Brezilya enflasyonu %2500'den %2.7 düşürürken bizde neden düşüremiyoruz?

Özcan KADIOĞLU
Özcan KADIOĞLU RAKAMLARIN DİLİ ozcankadioglu@hotmail.com

Pazartesi günü TÜİK kasım ayında gerçekleşen enflasyon rakamlarını açıkladı. Enflasyonun artığını herkes markette pazarda sokakta görüyordu. Kısaca malumun ilanı oldu.

Cüzdanımızdaki paranın alım gücü sürekli olarak azalmaya devam ediyor. Sabit ücret alan ve asgari ücretle geçinen insanlar alım gücünde diğer gelir gruplarına göre aşınmayı daha fazla hissediliyor. Enflasyon kısaca bir maddeler sepeti içindeki ürünlerin toplamının fiyat artışı enflasyon olarak tanımlanıyor. TÜİK enflasyon hesabı yaparken 414 maddeyi sepet içine alarak 12 ana harcama grubuna ayırıyor ve bunların oranlarını belirliyor. Ana harcama gruplarının payları yıllara göre güncelleniyor. Son değişiklikte gıdanın payı azalırken ulaşımın payı artırıldı. Yaklaşık olarak 27 bin 386 iş yerinde fiyat artışlarını toplayıp buna göre hesap yapıyor. Sepetteki en ağırlıklı 20 ürününün enflasyon hesabındaki ağırlığının yüzde 52.

Çocukluk yıllarımda (1980'li yıllar) sürekli olarak enflasyonu bir canavar olarak isimlendirilmişti, nedense bu canavarın belini bir türlü ülkemiz kıramıyordu (O günün siyasetçileri o yıllarda yakında enflasyonun belini kıracağız diyorlardı) ve halada öyle. 1980-1990'lı yıllarda bizim gibi Arjantin, Brezilya, Bolivya, Peru, Rusya da enflasyon ile mücadele ediyordu. Onlarda yaşanan hiper enflasyonu biz ise daha az hasarla kapatmıştık.

Arjantin 1984-1993 döneminde yıllık ortalama yüzde 809, Brezilya ise yüzde 963 enflasyon yaşamıştı. Türkiye’de ise bu dönemde yıllık enflasyon ortalaması yüzde 60.6 oldu ve en yüksek enflasyon ise yüzde 71.1 ile 1991 yılında gerçekleşti.

Enflasyon çeşitleri üç şekilde adlandırılıyor.

1) Sürünen (yüzde 3-8 arası)
2) Dörtnala (yüzde 25-80 arası)
3) Hiper (1 yılda yüzde 50 üzeri veya 3 haneli)

Ülke olarak tüm enflasyon çeşitlerini yaşamış bulunuyoruz.

Enflasyonun sebepleri ise kısaca talep ve maliyet yönlü olarak iki ana başlığa ayrılıyor. Ülkemizde yaşadığımız enflasyon ekonomistler tarafından her ikisininde olduğu kabul edilmekte. Geçmiş yıllarda olduğu gibi ülkeyi yöneten siyasetçiler işin kolayına kaçarak her ay veya her yıl suçlu birini bulmaktalar. Yıllara göre verilen demeçlere bakıldığında genel suçlular her zaman aynı ürünler, bunlar genel olarak sebze ve meyve fiyatlarının olduğu söylenilmekte ve açıklanılmaktadır. Geçmiş yıllarda verilen beyanatlarda; "2000 yılında taze fasulye, biber, 2007'de biber, 2011'de biber 2013'te domates, biber 2014'te biber 2015'te domates, biber, patlıcan, 2016'da domates, biber, 2017'de biber, domates."

Genel olarak bakıldığında görüldüğü gibi en büyük suçlu domates ve biber olduğu görülüyor. Bunun inandırıcı bir sebep olmadığı aslında görüyoruz. Çünkü Akdeniz havzasında bulunan ülkelerin en büyük avantajı sebze ve meyve üretimi için doğa şartlarının üretim için en uygun ortamın olması. Ama nedense bir türlü bu avantajı fiyat artışlarında göremiyoruz. Bunun sebebi ise plansız üretim, teknolojik yetersizlik ve verim artışını bir türlü sağlanamayışı.

Tarım Bakanlığı'nın yapmış olduğu çalışmalara baktığımızda sebze ve meyve ürünlerinde yeterlilik oranımız yüzde 100 üzerinde seyrediyor.

Sebze üretiminde yeterlilik derecesi domateste yüzde 112,3, hıyarda yüzde 109, biberde yüzde 108 olduğuna göre neden hala fiyat artışları yaşadığımızı öncelikle anlamamız gerekiyor. Yıllık 11 ila 12 milyon ton arasında domates üretiyoruz. Dünya domates üretiminin yaklaşık yüzde 7,5'ini üretmemize rağmen hala neden sürekli aynı ürün için fiyat artışını konuşuyoruz? Bunu sebeplerini çok iyi irdelenmesi gerekiyor.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi

1) Arjantin ve Türkiye haricindeki ülkelerde enflasyon artık bir sorun olmaktan çıkmış gözüküyor.

2) Diğer ülkelerde ortalama enflasyon yüzde 2-3 arasında durağan hale gelmiş bulunuyor.

3) Türkiye hiper enflasyonun en düşüğünü yaşamasına rağmen hala enflasyon ile boğuşmaya devam ediyor.

Enflasyonun etkilerine bakacak olursak

1) Sürünen enflasyon,

Yerli paradan kaçış başlamamış, yapılan sözleşmeler milli para ile yapılıp, enflasyon veya yabancı döviz kurlarına endekslenmez.

2) Dörtnala enflasyon,

Birikimler veya tasarruflar milli para cinsinden tutulmamaya başlanmıştır (dolarizasyon), para enflasyonun üzerinde getiri sağlayan, menkul kıymetlere, gayrimenkullere ve dayanıklı tüketim mallarına yatırılmaktadır. Yapılan sözleşmeler TÜFE veya ÜFE'de yaşanan enflasyona göre veya döviz cinsinden yapılmaya başlanmıştır. Ülkemizde şu an mevduatların yaklaşık döviz cinsinde tutulma oranı yüzde 45 ila 50 aralığında seyretmektedir.

3) Hiper enflasyon,

Mevduat tamamen döviz cinsinden olmakta olup tamamen dolarizasyon yaşanmaya başlamıştır. Sözleşmelerin büyük çoğunluğu döviz cinsinden yapılmaktadır.
Merkez Bankası'nın görevi fiyat istikrarını sağlamak bağımsızlığının sürekli siyasi söylemler ile sözde kalmasına sebep olunmakta, hedeflediği enflasyon ile gerçekleşen enflasyon çok tutarsız kalmakta, bu yüzden sürekli itibar kaybı yaşamaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar