3 saat süren tablo

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM edip.oymen@outlook.com

 

Başlıktaki cümle bir acaip. Bir tablo üç saat sürüyor ne demek? Tabloya bakmak mı üç saat sürüyor? Evet. Bildiniz. Tabloya biraz bakarsanız, eserin
yavaş yavaş şekil değiştirdiğini görüyorsunuz.
Bu, dijital bir tablo. Ve hareketli. Toplam seyir süresi üç saat! Bilişim, burnunu her yere sokmaya başladığından beri sanatın tanımı alt üst.
  ***
Hollanda’nın 1600’ler ressamı Ambrosius B osschaert (“Yaşlı” diye bilinen) 1618’de bir tablo yapar: Duvar Oyuğu İçinde Vazoda Çiçekler.
Sanatçımız, döneminin en mükemmel çiçek ve meyve tablolarıyla ünlü. İnce, estetik ve zevkli bir ressam. Aradan 400 yıl geçer, olur 2013. İngiliz karı- koca dijital sanatçılar Rob ve Nick Carter, bu
tablodaki birbirinden cazip çiçeklerin her birini piksel piksel bölerler. Dijital fotoğrafı oluşturan minik kareleri...
Tablodaki çiçeklerin dijital haritası çıktıktan sonra, bu piksellerin her birini tek tek yeniden renklendirirler.
Bunu elle değil, bir yazılımla yaparlar.
Yeniden boyamadaki amaç? Vazodaki çiçeklerin bulunduğu ortam, gün doğumundan gün batımı ve geceye kadar renk değiştirecek. Işığın geliş açısı ve gücü değişecek. Bu değişimi izleyiciye
günün her anı için göstereceğiz.
Senaryo icabı, sabah güneş doğarken vazodaki çiçekler başka görünüyor. Öğlen olduğunda tablo, tam da Ambrosius Amca’nın yaptığı renklerde. Daha sonra renkler farklılaşıyor. Akşama
doğru gidiyoruz.
Ha...bu arada, Rob & Nick, çiçeklerin etrafında uçuşan minik sinek, arı, kelebek de katmış tabloya – şıklık olsun diye.
Sabah erkenden, çiçeklere çiğ bile eklemişler.
Damlacıklar, süzülüp çiçekten vazonun dibine düşüyor mesela. Yine sabah, arka planda pus var, öğlene doğru hava açıyor.
Gece olduğunda tabloda “reset” durumu.
Ressamın gerçek eserine “geri dönüş.” Bir nevi fabrika ayarı.
Gerçek ile hayal, analog ile dijital, geleneksel ile yenilikçi bir arada. Yenilikçi sanat.
Eee? Başlıktaki kurbağa nerede?
O da ayrı bir tablo. Ambrosius’un oğlu (“Genç” diye bilinir) Bosschaert’in 1630 tarihli tablosunda bir kurbağa sırt üstü düşüp ölmüş. Mort olmuş, natür cinsinden...
Rob & Nick, aynı sistemle bu kurbağayı, böceklerin kurtların nasıl yiyip bitirdiğini, geriye nasıl iskelet bıraktığını dijital olarak kurgulamış. Yani daha antipatik bir konu bulamadılar her halde? Ölümden sonraki “konuşulmayan ama kaçınılmaz” mevzuat.
Bunu 3 saatlik bir dijital esere dönüştürmek ise sanatta yenilikçiliğin “iyi para getiren” bir örneği: Ederi 50 bin Sterlin. Bizim parayla yaklaşık 150 bin Lira. Ha, bir de duvarda 61 x 48 x 8 cm ebatında bir yere ihtiyacınız olacak.
  ***
Dijital sanatın tek cümle tanımını yapamaz haldeyiz.
Bilişim, her sanatçı için kendi yaratıcılığının anahtarı. Türkiye’den (örneğin) Haluk Akakçe, ötelerde Scott Garner, Dan Hermes, Jennifer Steinkamp ve daha bir çoğu, her yıl Londra/Frieze,
Basel, Miami çağdaş sanat fuarlarında bu egzantrik eserlerini satıyor. Aferin onlara! Rob & Nick’in yaratıcılığını teknik olarak hayata geçiren şirketlerden MPC, “Pi’nin Yaşamı”
filmindeki görsel efektleri de yaptı. Ve Oscar’ı kaptı. Dip not olarak ekliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019