Uluslararası vergi kuralları yeniden yazıldı

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

RAMAZAN BİÇER - Centrum Consulting, Ortak

Sevgili okuyucular, ülkemizin gündeminin yoğunluğundan çoğu kişinin gözünden kaçmıştır diye düşünüyorum. O nedenle bugünkü yazımda uluslararası ticaret yapan birçok şirketin hayatını yakından etkileyecek önemli bir uluslararası gelişmeden söz edeceğim.

Ne mi derseniz, uzun süredir beklenen uluslararası anlaşma (Multilateral Instrument) Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından Aralık 2016’da taslak olarak yayınlandı. Peki anlaşma neden bu kadar önemli? Yakından bakmakta fayda var.

Yüzden fazla ülke müzakerelere katıldı

Başta Türkiye gibi OECD ve G20 ülkeleri olmak üzere yüzden fazla ülke bir yıldan fazla bir süredir uluslararası vergi kurallarını önemli düzeyde yenileyen anlaşmanın müzakerelerini sürdürdü. Anlaşma, mevcut uluslararası vergi kurallarının güncellenmesini ve özellikle vergiden kaçınmaya (tax avoidance) yönelik fırsatların ortadan kaldırılmasını amaçlıyor.

Anlaşma ile aslında 2013-2016 yılları arasında sürdürülen OECD Matrahın Aşındırılması ve Karın Aktarımı Projesi’nin (OECD Base Erosion and Profit Shifting Project) sonuçları vergi anlaşmalarına aktarılmış oluyor. Anlaşmanın önemi de buradan kaynaklanıyor. Böylece tek bir anlaşma ile iki binden fazla vergi anlaşmasının yanı sıra geçerli olacak yeni kurallar uygulanmaya başlanacak.

Çok taraflı uluslararası anlaşma, OECD tarafından geçtiğimiz kasım ayı sonunda ülkelerin dikkatine sunuldu ve 6-7 Haziran 2017 tarihinde Paris’te imza töreni ile uygulamaya konulacak. Anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için en az beş ülke tarafından imzalanması ve bu ülkelerin meclisleri tarafından onaylanması gerekiyor. Türkiye’nin anlaşmaya imza atıp atmayacağı konusuna değinmeden önce anlaşmanın detaylarını bilmekte fayda var.

Anlaşma ile ne getiriliyor?

Anlaşmanın temel amacı, anlaşmaya taraf olan tüm ülkelerde aynı şekilde uygulanacak minimum standartları uygulamaya geçirerek, vergi anlaşmalarının kötüye kullanımını engellemek ve uluslararası vergi uyuşmazlıkları açısından mevcut mekanizmaları geliştirmek. Anlaşma, özünde vergi anlaşmaları ile ilgili hususları içeriyor ve aşağıdaki konularda yeni kurallar getiriyor:

• Hibrid sözleşme ve düzenlemeler (Mevzuatlarındaki farklılıklar nedeniyle ülkelerce farklı şekilde nitelendirilen işlem ve yapılar)

• Anlaşmaların kötüye kullanılmasını engelleme (Anlaşmaları kullanarak vergiden kaçınmaya yol açan işlem ve yapıların engellenmesi)

• Daimi işyeri statüsünden yapay olarak kaçınma (Daimi işyeri oluşmasını engelleyen bazı işlem ve yapılar ile mücadele)

• Uyuşmazlık çözümü (Karşılıklı anlaşma usullerinin etkin hale getirilmesi)

Anlaşmanın en büyük faydası ise ülkelerin daha önce akdettikleri onlarca anlaşmayı yeniden müzakere etmeleri yerine tek bir anlaşma ile yeni kurallar getirmelerine imkân sağlıyor olması.
Buna göre, anlaşmaya taraf olan bir devlet anlaşmaya imza atarsa, özel koşullar dışında minimum standartları da kabul etmiş olacak.

Anlaşma, taraf olacak ülkelere minimum standartlar yanında tercihe bağlı seçenekler de sunuyor. Dolayısıyla, ülkelerin anlaşmayı kabul ederken ince eleyip sık dokumaları gerekiyor. Peki Türkiye uluslararası düzeyde yapılan bu çalışmaların neresinde? Birlikte görelim.

Türkiye de müzakerelere doğrudan katıldı

OECD ve G20 ülkesi olmamız uluslararası camiada yer almamızı bir yerde zorunlu kılıyor. Bugünlerde her ne kadar Şangay Beşlisi gibi alternatifler tartışılsa da Türkiye’deki doğrudan yatırımların %60’ından fazlasının OECD ve G20 ülkelerinden geldiğini unutmamamız gerekiyor. Bu durum, Batıyla olan ekonomik entegrasyonumuzun ne kadar yüksek olduğunun en önemli göstergesi. Dolayısıyla, hem Türkiye’nin hem de Batı Ülkelerinin birbirlerinden vazgeçmesi çok da kolay değil.

Konuya dönecek olursak, Türkiye’nin anlaşma metninin oluşmasına doğrudan katkıda bulunduğunu OECD’nin yayınladığı metinlerden anlıyoruz. Benim tahminim Maliye Bakanlığı’nın anlaşma ile ilgili görüşünü Haziran 2017’ye kadar netleştireceği yönünde.

Ancak, anlaşmanın imzalanması büyük oranda siyasi irade gerektiriyor. Anlaşmaya imza atıp atmamak bir yerde Türkiye’nin uluslararası kuralların uygulanmasında ne kadar rol almak istediğiyle yakından ilgili.

Türkiye anlaşmaya imza atmalı mı?

Türkiye’nin en azından anlaşmada yer alan minimum standartları kabul etmesinin ülke menfaatine olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin gelir kayıplarının devam edeceği söylenebilir; bu da ülke olarak pek isteyebileceğimiz bir sonuç değil.

Kişisel bilgim Türkiye’nin BEPS kaynaklı gelir kayıplarının azımsanamayacak düzeyde olduğunu söylüyor. O nedenle, ülke lehine olacak anlaşma hükümlerinin tespit edilerek bu maddelerin kabul edilmesi en doğru seçim gibi görünüyor.

Bakalım 6-7 Haziran’da Paris’te düzenlenecek olan törende anlaşmaya imza atacak ülkeler arasında yer alacak mıyız? Bekleyip göreceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ufuk çizgisi 03 Nisan 2024