”Mevcut istihdamın korunması ihmal edildi”

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Küçük, sanayicinin, mevcut istihdamı korumaya yönelik, özel önlem ve desteklere ihtiyacı olduğunu söyledi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İSTANBUL - İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, kriz karşısında alınan önlemlerde, ilave istihdamın desteklenmesinin öne çıktığını belirterek, "Mevcut istihdamın korunması ise bir yerde ihmal edildi" dedi.
Küçük, İSO'nun İstanbul Sanayi Forumu 2010 yılı 2. Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin, rakamlar kesin olmamakla birlikte 2009 yılında yüzde 5,5-6'lar civarında küçüldüğünü ifade ederek, krizde üretim ve istihdamın büyük darbe aldığını söyledi. 
2009 yılında sanayi üretiminin yüzde 9,6, sanayi istihdamının ise yüzde 5,3 oranında küçüldüğüne dikkati çeken Küçük, prim borçlarının, daha uygun koşullarda yeniden yapılandırılması ihtiyacının, özellikle kriz mağduru işletmeler tarafından sıkça dile getirildiğinin altını çizdi.
Küçük, kriz karşısında alınan önlemlerde, ilave istihdamın desteklenmesinin öne çıktığını, mevcut istihdamın korunmasının ise bir yerde ihmal edildiğini savunarak, sanayicinin, mevcut istihdamı korumaya yönelik, özel önlem ve desteklere de ihtiyacı olduğunu bildirdi.
Tanıl Küçük, bu anlamda en kalıcı ve kapsayıcı desteklerin başında prim indirimlerinin, bir plan çerçevesinde kademeli olarak devam ettirilmesinin geldiğini ifade etti.
"Küçük işletmeler prim borçlarını bile ödemekte sıkıntıya düştü"
Küçük, işletmelerin, kriz nedeniyle, prim borçlarını bile ödemekte sıkıntıya düştüğünü, kolaylık getirilmesini beklerken gündeme gelen, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun banka hesaplarına el koyma uygulamasının şaşkınlık ve tedirginlik yarattığını belirterek, "Bu rahatsız edici uygulamaya temel teşkil eden yasal düzenleme mutlaka yeniden ele alınmalıdır" dedi.
Küçük, adeta kemikleşmiş bazı sorunların başında kıdem tazminatının geldiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"İş Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana yedi yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu sorunun çözümünde, hala, bir mesafe alınamamıştır. Şu anda, mesele, düğümlenmiş, adeta dondurulmuş bir görünüm sergilemektedir. Bu kemikleşmiş sorun, hem işçinin kazanılmış haklarını, hem de işletmenin hayatiyetini, rekabet gücünü gözeten bir yaklaşımla, çözüme kavuşturulmalıdır. Kıdem tazminatı sadece işverenin sorunu değil, istihdamı engelleyici boyutu ile, iş arayan milyonlarca insanımızı ilgilendiren toplumsal bir meseledir. Zira, işten çıkarma maliyetinin yüksekliği ve zorluğu, işe alımı da caydırıcı hale getirmektedir. OECD'nin, istihdamı koruma endeksine göre, 2008 yılında OECD'nin en katı çalışma mevzuatına sahip ülkesi Türkiye'dir. Bunda da çok önemli bir etken, kıdem tazminatıdır. Bir çözüm alternatifi olarak, fon seçeneğinin benimsenmesi durumunda bir iki nokta kritik önem arzetmektedir. Söz konusu bu fon, mutlaka katılımcı bir anlayışla yönetilmeli, etkin denetime tabi olmalı ve aktüeryal denge üzerine kurulmalıdır. Ayrıca, fon olgunlaşıncaya kadar, işsizlik sigortası fonundaki kaynaktan da yararlanılabilmelidir." 
"Tek başına esneklik yeterli değil"
Küçük, yeni iş kanununda pek çok esnek ve yeni çalışma biçiminin bulunduğuna dikkati çekerek, bu esnek çalışma biçimlerinin de, gereğinden katı düzenlendiği için uygulamada yeterince yer bulamadığını dile getirdi.
Esnekliğin önünün açılabilmesi için, öncelikle esnek sisteme geçişi kolaylaştıracak yasal iyileştirmelerin yapılmasına ihtiyaç olduğunu ifade eden Tanıl Küçük, tek başına esnekliğin de yeterli olmadığını, yanına, güvence boyutunun da dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Küçük, 2008 Eylül ayında yürürlüğe giren alt işveren yönetmeliğinin, bu müessesenin kullanımını neredeyse imkansız hale getirdiğini belirterek, bu müessesenin, bazı sektörlerde rekabet gücü açısından önemli, bazılarında işin doğasının bir gereği, üretimin olmazsa olmaz bir koşulu olduğunu belirtti.
Bu yönetmeliğin sanayinin gerçekleri doğrultusunda yeniden ele alınmasına ihtiyaç olduğunu belirten Küçük, şöyle konuştu:
"Sosyal güvenlik mevzuatımızdan kaynaklanan bir diğer sorun da iş kazaları ve meslek hastalıklarında, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun işverene rücu hakkıdır. İşverenin mükerrer ödeme yapmasına neden olan, bu uygulama adil değildir ve mutlaka düzeltilmelidir. Gündemdeki çok önemli bir değişiklik alanı da, sendikalar ve toplu iş sözleşmesi mevzuatıdır. Toplu iş sözleşmesi yetkisi için gereken çifte baraj gibi kritik konular, mutlaka Türkiye'nin kendine özgü koşulları ve gerçeklerine göre düzenlenmelidir. Sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapamak üzere yapılan transferler, hala, bütçenin, faizlerden sonraki ikinci büyük kalemini oluşturmaktadır. Ancak, ileriye dönük olarak, reformun gidişatı, sistematik bir temelde, düzenli aralıklarla izlenmeli, yapılan durum tespiti sonunda gerekli müdahaleler süratle yapılabilmelidir. İkinci önerimiz, işsizlik ve istihdam sorunlarımızın bu kadar derinleştiği bir dönemde, ulusal istihdam stratejimizin artık, bir an önce oluşturulması ve uygulanmasıdır. Kanaatimizce, istihdam stratejimizin, kapsaması gereken en önemli başlıklardan biri eğitim-istihdam bağlantısının kurulması olmalıdır. Deneyimsiz gençlerin iş gücü piyasasına girişini teşvik etmeyi hedefleyen desteklerin daha cazip hale getirilmesi bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir. Taleplerimiz her zaman karşılık bulmadı, hatta bazen, destek yerine köstek olunduğu izlenimi veren uygulamalarla karşılaştık. Ancak çözümsüzlüklerin yanında, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığımızın alanına giren sorunların çözümü yönünde olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Bu durum, diğer sorunlarımızın da çözüm yoluna gireceği yönündeki ümitlerimizi artırmaktadır."
Bu konularda ilginizi çekebilir