Büyümenin boyutu değil kalitesi önemli

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası acil.sezen@gmail.com

Son çeyrek büyümemiz %3.5, yıllık büyüme %2.9 olunca, TÜİK tartışması alevlendi. Son revizyondaki iletişim kazasının artçıları olarak görmek lazım.

Bu tartışmaları anlamsız bulanlardanım.

Yüzde 2.9 büyüme, %12.7 işsizlik ile birlikte geliyorsa, değerinin sınırlı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Önemli olan %2 mi %3 mü büyüdüğümüz değil, ne kadar kaliteli büyüdüğümüz. Büyürken ne kadar istihdam, ama dahası ne kadar kaliteli istihdam sağlamışız? Ne kadar eğitimli insanımıza istihdam alanı açabilmiş, ne kadar sanayi yatırımı üretebilmişiz? Katma değerli üretimimiz ne kadar olmuş?

Revizyon yaptık, yatırımların altına inşaatı koyduk, büyüme hesabına katkısını yükselttik, kamu harcamalarının payını yükselttik. Büyüme böyle oldu. Olabilir.

Yarın da aynı etkiler tersine çalışabilir. Mühim olan bu değil.

Yukarda özelliklerini saydığımız genç nüfusun önündeki en büyük tehlike, refaha ulaşamadan yaşlanmak. Bu nüfusun refaha ulaşabilmesi için TÜİK revizyonlarından fazlasına ihtiyacımız var. Daha “fazla” üreten, ama aynı zamanda daha “katma değerli” üreten bir ülke olmak zorundayız. 2015 sonu itibarıyla ihracatın kilo başına ortalama fiyatı 1.34 dolardı. Bu rakam örneğin Almanya’da 4.1 dolar. Ülkeden ihraç ettiğimiz her şey elbette değerli.

Katma değerli üretmeliyiz

Ama 140 gramlık bir iPhone, hemen hemen aynı ağırlığa sahip markasız bir t-shirt’ten yaklaşık 800 kat daha değerli. Bu fark ürün kalitesi yüksekse 400 kata düşüyor. Ama ürünün uluslararası bir markası varsa bu farkı 10 kata kadar düşünebiliyorsunuz.

Dolayısıyla ne kadar çok ürettiğiniz kadar ne kadar katma değerli ürettiğiniz de önemli.

BloombergHT Tarım Zirvesi’nde Selendi Şarapları’nın kurucusu, Garanti Bankası’nın eski Genel Müdürü Akın Öngör anlattı. Bağdaki üzümün kilosu 2-3 TL arasında. Kuruttuğunuzda 4-5 TL’ye çıkıyor. Doğru üretim metodlarını uyguladığınızda ve şaraba dönüştürdüğünüzde 22 katına satabiliyorsunuz.

Ülkede her alanında vasatlıktan uzaklaşmak, kaliteyi aramak durumundayız.

***

Kapalı tahta mağdurları için umut ışığı mı?

Gelişen ülkelerde temel senaryo ülkelerin hızlı büyümesi, gelişimin şirketler yoluyla sağlanmasıdır. Bu ülkelerde en yüksek getiriyi de şirketlerin hissedarları alır. Sabit getirili enstrümanlarla (bono/mevduat gibi) uzun vadeli kalıcı getiri sağlamak, tasarruflardan yüksek getiriye ulaşmak mümkün değildir.

Şu anda Borsa İstanbul’da görünen yatırımcı sayısı 1 milyon. Senelerdir de burada çakılı. Fakat 10.000 TL’nin üzerinde hisse senedi portföyü olan yatırımcı sayısı sadece 250 bin. Bunların içinde aktif alım-satım ile uğraşan yatırımcı sayısı ise 50 binin üzerinde değil.

Neden? Çünkü zamanında çok fazla sayıda borsa küskünü yarattık. Açılmaması gereken şirketleri halka açtık. Açık olan şirketlere başka nedenlerle el koyduk. Tahtaları kapattık. “Ne olacak benim param?” diye soran yatırımcılara çözüm üretmedik, çoğu zaman onları yanıt vermeye değer bile görmedik. Salı günü Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ ile sohbet ederken söyledikleri bu nedenle çok önemli. Yatırımcı Tazmin Fonu diye bir fonumuz var.
Bu fonun niteliği kendi hataları dışında zarara uğrayan yatırımcıların haklarının korunması. Himmet Bey, “Fonun kapsamının genişletillmesi de dahil olmak üzere” yeni bir çalışma başlattıklarını söyledi. “Kapalı tahta mağdurlarının toplam talepleri 1 milyar TL’nin altında. Altından kalkamayacağımız bir tutar değil” dedi. Konuyla ilgili pozitif görüşlerini hükümete ilettiklerini aktardı. SPK Başkanı Vahdettin Ertaş da bir sohbetimizde aynı yönde görüşleri olduğunu aktarmıştı. Ancak sorunun “para ödenmek istenmeyen” ana hissedarlarda olduğunu da söylemişti. Cem Uzan gibi ya da Bank Asya örneğinde olduğu gibi ana hissedarların da bu imkandan yararlanmasının yaratabileceği siyasi sorunlara dikkat çekmişti. Şimdi top siyasilerde. Onlardan çıkacak karar, yatırımcıların bu mağduriyetinin giderilebilmesi için çok kritik olacak. Elbette kapalı tahta mağdurlarının paralarının ödenmesi ile bu piyasaların sorunları çözülmeyecek. Ancak bu iyi bir başlangıç. Bir beyaz sayfa. Yapabilirsek peşine bir çok şeyi ekleyebiliriz. Türev ürünleri, örneğin opsiyonları, vadeli piyasaları, İslami finans ürünlerini, gayrimenkul sertifikalarını, daha iyi düzenlenmiş bir foreks piyasasını koyduğumuzda, eksik olan bacağı toparlayabiliriz.

Bundan sonrasında hisse senedi piyasasını yeniden cazip hale getirmek için bir seferberliğe ihtiyaç var. Eski küskünler gitmiş olabilir. Ama yepyeni bir jenerasyon var. Onlara sermaye piyasasını sevdirebilir, okul müfredatlarına dahi “yatırım ve tasarruf” dersleri koyabiliriz. Bunu sağladığımız taktirde hem bireysel emeklilikte hem şirketler cephesinde çok daha sağlam kaynaklara ulaşabiliriz. Böylece tasarruf sahiplerini de şirketleri de mutlu eder, aynı zamanda kısır faiz ve döviz tartışmasından da uzaklaşmış oluruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019