Amerika

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Dış açık veren, enerji ithalatçısı, şirketlerinin döviz cinsi borcu ve açık pozisyonu yüksek ülkelerde kurun kalıcı biçimde stabilize edilmesi zordur. Yüksek enflasyon ve dış kaynak girişleri olmadan makro dengeyi tutturamama durumu faizlerin hem enflasyonu kontrol edebilmek hem de sermaye giriş-çıkışlarının döviz piyasasının oynaklığını artırmasına engel olabilmek için yüksek kalması zorunluluğunu yaratır. Risk primi diğer faktörlerle birlikte belirlenir. Bu faktörler siyasi, jeostratejik vb. riskleri de yansıtır. Para politikası durumu görerek önceden hareket edemez, “eğrinin gerisinde kalırsa” faizleri piyasa yükseltir ve resmi faiz bu duruma uymak zorunda kalır. İktisat diliyle “küçük bir açık ekonomi” hem faizi hem kuru hem de sermaye hareketlerini bir arada kontrol edemez. Bunlara alfabe diyoruz. Para politikası patikası kontrol edilebilirlik açısından uzun vadede zaten teorik olarak da kolay yönetilebilir bir politika değildir. Basit ve şeffaf, anlaşılabilir olmasında yarar vardır. Aksi takdirde yine iktisat diliyle dinamik patika “controllability” ve “admissibility” sorunları yaşayacaktır. Üç ay sonraki enflasyonu veya gelebilecek bir şoku göremeyen patikanın örneğin 24 aylık bir yol haritası çizmesi halinde inandırıcılık sorunu kaçınılmazdır. Bu nedenlerle sadece kısa vadeyi görmeye çalışıyoruz. Kısa vadede yeniden 4 seviyesi görünmüyor. Göreceli bir kararlılık/geçici denge yaşanacak gibi duruyor. Daha sonrasını bilmek zor.

Dünyanın merkezi diyebileceğimiz Amerika’da ise bambaşka şeyler oluyor. Bazı ideolojik ve popülist tuhaflıklar olmakla ve ABD’de hem sokakta hem de yargıda bu tuhaflıklara bir tepki oluşmuş görünmekle beraber asıl önemli olanın bu konular olduğunu düşünmemek lazım. Yeni yönetim –genellikle neoliberalizm adı verilen ve yaklaşık 40 senelik mazisi olup ilk uygulamacıları Thatcher ve Reagan olankapitalizmin aşırı finansallaşması ve aşırı küreselleşmesi eğilimlerine set çekme niyeti gösteriyor. Amerikan sermayesinin Amerika’ya geri çekilmesi ve üretimin/yatırımın coğrafi yerinin yeniden ABD olması iddiası hem Çin’le bağlantılı hem de ABD’nin son 40 yılda geldiği noktanın sorgulanması anlamına geliyor.

Artık eski teknoloji yok. Tarımsal ekonomilerin gecikmiş sanayi devrimleri yoluyla hızla endüstrileştirilip nüfusun kentlerde yoğunlaşması en büyük örneği 1928-1940 arası SSCB olan klasik kalkınma iktisadı sorunuydu. İlk sanayi devriminde çitlemeler (Enclosures) yoluyla tarımsal işgücü fazlası kentlere çekilmişti. Gecikmiş sanayi devrimlerinde fazla nüfus ya hızla eritildi ya savaşlarla eridi ya da birkaç on yıl boyunca yeni kurulan sanayiye “sınırsız işgücü arzı” (Sir Arthur Lewis) sağladı. Sanayinin kuruluşu teknoloji transferi yoluyla hızlandırılmaya çalışılırken gerekli muazzam yatırımların maliyeti ya iç ticaret hadleri ya vergi ya da doğrudan el koyma yoluyla köylülükten sağlandı. Pratikte bu yöntemlerin oldukça karışık bileşimleri kullanıldı. Artık o dünyada değiliz.

ABD hiç değil. Sorunu küçük kentlerde, eski sanayi kasabalarında üretimin kaybolmuş olması. Bir bölümüyle gelmekte olan yeni teknolojinin işgücünden tasarruf eden ve işgücünün hayli nitelikli olmasını talep eden niteliği, diğer yönüyle tarımın tamamen mekanize olması nedeniyle artık sanayi içi balans ayarında bir faktör olmaması geriye kamu maliyesini yani devleti yalın halde bırakıyor. Bu da finansman demek. Finansman da finans demek çünkü 40 koca neoliberalizm yılından sonra mesela bir Bernie Sanders’in önerebileceği türden Roosevelt’vari toplumsal kontrat, “yeni anlaşma” mümkün değil. Yani yüksek gelir gruplarından ek vergi alınamaz. Tarımdan kaynak yaratılamayacağı için geriye sanayi içi ağırlık ve siyasi ittifak değişimi kalıyor. Finans aşırı şişerek dünyayı krize soktuğu için buradaki yegâne mekanizma yıllardır üzerinde tartışılan konuyu ele almak olabilir. Amerikan sermayesinin yaptırımlar yoluyla geri çağrılması bir yatırım hamlesiyle teşvik edilmek zorunda. Kamu harcamaları kaçınılmaz biçimde artacak. Finansmanı ek vergilerden sağlanamayacaksa sermaye girişlerinden de sağlamak gerekecek. Yabancı sermaye için de cazip olmak, sermaye çekmek gerekecek.

Yeni Başkan şu ana kadar söylediklerinin yarısını yaparsa ABD’de faizler kademeli olarak artacak, ABD tahvil ve sermaye piyasaları iyice cazip hale gelecek. ABD’de enfl asyon ve faizler kalıcı olarak yükselecek. Yeni bir dönem açılacak. 1980-1985 arası faiz farkıyla ABD’ye muazzam fon akışı olmuş, dolar pound ile eşitlenmişti. Amerikalı öğrenciler taşra eyalet üniversitelerinde okumanın maliyetine eşit maliyetle Oxford, Cambridge ve LSE’ye akın etmişlerdi. Buna benzer bir dönem yaşanabilir. Adam Smith’in Pekin’de olup olmadığını bilmiyoruz ancak yeni yönelime en çok Çin’in karşı çıkacağı açıkça görünüyor. Olur mu? Dengelere ve uzlaşmalara bağlı. Jefferson ve Lincoln örneklerine bakmak yeterli. Kapitalizmin neoliberal çerçevede fazla derinleştiği, bu safhanın –ki çalışanlara açık bir global saldırıdır ve solun güçsüzleşmesiyle eş anlı ilerlemiştir- “aşırıya kaçtığı” düşünülmüyor değil. “Kapitalist kolektif eylem sorununu” (John Bowman) tam da bu aşamada çözecek bir müdahale gerekiyor(du). Bu tespitle aynı anda yapılan ikinci tespit, yeni teknolojinin gerektirdiği talebe (yeni teknoloji talebine) bu mantık silsilesi ve mevcut uluslararası finansal mimariyle uyum sağlanamayacağı iddiası aşırı görünebilir. Ancak unutmayalım ki 1929 Büyük Depresyonu olmasaydı “New Deal” hayal bile edilemezdi. 1973’te ilk petrol şoku geldiğinde yeni döneme verilecek cevabın CDO (Collateralized Debt Obligation) gibi bir sembolde temsil edilebileceğini söyleyenlere de pek inanılmazdı.

Amerika kaynaklı bir dönüşüm sancısı yaşanıyor olabilir. Eski usul “küçük açık ekonomi” stabilizasyon problemleriyle bunca yılın geçmiş gitmiş olmasına ne demeli? Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019