Türk ekonomisinin yükselişi: Zaaflar ve fırsatlar

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa YILDIRAN / Cumhuriyet İİBF

Türk ekonomisi dünyanın Çin'den sonra dünya basınının yeni gözdesi konumuna yükseldi. Son olarak Newsweek dergisi Türkiye'nin yükselişini kapak yaptı. Yükselen Türkiye, ekonomi ve dış politik analizlerin temel konularından birisi haline geldi. Bu analizlerin doğruluğunu test etmek için, öncelikle gerçekten Türkiye yükseldi mi? sorusunun cevabını vermek gerekiyor. Türk ekonomisi iki fırsattan yararlanan nadir ekonomi olarak bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmenin öncelikli ayağı 2002-2007 döneminde likidite bolluğunda yabancı sermaye akımlarından beslenen ve enflasyonu düşüren yapının sağlamlaştırılmasının sağlanmasıdır. İkinci ayağı da kriz döneminde 2008-2010 döneminde dünyada krize ağır yakalanan Avrupa ve ABD gibi ekonomilerin karşısında emtia ve doğal kaynak zengini krizde göreceli olarak daha iyi olan komşu ülkelerle kurulan ticari ilişkinin getirisidir. Yani Türkiye hem refahta hem de krizde göreceli avantajlı gelişme potansiyeline sahip olmuştur. Türkiye'nin yakaladığı bu fırsatların altyapısını, nispeten istikrarlı maliye politikası, merkez bankasının başarılı para politikası ve ulaşıma yönelik yatırımlar içerden sağlarken; komşularla sorunsuz dış politika, İran ve Rusya gibi ülkelerle ticari ve iktisadi işbirliği ve dışa açık işadamı profilinin etkisi gibi dışarıdan unsurlar oluşturmaktadır.

Türk ekonomisi her zaman bir çıkış yolu bulabilen esnek özelliklere sahiptir. Avrupa'nın krizde olduğu ve İsrail'le ilişkilerin gergin olduğu bu dönemde Arap ve diğer doğu ülkelerinde Türkiye'ye ilgisini artmaktadır. 2010 yazında Türkiye'ye Arap devletlerinde gelen turist girişlerinde %100 ile %300 arasında değişen oranlarda artışlar yaşanıyor. Türk ekonomisinin bu potansiyeli gelecekte krizin etkisinin daha da azaltılabileceğini göstermektedir.

Türk ekonomisindeki yükselişin getirdiği en önemli tehdit, rakiplerin endişeleri ve stratejileri olacaktır. Türkiye'nin ekonomideki hayat alanı olan Avrasya bölgesinde, ABD gibi dıştan müdahale eden rakiplerin yanı sıra, Rusya ve Çin gibi bölgenin dominant güçleri rekabet içerisinde olacaktır. Bu rekabetin agresif ve yok edici boyutlara yönelmemesi önemlidir. Türkiye cesamet yönünden Çin ve Rusya'ya denk bir rakip olarak görünmese de, çeşitli yönlerden diğer ülkelere göre ticarette ve ekonomide avantajları bulunmaktadır. Bu üstünlüklerin birincisi, Türkiye'nin AB ile Gümrük Birliği içerisinde olması Avrupa'ya doğru olan ticaret akımlarında Türkiye'ye üstünlük sağlamaktadır. İkincisi, Türkiye piyasa ekonomisi ve kalite standartları açısından Çin ve Rusya'dan daha ileridir. Üçüncüsü, Türkiye'nin Ortadoğu ile bağlantısı yönünden enerji piyasalarının tümü üzerinde etkisi bulunmaktadır. Dördüncüsü, Türkiye'nin ABD ve batı ülkeleri ile işbirliği yönünden daha güvenilir bir ülke olması bölgedeki enerji kaynaklarının ve lojistiğin merkezi olma avantajını beraberinde gelmektedir. Sonuncusu ise Türkiye'nin hem Çin'de yaşayan hem de Orta Asya'da bağımsız devletlerde yaşayan soy ve kültürel birlikteliği potansiyel stratejik avantaj unsurudur.

Türkiye'nin ticarette ve ekonomide yükselişinin önünde ülke içi engelleri de bulunmaktadır. Ülke içi engellerin başında enerjide dışa bağımlılık gelmektedir. Türkiye petrol ihtiyacının %90'ını ithal etmektedir. Yine toplam enerji ihtiyacının yaklaşık  %20'lik bölümünü doğal gaz ithalatı ile karşılanmaktadır. Petrol ve gaz ithalatını Irak, İran, Suriye, Rusya, Azerbaycan ve Suudi Arabistan gibi yakın petrol zengini ülkelerden tedarik etmektedir. Türkiye'nin enerji ithalatının yüksekliği ihracatta yaşadığı başarıların gölgede kalmasına neden olmaktadır. İkinci önemli engel, son yıllarda TL'nin dolar ve diğer para birimleri karşısında değer kazanması nedeniyle ticaret yapması sürekli zorlaşmaktadır. Üçüncü bir sorun da, dış ticaret açıklarının sürdürülebilirliği sorunudur. Türkiye'de son yedi yıldan beri ihracat artışına rağmen, dış ticaret açığı sürekli artmaktadır. Yapılan analizler dış ticaret açıklarının sürdürülebilirliğinin belirsiz olduğunu göstermektedir. Ayrıca tarımda artan zaaflar ve hayvan üretimindeki ciddi düşüşler, Türkiye'nin ekonomide yakın dönemde acil düzenlemesi gereken sorunlardandır. Ayrıca artan terörün iktisadi maliyetleri ve iç kargaşa korkusu ekonominin gelecekle ilgili çözülmesi gereken kronik sorunları arasındadır. Türkiye bu kriz döneminde göreceli bir çıkış avantajı elde etmişken, yükseğe çıktıkça sorunların artabileceği gerçeğini unutmamalıdır.

Türkiye'nin bir de psikolojik zaafı bulunmaktadır. Türkiye henüz iktisadi ve siyasi olarak, sorunlu ve olgunlaşmamış bir güçtür. Dolayısıyla Türkiye'nin sürekli yükseldiği ve geliştiğine dair ülke dışı basında yazılar çıktıkça, bu yükselişten rahatsız olan ülkelerin sayısı artırarak rekabeti kızdıracaktır. Türkiye yeni ekonomik düzende doğal hayat alanı olan, kültürel ve sosyal bağlarının kuvvetli olduğu ülkelere yakınlaşmaktadır. Bu dönüşüm önceki kazanımlarıyla birilikte yapılabilirse, 100. yılında on büyük ekonomi arasına girmesi mümkün olabilir.

Bu konularda ilginizi çekebilir