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019