Geçmişten geleceğe: Geriye düşmek

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

1908 dönemi, Osmanlı siyasi düşüncesi ve -genel olarak- Osmanlı toplumsal dokusu ve kurumları, ideolojik formasyonu, ulus-devletlerin oluşumu ve etnik temelde ayrışma, imparatorlukların dağılmaya başlaması sürecinde evrensel ve yaygın bir “anayasal devrimler kuşağının” bir halkası olmak vb. açılardan son derece ayırıcı bir dönem olarak görülmeli. Bu dönemde Rusya (1905), İran (1906), Çin (1911), Meksika (1910), Portekiz (1908) ve Yunanistan’da (1909) da benzer siyasi dönüşümler gözlemleniyor. Aslında hem Osmanlı aydınlarının dayanışmacılığı (solidarizm, tesanütçülük) sosyalizme tercih etmeleri, liberal argümanlarla bezeli, ancak tam olarak liberal bir sistematiğe yerleşmekten çok uzak, Rus Narodniklerinin etkilerini dahi barındıran bir halkçılığı ulusçuluğun dayanaklarından birisi yapmaları, hem de ideolojik bacağı Ziya Gökalp ile beraber bir tür (Fransız ekolü etkisinde, ama Alman ulusçuluğundan da etkilenen) sosyolojizme yerleştirmeleri (içtimai bilimin, tam da tekdüze sayılmayacak bir pozitivist ton taşıyarak, çok önemli görülmeye başlanması) bilinen önemli gelişmeler. Cumhuriyet döneminde, biraz fazla uzağa bakan ve sınıflara ayrışmanın kapitalist gelişmenin doğasında olduğunu düşünen, Rusya’daki deneyimleri taşıyan Tatar göçmeni Yusuf Akçura’dan ziyade –1924 yılında ölümünde törenler düzenlenen- Ziya Gökalp’in etkisinin hissedilmesi de ayırıcı bir nokta sayılmalı.

Ancak daha dar bakarsak 1908 sonrası iktisadi düşüncenin o kadar da özellikli, sosyoloji, hukuk ve tarihten ayrışmış bir temasının olduğunu söylemek zor. Belki Zinovyev’den mülhem “zamanın felsefesinden”, dönemin ekonomik ruhundan, iktisadi doktrinlerden bahsetmekten daha anlamlı olur. Egemen iktisadi ideoloji haline gelmiş olan milli iktisat (solidarist halkçılıkla iç içe) liberalizme tepkilerin tümünü –sosyalizm hariç- içeriyordu. Ama işbölümü –Ziya Gökalp’in Durkheim’dan aldığı toplumsal işbölümü nosyonu bir yana konursa- doğrudan doğruya liberalizmden geliyordu. 

Smith-Durkheim ayrımının önemsiz bir ayrım olduğu zannedilmemeli. Bir tarafta sosyal etkileşimi, bireysel davranışlardan toplulaştırılmış-makroekonomik sonuçlara varma sürecini bireysel rasyonaliteye dayalı bir oyunun Nash dengesi olarak görenler, diğer taraftaysa “toplulaştırmayı” sosyal normlara dayalı bir “rolünü oynama” süreci olarak görenler var. Bu ayrım deneysel ekonomi ve yeni bir mikroekonomi arayışındaki entelektüel ve disiplinler arası çalışan bilim insanları tarafından yıllardır modelleniyor. Örneğin Santa Fe Enstitüsü. Dayanışmacılık dahil hiçbiri orijinal fikirler sayılamaz ama Osmanlı toplumunda ve cemaat uygulamalarında geçerli olan pratiklerin izdüşümü gibi de yorumlanamaz. Bu flu görüşler aslında geleceğe dönük bir programın hedeflerini ve aynı zamanda bu hedefleri zihinlerde kuran aracı kavramları sağlıyordu.

Formel liberal-neoklasik teori konuları –Walras, Edgeworth, Pareto, Bachelier, Fischer, hatta Marshall gibi sınırlı sayıda Ortodokslar ve daha da az bilinen Heterodoks ekonomistler- milli iktisadı da, liberalizmi de imparatorluğun bekası perspektifinden ve daha geniş ideolojik çerçeveden gören Osmanlı aydınlarının ilgisini elbette ki çekmemişti. Burada Alman Tarihçi Okulu ve özel olarak bir tek isim, Parvus Efendi (Alexander Helphand) öne çıkarılabilir. Muhtemelen dönemin iktisadi-mali anlamda en “teknik” analizleri bilanço okumayı ve finans işlemlerini da bilen Parvus’unkilerdi. Parvus Efendi aynı zamanda orijinal siyasi düşünceler geliştirmiş, bir ölçüde Trotsky’nin de hocası sayılan önemli bir Marksist idi.        

1940 öncesi modellere dönüş faydalı olmayacaksa da, dünyanın gittiği yön düşünülürse, tema olarak çok daha önemli, anlamlı ve gerçekçi kuramlardan kalanları değerlendiren bir “iktisadi aklın yeniden tasarımı” çabası, 2008 sonrası, beklenmeliydi. 1929 sonrası Keynes, Kalecki, pratisyen olarak Almanya’da Schacht, Rusya’da ilk plancılar gidişata iki dünya açısından da gerçekçi müdahaleler yapabilmişlerdi. Pratisyen atalarımızın dahi zamanından kopuk olmayan görüşlerin ve pratiklerin ikinci el alıcıları olduklarını, ama modern olduklarını ve sosyolojide ön aldıklarını görüyoruz. Günümüzün steril iktisadiyatı dönüp dolaşıp neoliberal yaveler üzerinden konumlanmaya çalışıyorsa, bunu bile “rasyonel” bulup beğenebiliyorsak, İttihat ve Terakki’nin hayli gerisine düşmüş olduğumuz kabul edilmeli. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019